Çölün sakini sinesi incinmesin
Kumullar elin oğluna el etmesin için
Yüzü umutla mücehhez bir adam
Karanlık basınca gelir
Toynakları kumaşla sarılmış at sırtında
Yeni köprüden geçirilen sahipsin at
Gibi cesur ve yalnız birkaç adamla
İçimizde ince uzun Selahaddin yeli
Düşler konağı yüklü söylence
Kudüs-ü şerifin bükümlü rüyası
Genç çiftler birbirine anlattığında
Mehir kabul edilen
Selahaddin Yusuf bin Eyyub
En çok onunla anılmak istermiş ehli salip
Huzurunda yargılanmak
Ona esir düşmek büyük düş
Azar işitmek bahtiyarlık kılıcıyla ölmek
Köpek uluması kulağı incitmezmiş
O ezan okuyunca şehre girince
Atının uzun örüklerini görünmez el örer
Kılıçlar bedenine kardeşmiş zırhına
Secdedeki alnı anlamazlarmış ancak
Utku sonrası mahviyet
Harflerden aşılar toplanır
Kuru dallar durur meyveye
Bir göz bir çağrı bırakır
İçimizde Selahaddin eli
Çarpar çırpınır şimdi ellerimiz
Taşların elinden öptüğü çocuklar büyür
‘Lawrence’ın ayarttığı bedevi ses’
Kostüm değiştiren ihanet boğulur
Sineyi deviren paslı suskunluk ölür
Dil damakta yosun tutmaz olur
Gözlerin saçları taranır
Ve içimizde Selahaddin seli
Süvarinin terkisinde bir tutam su sahrada