“Bizim İçin İslam’dan Başka Vatan da Yoktur Sınır da”

Selahaddin Eş Çakırgil

Evet, son zamanlarda bu ‘yerlilik ve millîlik’ terimlerinin kullanılmasına daha bir özen gösterildiği görülüyor. Bunu son olarak ‘Cumhuriyet Bayramı’nda cumhurbaşkanlığı ödülleri dağıtılırken, ‘Vefâ Ödülü’nün de ‘Anadolu merkezli (yani, yerli) tezlerin’ sembol fikir adamlarından ve 1975’te vefat etmiş olan Nurettin Topçu’nun hâtırasına verilmesinde gördük.

Bu yaklaşımda bir sapma mı var, yoksa önemli bir stratejik ve jeopolitik siperin yitirilmemesi için geliştirilmek istenen bir dikkat yoğunlaşması mı söz konusu? Bana göre, ikincisi... Çünkü bütün ‘Müslüman coğrafyaları’nı, bir bütün olarak ‘gönül coğrafyamız’ diye isimlendirerek, en azından kalbinde ve beyninde kucaklayan bir Tayyib Erdoğan’ın düşünce ve inanç dünyasının coğrafyasında ‘dar bir yerlilik ve millîlik’ anlayışının olamayacağını düşünüyorum. Eğer, tersi bir durum olsa, bunu kendi inanç dünyama da aykırı görürüm. Bu konuya, şahsen, bir ‘yangında ilk kurtarılacak’ eşyaya dikkat çekmek anlayışının jeo-politik gerekler açısından bir yansıma olarak bakmak eğilimindeyim.

Hatırlayalım ki bir dünya görüşüne sahib olan her insan, önce yerküre üzerinde, dünyada ayağını basacağı ve başkasında aid olmayan bir coğrafyaya, ‘hürr olarak yaşayabileceği bir hayat alanı’na muhtaçtır. Dünyadaki istiklâl/bağımsızlık mücadelelerinin herbirisinin hedefinde de kendisine aid sınırları belli bir coğrafyaya ulaşmak ve sahib olmak vardır.

Bu açıdan, elde mevcud olan siperlerin korunmasına ve bunun önemine vurgu yapmak için söylendiğinde, ‘yerlilik ve millîlik’ vurgusundan da o kadar endişe duymam.

Çünkü bizzat Tayyib Erdoğan’ın, millîliğe,bir millete mensubiyete ve onun varlık ve maslahatını öne almak duygu ve düşüncesine her vurgu yapışında, millet anlayışının çerçevesini,‘herhangi bir etnik unsur’ mânâsında değil, ‘aynı inanç potasında kaynaşmış bütün etnik unsurlar’ mânâsında anladığını hemen daima özellikle vurgulayan birisi olduğunu belirtmeye gerek bile yok.

Özellikle üç kıt’a üzerinde asırlar süren bir hâkimiyetten sonra Anadolu’ya sıkıştırılmışlıktan devamlı söz eden ve bir ‘İslam Ümmeti Birliği’ idealini yansıtan söylemleriyle dikkat çeken ve -yanlışları da olsa bile- o yönde siyasetler geliştirmeye çalıştığına dair birçok örnekler sergileyen bir ‘Müslüman siyasetçi ve devlet adamı’ olarak gördüğüm Tayyib Erdoğan’ın o geniş ve büyük coğrafya anlayışından uzaklaştığını söylemek sanıyorum, yanlış olur. Çünkü onun gerek diğer coğrafyalardaki Müslümanlara ve mazlum halklara ilgisi, Türkiye’nin 15 sene öncelerdeki siyasetlerinin dışında yeni bilgi ve heyecan odağı olarak karşımızdadır.

Bu durumda,bu ‘yerlilik ve millîlik’ vurgusunun, bilhassa ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin hayata geçirilemeyen hedeflerinin halkımıza anlatılması için tercih edildiğini, bu siperin korunmasının daha dikkatli şekilde sürdürülmesine önem verilmesini hatırlatmak için olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu zamana kadar, ülkeyi içeriden ama açıkça dış merkezli ve Atlantik ötelerinden ve CIA laboratuvarlarında planlandığı ve Amerikan emperyalizminin en üst siyasî karar merkezlerinden de destek gördüğü kesin olan ‘15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin, bu zamana kadar yaşanılan darbelerin herbirisinden çok daha global emperial hedeflere göre planlandığı anlaşılıyor.

