Güz gelmeden gidenlere
Beni şifreli bir muştu gibi saran
Bereket bildiğim gülüşlerindi
Bitimsiz bozkırların orta yerinde
Sen gittin güller açtı kapında
Kıpkırmızı kan damlayan bahçe gülleri
Utanan o narin yüzlerin misali.
Sen gittin yaz oldu
İnmedi kar lalelerimiz dağ eteklerinden
Ürkek genç kızların çit eteklerine
Sesimiz yankıyıp dönmedi kurban
Sırçıl kayaların zirvelerinden.
Hani özlemlerini katarak fallarına
Güman dağıtırdı
gencecik çingene kızlar sana
Artık bildiğin dünya değil bu dünya
Sağ yanımda
zehirli ve berrak yeraltı nehirleri
Solumda dünyanın kirlenmiş şehirleri
Akıyorlar her şey akar, her şey akar diye
Heraklit misali 'pantharey', 'pantharey'
Yağmurlu bahar gecelerinin sabahında
Şebnemler düşerdi gönlümüze
Acıyı toplayıp toplayıp satardık
Umut tüccarlarının bit pazarında
Günübirlik destanlar eşliğinde
Militanist şiirler diye.
Sen gittin nötroldu birden
Ardıç yeşili güzellikler
Tütsülenen bir kır yalnızlığı gibi
Kerbela susuzluğu veren
Sade sözlerin kaldı geriye senden.
Biz güz medeniyeti çocukları
Tek bildiğimiz oyundu kor taşıma yarışları
Hatırlarsan bir de bahse girerdik
Ateşi düşürüp söndürmemesine
Bir kor kümesinden başka birine
Sen gittin bir endam kaldı senden geriye
Tartaklanmış bu geçmiş zamandan
Viran olmuş bir bozkır yaylasına
Güller açıyor kapında hala
Kan damlayan bahçe gülleri
Kıpkırmızı ve kocaman.
Bilirsin biz güz medeniyeti çocukları
Kor taşıma yarışının kutlu erleri
Tohum ekme mevsimleri
Anarız sen ve senden öncekileri.
Sen gittin kuşlar terketti
Kentte tuttuğumuz
Güya militanist bekar evlerimizin
O kırıntılarını yedikleri
Marşlarımızı dinledikleri
Nefes kokan pencere önlerini.
Sen gittin yağmurlu bir güz günü
Yeşerdiğini görmeden
ektiğin son tohumların
Şimdi bahardır gözüne kurban
O özleyip de göremediğimiz
Bağlanıp samimi olamadığımız
Ve bahardır işte
kan kırmızı güller açmış kapında
Korkma eskimez dost dercesine
Biz güz medeniyeti çocukları
Her tohum ekme mevsimi
Anarız yeniden sizleri