Futbol modern zamanlarda gerek kitleler gerekse bireyler nezdinde etkinlik alanı giderek artan, dünya çapında popülaritesi son derece yüksek bir oyun. Kitle iletişim araçlarının, özellikle TV'nin yaygınlaşmasıyla birlikte seyirlik olma özelliği öne çıkan ve insanların oynamaktan çok seyretmeyi tercih ettikleri bir "tuhaf oyun".
Futbolu "tuhaf " yapan sahadaki oynanış biçimi değil şüphesiz. Kitleler tarafından algılanış şekli ve hem kitlelerin hem de bireylerin yaşamında edindiği özel ve öncelikli yer böyle bir sıfat kullandırtmakta. Peki, bu oyunu dünya çapında, İngiltere'den Çin'e, Arjantin'den Zaire'ye böylesine popüler ve etkin kılan sebepler neler olabilir? Bu sorunun cevabını futbolun bireysel ve kitlesel boyutlarında ayrı ayrı aramak faydalı olacaktır.
Bireysel açıdan olaya bakıldığında, tek düze ve tektip bir yaşam sürdürmek durumunda bırakılan insanların futbolda bir renk, yaşamlarına anlam(!) katan bir heyecan buldukları söylenebilir. Hayatlarında maç skorlarından başka fazla bir değişiklik olmayan insanlar, tekdüzeliği alınacak skorların heyecanlı bekleyişiyle aşmaya çalışmaktalar. İnsanların hayatını tekdüzeleştiren, tektipleştiren sistem, onlara avunacakları, rahatlayacakları deşarj(!) olacakları "oyun"lar da sunmakta. İşte futbol, müzik ve cinsellik ağırlıklı yayınlar gibi benzerleriyle birlikte böylesi bir işleve sahip. Futbolun bir oyun olarak insanlara verdiği heyecanın ötesinde son dönemlerde müzik ve cinsellik ağırlıklı yayınlarla arasındaki koalisyon sonucu ortaya ilginç ürünler çıkmakta. Spor magazin programları adı altında yayınlanan bu dahiyane(!) buluşlar oldukça yoğun bir ilgi görmekte ve reyting listelerinde ilk sıralarda yer almaktalar. Zeka yaşı 7 ve daha yukarı olanlara göre dizayn edilen bu programlar tekdüzelikten sıkılan insanları, hiç bir zaman ulaşamayacakları renkli dünyalara götürerek vazifelerini icra etmekteler. Buradan hareketle diyebiliriz ki, futbol sadece bir oyun olarak değil, bir kültürün, bir yaşama biçiminin parçası olarak da insanların hayatına hızla nüfuz etmekte.
Futbolun etkinlik alanının giderek artmasıyla ilgili değerlendirmelerin yapılabileceği ikinci boyutu, futbolun kitlesel açıdan ifade ettiği anlam oluşturmakta. Bugün sadece Türkiye'de değil dünyanın birçok bölgesinde gündemin önde gelen maddelerinden birini oluşturuyor futbol. Kitlelerin gösterdiği yoğun ilgi futbolu haber bültenlerinin başına, gazetelerin manşetine kolayca taşıyabilmekte. Uluslararası organizasyonlar, örneğin dünya kupası, dünya gündeminin ilk sırasını alabilirken, insanlar aylar öncesinden bu organizasyonu konuşmaya başlayabilmekteler. Böylesi bir ilgi, dünyadaki egemen emperyalist sistem tarafından memnuniyetle izlenmekte. Fakirlik oranı çok yüksek ülkelerde halk, futbol yiyip futbol içmekte, alınacak bir başarılı sonuçla ülkelerin içinde bulunduğu siyasi kaoslar unutulmakta ve belki de en önemlisi zihinleri ipotek altına alan futbol tutkusu insanların daha kolay yönetildikleri uygun zeminler oluşturmakta.
Futbolun kitleler üzerindeki bu yoğun etkisi belki farklı coğrafyalarda farklı sebeplerle açıklanabilir, ama kanaatimce ortak bir sebep var ki o da futbolun, daha doğrusu futbol taraftarlığının insanlara bir kimlik sunuşudur. İnsanda varolan sosyal bir gruba mensubiyet, aidiyet ihtiyacını taraftarlık kimliğiyle gideren bir cazibe kaynağı olan futbol, oyun olmanın çok ötesinde anlamlar taşıyabilmekte. Taraftar kimliği taşıyan kitleler, tuttukları takımın başarısıyla yücelip başarısızlığıyla küçük düşmekteler. Yine egemen emperyalist sistemin oluşturduğu ulusal kimliklerin tamamlayıcısı bir alt kimlik de olan futbol taraftarlığı, milli takımlar düzeyinde ulusal kimlikle birebir özdeşleştirmekte ve futbolda uluslararası düzeyde elde edilen başarılar ulusal kimlikle özdeşleşen onurları yücelterek kutlamaları ulusal bayrama dönüştürmekte. Takım düzeyindeki taraftarlıklar da ulusal birlik ve beraberliğin temel yapı taşlarından birini oluşturmakta ve son dönemlerde moda olduğu şekliyle maçlarda okunan ulusal marşlarla bu üst kimliğe göndermeler yapılmakta.
