Mustafa İslamoğlu'nun kitabına başlık yaptığı "Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi", 1995'te 312. ve 519. maddelerden hüküm giydiği soğuk parmaklıklar ardında yazı yazmanın zorluğunu nitelerken kullandığı bir slogan.
İslamoğlu'nun bu kitabı, farklı zamanlarda farklı konularda yapılmış ve farklı yayın organlarında yayınlanmış konuşmaların bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmıştır.
Bu kitabı çıkarış amacını İslamoğlu şöyle açıklıyor: "Okurun ancak sorulunca söylenecek yeni şeylerle karşılaşacağı hayata dair bu şeylerin buharlaşıp gitmesine gönül razı olmadı; onları gök kubbeye salınmış bir avazeye çevirebilmek için kayıt altına almak istedim."
Kitapta toparlanan söyleşiler iki eksen etrafında gerçekleşmiş. Birincisi: Sosyal ve dini konular. Bu bağlamda dikkat çeken başlıklar: Dinler arası diyalog, İslami hareketler ve İslami çalışmalar üzerine yapılan söyleşiler, 28 Şubat süreci ve sonrasına ilişkin kanaat ve yorumlar. "Amerikancı İslam" söylemine yönelik açıklamalar vs. İkinci eksen ise sanat ve özel de şiir üzerine olmuş. Bu çerçevede İslamoğlu'nun şiirleri, şiire ve sanata bakışı değerlendirilmiş. İslami camiadaki şiir ve şairler üzerine konuşulmuş. Ayrıca İslamoğlu'nun Yürek Devleti, İmamlar ve Sultanlar, İslami Hareketler gibi kitaplarının değerlendirmesine yer verilmiş. Özellikle İslami Hareketler kitabı dönemin sıcak ortamında çok ilgi görmüş ve bir çok söyleşide değerlendirmesi yapılmış.
M. İslamoğlu, Şehadet Dergisi ile 1988 Amerikancı İslam özel sayısında yaptığı söyleşide; Bir kimse mücadele metodunu düşmanından alacak kadar düşmanına mecbur olmamalıdır diyor ve "Amerikancı İslam'la ABD aynı şey değildir. Ancak aralarında karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı kutsal ittifak vardır. Başı darda kalana diğerleri yetişir. Amerikancı Müslüman olmak için ille de Amerika'yı sevmek gerekmez. Ezilenler, mustazaflar sınıfına dahil olmasına rağmen müstekbirce düşünüp müstekbirce bakmak, otoriteye her karşı çıkanı asilik, baldırı çıplaklık, cidalcilik ve fitnecilikle suçlamak müstekbirlerin safında yer almaktır" (s. 10) değerlendirmesini yapıyor.
Fecre Doğru Dergisi Eylül 1996 yılı 11. sayısında dinler arası diyalog üzerine yapılan söyleşide Ali Bulaç'ın tartışmaya açtığı "Medine Vesikası" ile ilgili olarak İslamoğlu "Ali Bulaç'ın, vesikada hukuki sözleşmeye katılan tarafları (Müslüman, Yahudi, müşrik) eşit şartlarda katılımcılar olduğu şeklindeki değerlendirmesine katılmıyor ve: "Yahudiler sözleşmenin doğrudan değil dolaylı tarafıdır. Müslüman Arap kabilelerinin kanatları altında bir tür sığıntı ve yanaşma olarak sözleşmeye dahil edilmişlerdir, bu nokta gözden kaçırılmıştır. Ayrıca sorun bir vesika yokluğu değil, sorun bir Medine yokluğudur. Ancak İslami hareket çerçevesinde girişilen toplumsal proje üretme çabalarını bazılarına katılmasam da olumlu buluyorum" değerlendirmesini yapıyor.
Selam Gazetesi'nin 13-19 Eylül 1998 tarihli 354. sayısında, 28 Şubat'la ilgili olarak şöyle diyor İslamoğlu: "28 Şubat vitrine taş attı. Bu sürecin hedef aldığı kesimler içerisinde vitrine yatırım yapanlar elbette kaybetti. Ancak bir toplumda yaşanacak toplumsal dönüşümde vitrinlerin payı sanıldığı kadar fazla değildir. Ve vitrinin camı kırılınca arkada bir şey olmadığı görüldü."
28 Şubat'ın ertesinde Müslümanların sergiledikleri tutumları ve duruşlarıyla ilgili şöyle bir örneklendirme yapıyor İslamoğlu: "Müslümanlar bu dönemde şaşkın ördek rolü oynadılar. Hiç de küçümsenmeyecek bir kesim suya tersinden dalıyor, bir başka kesim kendine çadırlar yapmış, alt yapısı yok, üst yapısı yok. Ama 'Burası benim yerim!' diyor. Kendi eski yerine sahip çıkmıyor. Kendi kimliğinden, misyonundan, iddiasından vazgeçmiş. Berikiler de buna karşılık bu çadır kondulara ses çıkarmıyor. Yani bir sessiz uzlaşma var ki bin yozlaşmadan beter. Bir başkaları 'Aman yer senin neyine, yaşıyorsun ya ona bak!' diyor. Az da olsa bir kesim olanca cesaretini toplayıp 'Ben yerimi istiyorum!' diyor. Bu kesim direnenler. Onlar dün vardı, bugün varlar, yarın da var olacaklar." (s. 174)
M. İslamoğlu, Mazlumder'in Ankara'da düzenlediği 'Kürt Sorunu Forumu'nda yaptığı 'Kürt Sorununa İslami Çözüm' başlıklı konuşmasından dolayı 312. ve 519. maddeden 12 ay hapse mahkum olduğu yılda Yörünge Dergisi'nin 15-21 Ekim 1995 tarihli 248. sayısında yaptığı söyleşide mahkum edilme gerekçesini şu sözlerle özetliyor: "Siz her ne kadar böyle söylüyor sansanız da şöyle söylemek istiyorsunuz, mantığıyla mahkum edildik. Hasmımız kadı olursa yardımcımız Allah olsun."
Sözlerin tümünde İslamoğlu'nun edebi dili hissediliyor. Sözler farklı kalıplara bürünüyor İslamoğlu'nun kalemiyle ve okurken yeniden tanışıyorsunuz sürekli duyduğumuz, bildiğimiz cümlelerle. Kitaptaki söyleşiler 1991-2003 yılları arasında yapıldığı için o dönemdeki Müslümanların sorunlarına, yaklaşım biçimlerine yeniden dönüyor ve yeniden düşünüyorsunuz. Son olarak İslamoğlu'nun Heyelan adlı şiir kitabından bir alıntıyla bitirelim.
"Ben bir yasak işledim / sorgum yapıldı
Suçsuzum dedim ama değildim
İmrenerek bakmışım uçan bir kuşa"