Özgür-Der'in düzenlemiş olduğu 'Kürsel Sistem ve Kavramları' başlıklı aylık müzakereli seminer dizisinin beşincisini 06 Ekim 2002 tarihinde 'Bir Muhalefet ve Bütünleştirme Aracı Olarak Özgürlük' başlığı adı altında Abdurrahman Arslan sundu.
Konuşmasına özgürlüğün inşa edilmiş bir kavram olduğuna ve bu inşanın da tek boyutlu olmadığına vurgu yaparak başlayan Arslan, modernite açısından özgürlük kavramının olmazsa olmaz bir vasıf taşıdığını, peşine düştükleri hakikat anlayışlarının ancak özgürlük olursa elde edilebileceğini ve özgürlük yoksa hakikati bulma imkanının da yok olacağı bu yüzden de modernitenin özgürlük olarak tanımlanmış olduğu o her neyse onun önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılması gerektiği gibi bir zihni yapıya sahip olduklarını ve özgürlüğün batı düşüncesinin merkezinde en üst seviyede değer aldığını dile getirdi.
Arslan konuşmasının ilerleyen kısımlarında özgürlük kavramının Müslümanlar açısından yeniden değerlendirilip yeniden bir biçim kazandırılması gerektiğine ve biçimlenmenin de ahlaki normlarla olabileceğine dikkat çekerek devam etti:
'Müslümanlar için özgürlüğün yeni bir tanıma oturtulması gerekir. Eğer Müslümanlar geleceğin dünyasında kendileri için ve kendileri dışındakilere de bir özgürlük vaadinde bulunmak istiyorlarsa kanımca bu özgürlüğü ahlaki bir temele oturtmak zorundadırlar. O zaman özgürlüğün sınırlarını bireyle ya da bir başkasıyla tanımlamaktan çıkıp bizzat ahlakın değerleri ve hükümleriyle tanımlayacaktır. Yani benim özgürlüğüm başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter gibi tanımlamalardan da ancak bu şekilde kurtulmuş olabiliriz.
Tabi ki bütün bunların temelinde Müslümanların ahlak anlayışı yatacaktır. Ahlak anlayışı da İslam'da verilidir. Ahlaki değerlerin büyük kısmı Müslümanların kendi icat ettikleri değerler değil verili değerlerdir. Ve ben Müslümanlar için özgürlük alanının ancak ve ancak ahlaki bir temel üzerinden kalkarak inşa edilebileceği inancını taşımaktayım.'
Arsalan daha sonra batı tarihi içinde özgürlüğün kavram olarak üç ayrı şekilde ifade edildiğini bunlardan ilkinin Latin kökenli olup bilhassa Anglosakson dünyada yaygın şekilde kullanılan Liberty kavramı olduğunu ve bu kavramın özellikle 1789 Fransız Devrimiyle birlikte dünya genelinde ün kazandığını dile getirdi. Liberty kavram olarak serbest bırakılan, azad olan, rehinelikten kurtulan gibi anlamları içermektedir. Batı tarihinde ise liberty büyük oranda insanın insanlaşması anlamını taşımaktadır. İkinci kavram olarak ise freedom -bir şeyi yapabilme serbestisi- kavramıdır. Yani canının istediği her şeyi yapma anlamını içerir. Üçüncü kavram ise Emansipasyondur. Genel olarak dini, ailevi, geleneksel, ahlaki yönden bireyi bağlı olduğu bütün değer yargılarından kurtularak özgürleşmesi anlamını taşımaktadır.
Konuşmasına bu üç kavramın içeriğini ve nasıl algılandığını anlatarak devam eden Arslan, ne yazık ki nefsimizi her zaman çok fazla ön planda tutuğumuzu her serbesti özgürlük olarak tanımladığımızı bu yüzden de çok kolay bir biçimde yanlışa hataya düştüğümüzü vurguladı.
Arslan'ın konuşmasının ardından konuya ilişkin açılım ve eleştirilerini dile getirmek amacıyla panele müzakareci olarak katılan Yıldız Ramazanoğlu sözü aldı.
Yıldız hanım özgürlük kavramının artık bizim dışlayacağımız bir kavram olmadığını bütün içeriğiyle, genişlemesiyle birlikte bizi de içine alarak bize doğru ilerleyen bir kavram olduğunu ve bu nedenle de bizlerin bu kavrama muhakkak bir karşılık vermemiz gerektiğine vurguda bulundu. Ve şunları dile getirdi:
'Özgürleşme, özgürlük derken şunu da söylemek lazım. Burada dinin işlevi nedir? Bence en büyük işlevi insana tanrı değil kul olduğunu öğretti. Bu çok önemli bir şey. Tanrı ile insan arasındaki ayrımı yaptı. Dikkat ettiğimizde insanlar kendi hallerine bırakıldıklarında herkes kendini tanrı olarak görüyor. Oysa din bu alanları bize gösterdi ve öğretti.'
İkinci konuşmacı olarak Alptekin Dursunoğlu söz aldı. Dursunoğlu daha çok dini açıdan özgürlük kavramı üzerinde durdu. Ve sözlerine şöyle devam etti. 'Dinlerin 5 tane kuralı vardır. Farz vardır. Bunlar mutlak yapılmalıdır. Farzın karşılığında haram vardır. Hiçbir şekilde yapılmaması gereken şeylerdir. Müstehaplar vardır, yapılması tavsiye edilenler. Mekruhlar yapılması hoşgörülmeyen şeylerdir. Mubahlar var. Batıda Liberalizm ve bizde özgürlük diye tercüme edilen kavramın esasen bizim dilimizdeki tam karşılığı ibahadır. Yani farz, haram, müstehap, mekruh bağlarından kurtarılarak her şeyin mübah olduğu bir alan yaratmadı'.
Son müzakereci olan Gülsüm Peker söz aldı. Peker, özgürlük kavramının diğer kavramlar gibi belirli tarihsel, toplamsal, siyasal koşulların sonucunda ortaya çıktığını belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Batıda yaşanan bir süreç var. Batı toplumuna baktığımızda Osmanlı'daki yansıması Jöntürkler döneminde istiklal rejimine karşı Lİberty kavramının yerine hürriyet kavramını ikame etmeleriyle görüyoruz. Tam o dönemde Fransa'ya gidip gelmeler var. Fransa'daki hürriyet anlayışının bizim toplumumuza aktarılması var. Bu kavrama birde dini anlamda referans aranıyor. Bu şekilde eklektik bir kavram oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Fakat İslam tarihinin ilk evrelerinde hilafeti saltanata çevirme girişimlerinin, tevhid ve adalet eksenli bir özgürlük taleplerinin olduğunu biliyorum. Hz. Hüseyin'den başlayıp Abdullah bin Zübeyr, Said bin Zübeyr'den İmam Zeyde ve devamında birçok mücahid isimler tarafından gerektiğinde savaş alanlarına kadar taşınan bir mücadele. Bu saltanatın karanlığına, zulme karşı çıkıp referansını Kur'an ve sünnete dayandıran kişi ve toplulukların mücadeleleridir' dedi.
Müzarekeli seminer Abdurrahman Arslan'ın açılımları ve sorulara verdiği cevaplarla son buldu.