15 Temmuz travmasının getirdiği savrulmalar veya yabancı odaklarla özellikle de USA emperyalizmiyle işbirliği yapan Gülenist cereyanın, toplumda etkisiz gibi gözüken çok yaygın kesimleri de görünmeyen bir örümcek ağı gibi kendi bünyesine kaparak bir gulyabanî, bir heyula haline dönüşmesinden sonra…

Bu tehlikeye karşı verilecek mücadelede ülke içindeki birliği güçlendirmek için, yerlilik ve millîlik kavramlarının etkili olacağı düşüncesiyle tercih edildiğini sanıyorum.

Düşünelim ki Tayyib Erdoğan’a iç siyasette daha yakın zamanlara kadar en ağır ve hattâ hakaretlere varan sözlerle saldıran bir MHP lideri Devlet Bahçeli bile,Anadolu siperinin de tehlikeye düştüğü kanaatinden olsa gerek ki bugün Tayyib Erdoğan’ın yanındadır.

Elbette bu alandaki etkileşim, iki taraflıdır. Tayyib Erdoğan ‘yerlilik ve millîlik’ vurgusu yaparken, Devlet Bahçeli de bugün Kerkük üzerine nasyonalist söylemlerini ifade ederken, geçmişte pek sözünü etmediği şekilde ‘Gazze ve Kudüs bizim için ne ise Kerkük de odur.’ demek noktasına gelmiştir.

Bugün yaşanılan durumun, bugünün jeo-politik ve konjonktürel zaruretlerinden, ‘Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmamak’ dikkati içinde ve muhkem bir üssü yitirmemek ve eldeki siperi daha da müstahkem hale getirmek dikkatinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Ama bu yaklaşımın, belli bir siperi kutsamaya vardırılması halinde, uzun vâdede, elbette sapmalara ve savrulmalara varabileceği de unutulmamalıdır. Unutmayalım ki Osmanlı’dan kopmalar başlayınca, sonunda ‘mîsâq-ı millî’ olarak nitelenen belge üzerinde bir mücadele kararlılığına varılmıştı; ama o belge bugün, nicelerince âdetâ kutsanır olmuştur.

***

Bu kavramlardan neş’et eden durumun, daimî bir temel ölçü haline getirilmesi tehlikesi daima vardır ve üstelik bu durumun, İslam’ın cihanşümul ilke ve bakış açısına aykırı bir noktaya vardırılmasına karşı da daimâ teyakkuz halinde bulunulmalıdır.

Şairin, ‘Gökte yıldız arıyayım der de nice turfa müneccim/Gaflet ile görmez, kuyuyu rehguzerinde’ beytinde anlattığı gibi bir duruma düşmemek için, cihan şumûl hedeflere doğru yönelmek niyet ve hayaliyle hareket ederken, altına sığınılan çadırı da fırtınaya kaptırmamak dikkatinde olmak gerekir.

*

Bu vesileyle bir hatıramı aktarayım. Şimdi hayatta olmayan bir arkadaşımızla Hicaz’da karşılaştığımızda, yaptıkları yayınlarda nasıl bir çizgi takib ettiklerini sorduğumda, ‘Biz yerli bir İslam istiyoruz, yani sınırların içindekilerin anladığı / anlattığı İslam… Sınır ötelerinden gelen tercüme vs. ile gelen İslam değil.’ demişti de ‘Ooo… Azizim, bu tehlikeli bir yaklaşım değil mi? Çünkü en başta Kur’an ayrı bir dille, Hz. Peygamber farklı bir coğrafyadan, sınırların ötesinden.’deyince... Yaptıkları işin bu gibi yanlış anlamalara varacağını düşünemediklerini itiraf etmişti.

***

AK Parti bir kitle partisidir ve içinde 80 milyonu aşkın bir büyük kitlenin her kesiminden insanlar vardır. Bu yüzden, onun hakkında bir görüş belirtmek sağlıklı olmayabilir.

Tayyib Erdoğan’ın ise taa başlangıcından bugüne kadar, AK Parti’ye asıl rengini veren bir ‘Müslümanların birliği’ idealine nasıl bağlı olduğu ortadadır. Onun, ‘gönül coğrafyası’na olan bakışından geri adım atmaması umulur.

Tayyib Bey’in, o konjonktürel bir yerlilik ve millîlik sözüne bir temel siyaset olarak teslim olacağını sanmıyorum. Müslüman,İslam’dan başka vatan da sınır da bilmez; çünkü bütün âlemler Allah’ındır ve yeryüzünün her yeri, Allah’ın dininin tebliğinin ulaştırılması için bir küllî hedeftir.