Habib Burgiba ve Senegal'in eski Cumhurbaşkanı Leopold Sedar Senghor Fransız kültür ve medeniyetinin Afrika'daki iki şampiyon avukatıdır. Hıristiyan Fransız eşi ve sahip olduğu Fransız vatandaşlığı ile birlikte düşünüldüğünde Afrikalı bir Hıristiyan olarak Senghor'un Fransız kültürel değerlerinin savunuculuğunu yapması ne kadar anlaşılır bir durum ise Müslüman Arap bir köken ve aileden gelen Burgiba'nın Araplara ve özellikle de halkının dinine emsalsiz bir nefret duyarken Batı'ya bu kadar açık bir aşk ve hayranlık beslemesi ise o kadar şaşırtıcı.
Seksenlerin başından beri Müslüman halk tüm zamanını kendini övmeyle geçiren bu otokratın yerini niçin kimsenin almaya çalışmadığını merak etmekteydi. Bazıları bunu Allah'ın bu adama tövbe etmesi için biraz daha şans tanıdığına yorarken, kimisi de daha dünyevi izahlarda bulunuyordu. Bazı Arap basınında ve özelliklede Lübnan'da yayınlanan Aş Şihab dergisinde kendisiyle ilgili gayet müstehzi yorumlar başlamıştı. Geçtiğimiz yaz yıllarca Tunus'ta görev yapmış Suriyeli bir gazeteci "Tunus'ta Neler Oluyor?' isimli Arapça bir kitap yayınladı. Kusay Salah Ed-Derviş kitabında Körfez'in şehvet düşkünü petrol şeyhlerinin karıştığı seks skandalları yanında, muzdarip olduğu iktidarsızlık ve Oedipus kompleksinin Burgiba'yı nasıl kadınlara karşı rezil bir liberal tutuma sürüklediğini ve 1957 yılında Kişisel Statü Kanunu'nu çıkartmaya ittiğini tafsilatıyla anlatmaktadır.
Her gözlemci bu adamın iktidarı süresince nasıl Batılı çıkarlara hizmet ettiğini görebilirdi. Yalnızca bir kaç ay önce, eski Fransız Başbakanı Raymond Barre'ye şöyle itirafta bulunmaktaydı:
"Hayatımı ülkemin bağımsızlığına fakat aynı zamanda da Batı'ya benzemesine adadım. Bugün halkımın arasında bir takım unsurların başka yönlere yöneldiklerini görmekten dolayı endişeliyim. Mevcut çizgiyi korumak için elimden gelen gayreti göstereceğim."
Şu anda iktidarından alaşağı edilmiş bulunan bu adamın adını anmadığı bu 'başka yön' İslam ve 'unsurlar' da İslamcılardı. Sıkıntı ve yoksulluk içinde Fransa'dan Mısır'a gittiğinde, orada kendisini bir seneden fazla barındıranların Hasan el-Benna'nın Müslüman Kardeşleri olduğunu ve sonra da bilet parasını yine İhvan'ın liderinin ödediğini ve hatta Birleşmiş Milletler'e giderken kendisine refakat etmesi için yardımcısını da beraberinde göndermiş olduğunu hep unuttu. Tunus'a döndüğünde, İhvan'a teşekkürünü İslam'a ve İslam'ın değerlerine savaş açarak ve Tunus toplumu üzerinde Fransa'nın kültürel pençesini kuvvetlendirerek sundu.
Burgiba eğitimini başkentteki Carnot Fransız Lisesinde yapmıştı. Burada Fransız Kültür ve medeniyetinin etkisine girdi ve daha sonra eğitimini Fransa'da sürdürdü. Tunus'a döndüğünde dinin siyasetten ayrılması gerektiğini düşünüyordu. Ülkesinde dinin toplum hayatının temelini oluşturduğunu görünce halka münafıkça davranmaya karar verdi.
Halkın İslami sloganlarını ve sembollerini kullandı ve konuşmalarını Kur'an'dan ayetlerle süsledi. Tarihi kayıtlarda Tunusluları birleştirmek için dini semboller kullandığı ve Fransa'ya karşı savaşmaları için halkın dini duygularını sömürdüğü görülmektedir. Tunuslu kadınların İslami giyimlerinin korunması için ve Fransız vatandaşlığına geçen Tunuslular aleyhine Zeytuna İslam Üniversitesinde gösterilere öncülük etti.
Fakat iktidarı ele geçirmesinden çok kısa bir süre sonra, 1957'de İslam'a ve ülkenin İslami sembollerine karşı bayrak açtı. Bu konuyla ilgili olarak, İslami Yöneliş Hareketi'nin genel sekreteri Abdülfettah Moro'nun Inquiry'e açıkladığı gibi, Burgiba'nın ilk eylemi Hicri 114 yılında inşa edilen en eski İslami Üniversite, Zeytuna'nın kapatılması oldu. Sömürgeci Fransızlar bile böyle bir adım atmaya cesaret edememişlerdi. Bundan 20 yıl sonra Tunus liderinin Fransız dergisi Le Monde Diplomatigue'le yaptığı bir söyleşide gerçekleştirmiş olduğu, siyasi kariyerini taçlandıran üç işten dolayı hep gurur duyduğunu iftiharla açıklamıştır. Bunlar Zeytuna'nın kapatılması, kadının -sözde- özgürlüğünün sağlanması ve Tunus ailesini İslam'ın belirlediği yapıdan uzaklaştırmada etkili rol oynamış olan Kişisel Statü Kanunu'nun çıkartılmasıdır.
