Çok yönlü olarak kuşatıldığımız sisteme karşı örgütlü bir mücadele verebilmemiz, sistemi tanıma oranımızla paralellik arzeder. 80 yıldır hayatını sürdüren ve Osmanlı'dan kurumsal anlamda birçok geleneği tevarüs ederek Cumhuriyet'le bir kırılmayı değil, sürekliliği yaşayan sistem, bugüne kadar siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, diplomasi bağlamında konjonktürel ya da iç dinamikler gereğince birçok dönüşümler yaşadı. Sistemin bu dinamiklerini tanımak, değişik konjonktürel süreçlerde ne gibi evrimler geçirdiğini bilmek bu yönüyle çok çerçeveli bir sistem değerlendirmesini gerekli kılmaktadır. Bu değerlendirmeye ve sistemin tahliline niyetli yayınların iç-dış dinamikleri ve evrimleri göz önünde bulundurması kaçınılmaz olmaktadır.
Kemalist sistemi tahlil etmeye, sorgulamaya ve eleştirel bir zihinle tanımlamaya yönelik bir çalışma da geçtiğimiz aylarda Ekin Yayınları tarafından okuyucularına sunuldu. "Kemalizm, Laiklik, Şehidlik" isimli kitabın yazarı, dergimiz okuyucularının da yakından tanıdığı Mehmet Pamak. "Düşünce üretimi ve açıklamasında daha korkusuzca ve daha özgürce hareket etmeyi yüreklendirici, inandığımız değerlerimizi, hak ve özgürlüklerimizi, şahsiyet ve kimliğimizi savunmada ilkeli ve tutarlı olmayı teşvik edici katkılarda bulunması ve bu tecrübeden, aynı zulümlere muhatap olan başka mazlumların da istifade edebilmesi amacıyla" (s. 36) hazırlanan bu çalışma, yazar Pamak'ın katıldığı bir televizyon programında yaptığı konuşma dolayısıyla başlatılan bir mahkeme sürecinin sonunda gündeme gelmiş. Bilindiği üzere Sivas MHP İl Başkanı Adil Coşkun'un Sivas yerel televizyonu SRT'de Mehmet Pamak hakkındaki iftiralarından sonra aynı tv kanalında cevap hakkını kullanmak üzere 12 Kasım 1998'de canlı yayına katılan Mehmet Pamak'a buradaki ifadeleri hakkında dava açılmıştı. PKK ile savaşta ölen askerlerin şehit olmadıklarını, şehadete ancak Allah'ın kelamını yüceltmek uğrunda ölmekle ulaşılacağını ifade eden Pamak'a, hakaret ettiği gerekçesiyle "şehit aileleri" tarafından açılan dava, sonuçta Yargıtay'ca temyiz edilmişti. Kitap, söz konusu davada Pamak'ın savunmasını ve Kemalizm'le ilgili tahlillerini içeriyor. Bu yönüyle daha önceden yine Ekin Yayınları tarafından yayınlanan "TCK 312/2 Suçlaması ve İslami Kimliği Savunma" kitabında olduğu gibi Pamak'ın bu kitabında da yer verilen belgelerle bir davanın seyrini / trafiğini izlemek mümkün.
Kitapta Kur'an ve tevhid merkezli düşündüklerini iddia edenlerin dahi muğlak ve muhafazakar bakış açısından sıyrılamadıkları "şehitlik" anlayışını sorgulayan yazar, İslami kavramların saptırılmasına karşı Kur'ani hakikatleri cesurca ifade etmiş. Sistemin kurucu önderi Mustafa Kemal'den, sivil-askeri bürokratlardan, Kemalist laik ideologlardan yaptığı İslam ve din karşıtı alıntılarla kendi ilkeleriyle çelişmelerini ve tutarsızlıklarını gözler önüne seren yazar, Allah'a, Peygamber'e, İslam şeriatına karşı oldukları halde "şehitlik" kavramını kullanma pragmatizmine defalarca getirdiği eleştirilerle kitabın omurgasını oluşturmuş.
Yazar, İslam'ın, insanın tüm hayatını kuşatan kurallar koyduğunu, dolayısıyla laik, Atatürkçü, demokrat sistemlerle bağdaşmayacağını sistemin kurumlarının kendi yayınlarını da kaynak göstererek izah ediyor. Geçmiş ve güncel örneklerle ordu-siyaset ilişkisine de değinen yazar, ülke iç ve dış siyasetinin belirlenmesinde birinci güç durumunda olan askeri oligarşinin bu gücünün İttihat-Terakki'den itibarenki sürekliliğine işaret etmiş.