Hasılı kelam özellikle gelir düzeyinin düşük olduğu ya da gelir dağılımının dengeli olmadığı ve alt milliyetçilik akımlarının "milli birlik ve beraberliği" tehdit edici bir anlam taşıdığı ülkelerde futbol, "birleştirici" etnik ve sınıfsal farklılıkları giderici bir unsur olarak destek görmektedir. Futbol ulusal ve kuşatıcı bir üst kimliğin oluşturulmasında aktif bir rol üstlenmekte, bunun yanısıra insanların günlük yaşamda karşılaştıkları ciddi sorunların (ekonomik - siyasi - sosyal) unutturulmasına aracı olmaktadır.
Bu genel değerlendirmelerin ardından konuyu biraz daha özelleştirmek ve son dönemde Türkiye'de futbolun ifade ettiği anlama değinmek istiyoruz. Futbolu popüler kılan bireysel ve kitlesel dinamikler, Türkiye içinde büyük ölçüde geçerli gözükmekte. Ülke gündeminin en yoğun ve kritik olduğu dönemlerde dahi futbol kendine yer bulmakta ve bu durum özellikle egemen çevreler tarafından hoşnutlukla karşılanmakta. Bu hoşnutluğa verilebilecek son örnek, askeri çevrelerin terörle mücadelede futboldan ne kadar istifade ettiklerine ilişkin çarpıcı açıklamaları oldu.
Nasıl oluyor da futbol terörle mücadeleye katkıda bulunuyordu. Yazının başında belirttiğimiz kimlik meselesi burada da karşımıza çıkıyor. Örneğin, ulusal birlik, beraberliği geliştirecek bir alt kimlik Van sporlu olmak. Etnik ve sınıfsal bir farklılık gözetilmeksizin Vansporlu taraftarlar, İstanbul takımlarının taraftarlarıyla aynı statüyü, aynı ligi paylaşmaktalar. Vansporlu olmak Van'lı olmaya göre çok daha cazip. Futbol yoluyla sunulan bu alt kimlik bir anlamda sanal bir eşitlik oluşturmuş oluyor. Sadece Van'lıların değil, genel olarak Anadolu takımlarının taraftarlarının futbola verdiği değeri ve önemi anlamamıza yardımcı olacak bir diğer Örnek Erzurumspor'un 1. lige çıkışı oldu. Birinci lige ilk defa çıkmanın heyecanı farklı dünya görüşlerine sahip Erzurum'luları ortak bir sloganda birleştirdi: "Şampiyon Erzurumspor". Van'lılar için daha önce geçerli olan 1. ligde oynayarak ikinci sınıflıktan kurtulma heyecanı bu kez Erzurum'luları kuşatmıştı. Böylesi birleştirici, hayati sorunları dahi unutturarak heyecanlara garkettirici bir oyun tabii ki desteklenecek ve yaygınlaştırılmaya çalışılacaktı. Tabi bu arada işin bir başka boyutu da Vanspor'un küme düşmesiyle gündeme geldi. 1. lige çıkan Doğu takımları küme düşünce ne olacaktı. Vanlı'nın kendini birinci sınıf hissetmesini sağlayan, ezilmişliğini, hor görülmüşlüğünü biraz olsun unutturan, işsizliği, yoksulluğu, alınan bir galibiyetin sevinciyle yok eden(!) Vanspor'un küme düşmesi, büyük bunalım oluşturdu. Vanlılarının içine düştüğü bu anlamlı bunalım bazı siyasetçileri harekete geçirerek 1. ligden düşmenin Cumhuriyetin 75.yılı münasebetiyle bir defalığına mahsus kaldırılması için yasa tasarısı hazırlamalarına sebep oldu. Yasa tasarısına en büyük destek ise üst düzey bir askeri yetkiliden geldi. Vanspor'un gerekirse mevcut kanunların değişerek birinci ligde kalmasının ülke için ne kadar büyük önem taşıdığını belirten bu yetkili ve etkili şahıs "Keşke Diyarbakır da 1. ligde olsaydı" diyerek, futbolun kimler tarafından ne şekilde kullanıldığı hakkında önemli ipuçları vermiş oldu.
