Bombaların Hedefi ‘Türkiye Modeli’miydi?

Haksöz

15 ve 20 Kasım tarihlerinde İstanbul'da meydana gelen bombalama eylemleri farklı zeminlerde tartışmalara vesile oldu. Zamanlaması, yöntemi, faili kadar eylemlerin hedefi de cevaplanması gereken bir dizi soruyu beraberinde getirdi. Devletin ilgili birimleri kadar gazeteci, aydın, stratejisi, uzman vb sıfatlarla mücehhez kişilerce de vakıaya dair sorular farklı boyutlarda çözümlenmeye çalışıldı.

Bombalı eylemlere dair çözümleme/manipule çabalarında birbiriyle bağlantılı iki husus dikkat çekiciydi. İlk olarak kamuoyuna "bombalı eylemlerin hedefi neydi?" sorusuna verilecek cevabın ne kadar önemli olduğu ihsas ettiriliyor. Soru sahipleri kamuoyunun düşünme melekelerini fazla yormamak için devlet mutfağında pişirilen Alaturka yöntemlerle cevabı servis ediyorlar: "Bombaların hedefi, laik demokratik Türkiye Modelidir".

Devletin resmi, gayri resmi kapıkulları hem kendilerini hem de halkı kandırma çabalarına devam etseler de nafile. "Hangi laiklik?", "hangi demokrasi" sorularının cevabını arama çabaları da bu konjonktürde beyhude! Gerek ABD ve İsrail'in gerekse AB'nin medhiyeler düzdüğü "Türkiye Modeli"; ne laik ne de demokratik vasfıyla takdir ediliyor. Emperyalizmin 80 yıldır methiyeler düzdüğü Türkiye modeli sömürgeci devletler için işbirlikçi, tetikçi olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. Mesela İstanbul'da meydana gelen bombalı eylemlerin benzerleri daha önce S. Arabistan, Fas, Endonezya, Kenya, Tanzanya gibi ülkelerde de gerçekleşti. "Türkiye Modeli"n de öne çıkan laik ve demokratik vasıflar söz konusu devletlerden hangisinde mevcuttu da bombalı eylemlerle sarsıldılar. Açıktır ki söz konusu devletler de TC devleti gibi emperyalist ABD'nin siyasi, askeri, ekonomik politikalarının sadık kullarıdır. Bölge halklarının açlık, hastalık, sefalet, işkence, cinayet vb gibi sömürgeci politikalarla çürütülmesinde ABD adına rol oynamak/misyon taşımak gibi büyük günahları sırtlarında taşımaktadırlar.

Eğer bombalı eylemlerin hedeflerinden birisi de Türkiye Modeli ise söz konusu modelin laik-demokratik karakterinden önce mazlum halklara karşı işlenen cinayetlerde yardım ve yataklık yapma misyonunu taşırken üzerine sıçrayan kanların bu durumun ortaya çıkmasında bir etkisinin olup olmadığı düşünülmelidir.

Bombalı eylemlerin akabinde gazete ve TV'lerde eylemcilerin örgüt ve ideolojilerinden yola çıkarak doğrudan İslam ve Müslüman düşmanlığına dönüşen yeni bir medya darbesiyle/kampanyasıyla karşı karşıya kaldık. Yalan haber formatını çoktan aşmış, açıkça gözü-dönmüş bir barbarlığı yansıtan iliştirilmiş/brifinglendirilmiş haberciliğin yeni bir tatbikatına şahit oldu Türkiye halkı.

İlk hedef, Arapça öğrenmek ve üniversite eğitimi almak için komşu bir ülkeye giden "sakallı" birkaç erkek öğrenci ile "kara çarşaflı" (ifadelerdeki nitelemelere dikkat, başörtülü ve ya tesettürlü değil özellikle kara çarşaflı) 22 bayan öğrenciydi. Jandarma Genel Komutanlığına bağlı İstihbarat ve terör uzmanları ( ama ne uzman!) "Suriye'de Katil Avı" düzenleyip "Teröristleri Paket Yapıp" operasyonu başarıyla tamamlamışlardı. Gazele manşetlerinden haber bültenlerine "kara çarşaflı, sakallı, medrese, şeriat kampı, kilit isim" vb pek çok kelime küçük düşürücü, suçlayıcı ve mahkum edici haber dili ve formatına malzeme yapıldı.

Egemenler, sebepleri ve sonuçları tartışılmaz kılmak için ne kadar çok dezenformasyona, manipülasyona, psikolojik savaş yöntemlerine sarılsalar da statükonun ne yerel ölçekte ne de global ölçekte "istikrara" kavuşması mümkün olmayacak. Ekonomik, hukuki, siyasi istikrarın on milyonlarca İnsana haram edildiği bir dünyada hiç bir ülkenin hiç bir devletin istikrarı garanti altında gözükmüyor.

Dergimizin bu sayısında İstanbul'da yaşanan bombalı araçla saldırı eylemlerine dair gündem yazımızın yanı sıra R. Kaya, E. Baytap ve M. Kayacan'ın makalelerinde konuya ilişkin değerlendirmeleri okuyabilirsiniz.

N. Bulut'un IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası sermayenin bir diğer sömürü aracına, Dünya Ticaret Örgütü'ne dair yazısını; K. Mendi'nin silahlı bürokrasinin yeni bir sınıf oluş sürecini, Y. Çakır'ın devletin kimi zaman karşısına kimi zaman yedeğine aldığı Alevilik meselesine dair bir toplumsal çözümleme çabasının ilk bölümünü okuyacaksınız.

Ocak sayımızda buluşmak dileğiyle.