Yargı ile ilgili değerlendirmelerde de bulunan yazar, yargının bağımsızlığını ortadan kaldıran, onu siyasallaştıran, kirlenmesini ve güvenilirliğini kaybetmesini sağlayan temel etkenin resmi ideoloji tarafgirliği ve askeri oligarşinin baskısı ve korkusu olduğunu açıklıyor. "Yargının bu durumu, bir zaaf ve sapma olmaktan çok, sistemin kuruluşundan beri planlandığı duruşa uygun kaçınılmaz bir hal olarak ortaya çıkmıştır." (s. 287)
Yazar, resmi politikalara din kılıfı giydirerek onları toplum nezdinde meşru göstermeye çalışan ve Kemalizm'in din istismarının en açık görüldüğü Diyanet teşkilatından sistemin emperyalizmle olan işbirliğine; devlet imkanlarıyla ortaya çıkarılan hortumcu sermayedarlardan Kemalist aydınların karanlıkçılığına vb. konulara da değinmiş. "İlkesizlik, korkaklık ve pragmatizmin bir musibete, haksızlığa maruz kalan kardeşlerimize bizi utandıracak tavırlar almak, sistemin ve provokatör medyasının yayınlarıyla dolduruşa gelip suçlayıcı söylemlere kaymak, merhameti ve adaleti terk etmek" noktasına götürdüğünü bu kitapta gözlemlemek mümkün.
Yoğun güncel bilgi / değerlendirmeler içeren ve bu yönüyle lokal bir arşiv değeri de taşıyan kitap, içinde bazı zaafları / eksiklikleri de taşımıyor değil. Bazı konuların kitap içerisinde tekrar edilmesinin ve benzer ifadelerin yoğunluğunun kitabın akıcılığını azalttığı söylenebilir. Yine anlatım dilinin tüm sadeliğine rağmen çok uzun olarak kurulan cümlelerin okumayı ve anlamayı zorlaştırdığını belirtmek gerek. İçerikle ilgili olarak da sistemin sacayaklarına, temel dinamiklerine ve evrimlerine yeterince yer verilmediğini gözlemlemek mümkün. Genel bir Kemalizm değerlendirmesinden ziyade Kemalizm'in din ve İslam perspektifi daha yoğunlukla işlenmiş.
Sonuçta bu kitabın Türkiye'deki İslami mücadele saflarında yer alanlara, Kemalist sistemin ve kurumlarının dine bakışlarını ve Kemalist kurumların işleyiş mantığını okumak isteyenlere iyi bir kaynak olacağı muhakkak. İnandığını söyleme dirayeti ve cesaret aşılayıcı boyutu ise yazarı ve yayınevini takdir etmeyi haklı kılıyor. Bu vesileyle kitabın "soruşturma"ya maruz kaldığını da hatırlatalım. DGM'ler lağvedilmeden kitap hakkında başlatılan soruşturma sonucunda kitaba dava açılmasına karar verildi.
Kitap 'mahkemelik'
Tahmin edildiği gibi en fazla aşina olduğumuz maddeden, yani "halkı ırk ve bölge farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek" şeklinde ifade olunan 312/2. maddeden yazar Mehmet Pamak ile Ekin Yayınları sahibi Hamza Türkmen hakkında dava açıldı. İddianamede yer alan ve dava açılmasına neden olduğu belirtilen ifadeler de öyle üç-dört cümleden oluşan ifadeler değil; kitabın büyük bir yekûnû. Cumhuriyet Savcılığı, iddianamesini, önce, filan sayfada yer alan filan ifadeler şeklinde hazırlarken; muhtemeldir ki daha sonra işin içinden çıkamayacağı düşüncesiyle sadece sayfa numarası vermekle yetinmiş. 10, 11, 17, 123, 167, 217, 229-230, 258-259, 262, 326, 331. sayfalardan alıntılarla devam eden iddianame 12, 18, 116, 121, 128, 151, 161, 171, 175, 185, 254-255, 301, 321-322, 323 ve 324. sayfalarda yer alan tanım, açıklama ve betimlemelerle, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan halkın din ve ırk farkı gözetilerek, kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde açıkça kin ve düşmanlığa tahrik edildiği anlaşıldığından … cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia edilmiş.
Alıntılardan anlaşıldığı kadarıyla genellikle Müslümanların kendi yurtlarında baskı ve zulümle karşılaştıkları, Kemalist sömürü, çeteci düzenin dini istismarı, Kürt halkına uygulanan asimilasyon politikaları, yargısız infaz, faili meçhul, yolsuzluk, sivil ve askeri bürokratların İslam'a hakaretlerine ilişkin değerlendirmeler suç konusu yapılmış. Ülke gerçeklerinden bahsetmenin yasaklandığı ve cezalandırıldığı bir yer burası. Sopayı yiyeceksin ama sopa yedim demeyeceksin. Dersen yine yiyeceksin.
Sonuçta DGM'ler kapandı ve dava ortada kaldı. Ancak davanın önümüzdeki günlerde Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Fatih Asliye'ye gönderilmesi bekleniyor.