Bursa İHL'lerde başörtülü öğretmenlerin sürülmeleri ve açığa alınmalarının ardından kız öğrencilere de uygulanan başörtüsü yasağı öğrencilerin kitlesel tepkilerine neden olmuştu. Öğrencilerin anne ve babalarını yanlarına çağırmaları polisin sert müdahaleleriyle karşılık bulmuş ve birçok lise öğrencisi de gözaltına alınmıştı. Velilerin karakollara çağrılıp korkutulmaları, polisin şiddeti, gözaltılar ve okul yönetiminin yalanlan sonucu bazı öğrenciler başını açarak öğrenime devam ederken, velilerin büyük çoğunluğu da çocuklarını direnişlerinde yalnız bırakmak durumunda olmuşlardı. Ancak engellenen öğrenim haklarını geri alabilmek ve İslami kimliklerinden vazgeçmeyeceklerini kamuoyuna duyurabilmek amacıyla azalan sayılarına rağmen direnişlerini devam ettiren öğrenciler toplum vicdanında önemli muhalefet tohumları ektiler. Sayıları azalma durumuna itilen bu onurlu direnişçilerden bir kardeşimizin MÜSİAD'ın verdiği yemekte yaptığı konuşma çok anlamlıydı. G. Macit'in bu konuşmasının önemli bir bölümünü önemine binaen aşağıya alıntılıyoruz:
"Bizler... Başörtülüyüz ve de İmam-Hatipli, Fakat ne yazık ki yaklaşık bir aydır her sabah okulumuza gittiğimiz halde alınmadık. O üzüntüyle birlikte bir sürü arbedelerle karşılaştık. Buna rağmen yılmamalı, İslami kimliğimizi bir emri vahiye teslim etmemeliydik ki neticede edenler de oldu.
Yani yedi senedir omuz omuza verip her ant paylaştığımız sıra arkadaşlarımız; bizlere tesettürü, takvayı öğretmeye çalışan sözüm ona hocalarımız hiç arkalarına bakmadan, vicdanları sızlamadan İslami kimliğini unutup bir kağıt parçasına bağladılar ümitlerini.
Tek yürek olupta zulme karşı direnmeyi tercih yerine boyun eğdiler her seferinde olduğu gibi zulme!
Çünkü daha öncede yapmıştılar aynı zihniyetteki insanlar bunu. İmam-Hatipliler önceleri sıralara sığmazken orta kısmın kapatılmasıyla bir avuç kaldı. Buna rağmen müslümanlar sustu.
Diyeceksiniz ki -Cumalarda yapılan cami çıkışları neydi? -
Peki bu ülkede müslümanlar sadece bir camiyi dolduracak kadar mı?
Ve üniversiteli ablalarımız...
Onlar ikna odalarına kapatılırken, kasten örtüleri başlarından çekilirken müslümanlar yine meydanlarda yoktu.
Yine onlar, bir mumla zifiri karanlığı aydınlatmaya çalışırken müslümanlar ise karanlık odalarına saklanmaya çalıştılar.
Eğer birazcık perdelerini aralayıp dışarı bakmış olsalardı zulüm kolunu İmam-Hatib'e kadar uzatmazdı.
Henüz onaltısında-onyedisinde iken şimdi bizler haklı bir davanın onurlu direnişçileri olduk. Ama ne yazık kî Allah tarafından bizim başörtümüzle imtihan edilen insanlar bizlerden desteklerini esirgiyorlar. Bir gece uyumayıp, bir gündüz çalışmayıp yanımıza gelmiyorlar. Bizlerin onurla akıllığı gözyaşlarına, attığımız özgürlük sloganlarına eşlik etmiyorlar.
Oysa biz İmam-Hatipli olduğumuz için hep gururlanır, göğüs kabartırdık iltifatların yağdığı mekanlarda,
Şimdi iltifat yok, zulüm var... Neden gururlanmıyor, haykırmıyoruz da, zulme boyun eğmek zorunda kalıyoruz?..
Gün geçtikçe zulüm arttıkça daha iyi anlıyorum Allah'ın büyüklüğünü. Şu anda bizler seçilmiş insanlarken kendi elimizle arka saflarda bıraktık seçilmişliğimizi.
Velilerimiz ve bu konuya duyarlı insanlar: ...neden korkuyoruz.
-Bir gecelik gözaltından mı yoksa toplanmaktan mı?.. Eğer korkmuyorsanız buyurun mücadeleye.
Buyurun adımız için yaşamaya... Ve son olarak diyorum ki;
Rabbimiz! Senin ahdini ucuz bir değere satmayacağız!.."