Burgiba vakıfların ve camilerin devletleştirilmesi ve imamların başbakanlığın idaresine bağlanması için de uğraştı. Altmışlı yılların başında Ramazan ortasında halkın gözü önünde süt içerek meydan okumuş ve tüm devlet memurları ve yöneticilerini de kendisi gibi aynı şeyi yapmaya çağırmıştı. Halka, televizyonda alaycı bakışlarla ve edepsizce şöyle sesleniyordu:
"Bana inanın, benim Kur'an tefsirim en iyisidir."
Altmışlarda ve yetmişlerde namaz hakkında şaka yapmak ve Kur'ani cin kavramı, vahiy, cennet ve cehennem inancı ile alay etmek için hiç bir fırsatı kaçırmadı. 1974'te başkentteki Kartaca Sarayı'nda Arap Eğitimcileri Konferansı sırasında ahlaksızlığına yeni bir boyut katarak Hz. Muhammed(s)'in kişiliğine saldırdı. Bu olayı aktaran Şeyh Moro, Tunus Firavnu'nun Hz. Peygamberden cahil ve ümmi diye söz ettiğini ve Kur'an'ı uydurmakla suçladığını bildirmiştir. Konuşma Arap ve İslam dünyasında manşetlere çıkmış ve Mısır, Pakistan, Suudi Arabistan ve Nijeryalı ulema tarafından Burgiba'nın kafir olduğunu ilan eden bir fetva yayınlamıştır. Daha üç ay önce, İslami Yöneliş Hareketi üyelerinin izini sürerken Şeriat Fakültesi'ni kapatmış ve burayı bir yabana dil merkezine dönüştürmüştür.
Bütün bu yaptıklarını Fransız kültür ve medeniyeti adına yapmıştır. Le Monde'un aktardığı bir haberde Anglo-Saxon bir diplomat Burgiba hakkında şunu söylemektedir: "Fransa dışında Fransa'ya bu kadar yatan, Arap dünyasında Araplardan bu kadar uzak birini hiç görmedim." Fransızca'nın Tunus ilkokullarında birinci sınıfla okutulurken eğitimin Arapçalaştırılması yönündeki tüm girişimlerin Burgiba tarafından engellendiğini hatırlatmamıza herhalde gerek yok.
Bu adam en gösterişli cinsinden bir tağuttur. 1972 yılında İngiliz Visvenos ajansıyla yaptığı bir söyleşide "Benim yerimi almak kolay olmayacak. Etrafımda, kişiliğimin etrafında bir ulus yarattım." diyordu. Tunus Ulusal Meclisi'nden 1973 yılının Nisan ayında kendisini hayat boyu Cumhurbaşkanı olarak atamalarını isterken, sıkılmadan şunları söylüyordu: "Beni devlet başkanlığına hayat boyu atamakla dünyanın gözü önünde ismi Tunus'la aynılaşan ve Tunus'un ülkeler arasında şöhretini kendisine borçlu olduğu bir kişiye yalnızca vefa borcunu ödemiş olursunuz." Tunus'un yokluktan çıkarak, milletler arasında saygın bir yere gelmiş olması onun sayesinde gerçekleşmişti! Her şey bir yana bu kişi görüşleri ve önerileri her kıtadan insan tarafından izlenen saygıdeğer bir şahsiyetti! Eğer Meclis kendisine hayat boyu başkanlık sıfatım vermeye karar verirse, bu olsa olsa Tunus'u şereflendirecek bir karar olurdu! Zaten bunu hak etmesine rağmen bu sıfat Burgiba'nın prestijine hiç bir şey ekleyemezdi! Hiç şüphe yok ki, ülkede bir referandum yapılmış olsa, eğer %100'ü değilse, halkın %99.99'u kendisinin hayat boyu başkanlığını onaylayacaktı! Burgiba'nın fazileti ve zekası erişilmesi mümkün olmayan bir şeydi. O asırlar boyunca ender rastlanan doğanın bir mucizesinin sonucuydu!
Burgiba 19 Mart 1975'te, 75 yaşındayken ve bunama emareleri göstermeye başladığı bir sırada hayat boyu başkan oldu. Bundan sonrada da istediği kişiyi istediği makama atama, elbise değiştirir gibi kabine yenileme gibi biçimlerde tezahür eden paylaşmaksızın iktidar tutkusu bir saplantıya dönüştü. Son aylarda yeğeni Saida Sassi'nin kendisini nitelediği biçimiyle, koca adam bir çocuk olmuştu. Fakat hala iktidara delicesine tutunmayı sürdürüyordu.
Bir zaman, Burgiba Halifeleri ölümlerine kadar iktidarda kalmaları nedeniyle eleştirmişti. 1 Haziran 1959'da şunları söylüyordu: Hayatları boyunca görevde kalıyorlardı. Yaşlılık veya iktidar, yürütmekte acz içine düşebiliyorlardı. Saray mensuplarının veya özel şahısların etkisine girebiliyorlardı. Çıkış yolu bulunmayan bir kördüğümdü bu. Böylece kargaşa hazırlanıyordu." Burgiba bunları söylerken sanki kendi geleceğini okumuştu.