Azerbaycan'lı yazar Hilali Mahmutoğlu'nun kaleme aldığı ve yönettiği "Büyük Hakikat" adlı tiyatro oyunun galası geçtiğimiz günlerde Muammer Karaca Tiyatrosu'nda yapıldı. Bu Etkinlik İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'ne bağlı İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri A.Ş. ile Birlik Sanat A.Ş'nin ortak projesiydi; Gösteri Sanat Merkezi'nin ürünlerinden biri.
Yazan ve yöneten Azerbaycan Gence Dram Tiyatrosu'ndan Hilali Mahmutoğlu.
Oyuncular: Nevzat Küçük dışında GSM'nin kursiyerleri; Nurettin Küçüksavcı Davut Akgül, Mustafa Saylan, Ahmet Tüfekçi, Nurullah Yabanigül.
Yönetmen Yardımcısı: Ahmet Kara, Müzik: Taner Yüncüoğlu, Dekor: Faruk Nahçıvan.
Büyük Hakkikat masal üslubuyla, şiir diliyle yazılmış; göstermeci (açık biçim-epik) biçimde yorumlanmış bir oyun. Seyirci baştan sona bunun bir oyun olduğunun bilincinde ve olup bitenlere dışarıdan bakıyor. Klasik-illizyonist biçimde olduğu gibi oyunun kahramanlarıyla özdeşleşme, kendini olayın içinde görme ve duygusal arınma (katarsis) gibi bir olay beklenmemeli. Düşünen ve eleştiren, ders çıkaran bir seyirci gözetiliyor.
Kavramların ya da objelerin oyun kişisi olarak sahneye çıkması özellikle İngiltere'de Elizabeth dönemi öncesinde başlayan bir gelenek. Moralite adı verilen ve dini, ahlaki öğütler içeren oyunlarda oldukça sık rastlanan bu yöntem; Büyük Hakikat'te de kullanılmış. Akrep ve Yelkovan oyun kişisi olarak sahneye çıkıyor. İslami ahlak öğretisi ve Tevhit hakikati anlatılıyor. (Moraliteler'de bunun karşılığı bilindiği üzere Hristiyan öğretisiydi) Öte yandan Karagöz-Hacivat, Orta Oyunu ve kukla ile Doğu tiyatrosu öğeleri ustalıkla sentezleniyor. Türkçe'nin kullanımında aynı ustalığı aramak haksızlık olur zira Mahmutoğlu 6 aylık mazisi olan GSM bünyesinde Türkiye'deki tiyatro seyircisiyle ilk kez Büyük Hakikat'le tanıştı. Mahmutoğlu'nun çeyrek yüzyıl dili, coğrafyası, kültürü, geleneği farklı bir sahneden gelipte o sevimli, güleç yüzü, nezaketiyle sımsıcak oyun atmosferinde seyircimizi kucaklayabilmesi hayli umut verici...
Bu oyun seyircinin sıcak bakışları arasında akıp giderken bir de oyuncuların amatörlüğüne takılıyordu ne yazık ki! Oyuncular rolün lokomotifi olan tavrı yakalayamadıklarından vagonları itmek zorunda kalıyordu, bu hal tempoyu düşürüyor, oyuncuları yoruyordu...
El kuklaları, kukla adamlar, masklar, kediler, köpekler, kargalar, fareler ne ararsanız hepsi var... Ama hepsinin içinde insan var. Güneş bile sahnenin başucundan bakışıyla, tebessümüyle insanca..
İlk sahnede yalnızca çalışan, durup dinlenmeden çalışan bir saatin akrep ve yelkovanı çıkıyor karşımıza.
Sonra fareler geliyor, yer altında gezinen gizli işler çeviren, hırsızlıkla geçinen fareler... Akrep ve yelkovanla alay ediyorlar. Dünyanın hiçbir nimetinden faydalanmadıkları, yalnızca çalışıp çırpındıkları için. Oysa onlar ambar ambar gezip türlü türlü nimetler tadıyorlar. Fareler çekip gidiyor sonra, gidiyor ama akreple yelkovanın akılları da başlarından gidiyor. Akılan var mı ki demeyin oyun bu hem de masal. Akreple yelkovan dua etmeye başlıyor, yalvarıp yakarıyorlar fare olabilmek için. Fare oluyorlar kediye özeniyor, kedi oluyorlar köpeğe, köpek oluyorlar, çiftçiye, çiftçi oluyorlar Şah'a özeniyorlar... Ve Şah oluyorlar ama sıkıntılar bitmiyor üstelik büyüyor.
Zahmetsiz rahmet arayışı içindeki insanın trajikomik öyküsünü izliyorsunuz buraya kadar.
Bunca halden, bunca zahmetten sonra ders almalarını bekliyorsunuz kafadarların her nimetin bir bedeli olduğunu anlamalarını bekliyorsunuz. Ama hazırlıksız yakalandığınız süpriz bir sonuç geliyor finalde...
Sadece nimete talip olmaları ve ihtirasları yüzünden azdıkça azıp, isyan etmelerinden dolayı öncekiler gibi onların da Allah'ın gazabına uğrayıp, yok olmalarına şahit oluyorsunuz.
Oyunun sonunda:
"Canlılar içinde
En vahşi hayvan
Zulmeden, kan döken
İnsandır insan"
dizelerini haykıran Mahmutoğlu işgaller, katliamlar, felaketler ülkesinden geliyor... Ruhunun derinliklerinde gizlediği karamsarlığın yorumunda yansıdığını görebilirsiniz.. Ama umutsuz olmadığını, bu oyunun espirisinin dünyayı değiştirmek çabasından kaynaklandığını da söyleyebiliriz...
Akrep ve yelkovanla komünist dönemin insan tipi, farelerle soğuk savaş donemi arasında ilinti kurduğunuzda, kedi köpekle kapitalizmin acımasızlığının, rekabetinin, çıkar ilişkisinin, parçalanışın ve aldatılışın... Çiftçi ve şahlar ile de bugünkü Rusya Federasyonunun keyfi yönetiminin beceriksiz mütecaviz tavrının belki de bilinç altı eleştirisini bulabilirsiniz Mahmutoğlu'nun yorumunda....
Rusya Federasyonu'ndan söz etmemiz sizi yanıltmasın tarihsel derinlik ve evrensel nitelik özellikle yaşlı karga motifi ile net olarak belirlenmiş.
Üstelik oyunun siyasal ve politik hiç bir espirisi yok diyebiliriz. Ama olsaydı Büyük Hakikat'i destekleyen küçük hakikatler, yan temalar bulunsaydı fena mı olurdu? Tabii ki hayır! Çok daha zengin, heyecan verici bir sahne eseri kazanabilirdik kanaatindeyiz.
Son olarak; oyunun broşüründe rastladığımız Mahmutoğlu'na ait tanıtım yazısından kısa bir alıntı yapalım:
"Bu dünyada iki köprü üzerinden geçtiğine inandığım insanın maddiyat ve maneviyat karşısında düştüğü hatalarını vurgulamak için karganın dilini kullandım."
Evet oyunun layt motifi hikmetli laflar eden şarkılar söyleyen bilge bir karga... Ne dersiniz? Karga şarkı söylüyor ve öğüt veriyor üstelik kurnaz da. Ne kadar farklı bir karga değil mi? Bizim bildiğimiz kargaya hiç benziyor mu? Dayanamadım sordum neden karga diye? Mahmutoğlu Azerbaycan'da kargayı böyle tanırlar dedi.
Evet senaryo, sahne tasarımı, oyunculuk tekniği, tiyatro dili açısından ustaca bir doğu-batı sentezi evrensel büyük bir hakikat ve yöresellik hepsi içice...