Egemen güçlerin Türkiye' de futbolun gitgide daha önem kazanmasından duydukları hoşnutluk, sadece kitlelere olan etkisiyle sınırlı değil. Futbolun Van'lı ya da Erzurumlulardan farklı bir şekilde etkilediği İstanbullular, İzmirliler, Antalyalılar futbol kültürünün getirdiği yeni alışkanlıklar yeni ilgilerle kuşatılmakta, özellikle genç kesimin sohbetlerinde konuşulan konuların neredeyse yarısını futbol oluşturmakta, diğer yarısı da cinsellik ve müzikle dolduğunda ortaya yeni bir insan prototipi çıkıvermekte: "Futbolikler". Televole türü programların gördüğü yoğun ilgi, sanıyorum, bu futboliklere hayatlarında ki en önemli üç şeyi birarada sunmalarından kaynaklanıyor; futbol, cinsellik, müzik. 50 milyonun altında ücret alan milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkede, bir senelik 500 milyar transfer ücreti alan futbolcuların hiç bir tepki görmemesi, aksine baş tacı edilmesi, bu değirmenin suyunun nereden geldiğinin sorgulanmaması, sayılan gitgide artan futboliklerin egemen sistem açısından ne kadar kullanışlı olduklarının basit ve açık bir göstergesi.
Yoksulluğun, işsizliğin, adaletsizliğin, işkencenin, insan hakları ihlallerinin, her türlü baskının değil, futbol maçlarının, transfer ücretlerinin, kimin kimle beraber olduğunun konuşulduğu bir vasat, sadece mevcut statükoyu korumakla kalmaz aynı zamanda değişim için de direnç gösterecek bir yapı oluşturur. İnsanların kendilerine sorun ettikleri şeyler onların değişime açık taraflarını oluşturur. 0 halde diyebiliriz ki mevcut futbol kültürü egemen sistemi desteklemekte ve aynı zamanda sistemin değişmesini isteyenler için de ciddi bir engel oluşturmaktadır. Buradan İslami kesimin futbolla, daha doğrusu futbol kültürüyle olan ilişkisine gelmek istiyoruz.
Her ne kadar futbol, günümüzde taşıdığı anlam itibariyle, İslami kesimde genel olarak olumsuz bir anlama sahipmiş gibi gözükse de, çeşidi sebeplerden dolayı gündemimizde önemli bir yer edinebilmektedir. İslami kesimin gazetelerine, medya kuruluşlarına baktığımızda, futbola yer vermeyen ender bir iki örnek belki görebiliriz.
Medyadaki bu tablo, futbol ve İslami kesim ilişkisinin gerçek boyutlarını görmemize imkan tanımakta. Tabii burada işin iki boyutu var; futbol haberleri yayınlayan medya kurumlan ve onu okuyan talep eden okuyucu, izleyici. İlginçtir, önce prensip olarak futbol haberleri vermeyen ve okur profili olarak da üst düzey kesime hitap eden bir gazete bir süre sonra okur baskısına dayanamayarak futbol (Türkiye'de spor % 90 futbol demektir) sayfası yayınlamak zorunda kalmışa. Belki bu örneğin de etkisiyle daha sonra hiç bir İslami medya kuruluşu futbolsuz bir yapı hayal bile edemedi.
Şüphesiz toplumu bu denli etkileyen bir olgu görmezden gelinemez. Ancak İslami kesimde futbola gösterilen ilgi biçimi gitgide toplumun diğer kesimlerinden farksız hale gelmiş durumda. Anlı-şanlı edebiyatçıların yazdığı futbol yazıları, üçüncü sınıf maç değerlendirmelerinden farklı bir şey içermemekte, ulusal maçlardan sonra atılan manşetler, verilen haberler, benzerleriyle aynı mesajlar içermekte. Burada sistemin muhalifleriyle dalga geçtiğini söyleyebiliriz. Eğer egemen sistemin yaygınlaştırdığı bir uyuşturucu olan futbol, muhaliflerini de kendine müptela kılmaya başlamışsa ortada gerçekten dalga geçilecek bir durum var demektir,
Kadın erkek fark etmeksizin insanlar üzerinde müthiş bir etkiye sahip olan futbol, beraberinde oluşturduğu kültürle birlikte sadece bir oyun olmaktan çıkmış durumdadır. İnsanların zihinlerindeki prangaları kırmak isteyenlerin hesaplaşmak durumunda olduğu zincirlerden biri olan futbolun, ayaklarımıza dolaşmasına müsaade etmemeliyiz. Futbolu halen masum bir oyun gibi görmek ve hiç bir tedbir almaksızın ondan faydalanarak bir takım kazanımlar sağlamaya çalışmak, zincirin ayaklarımıza dolaşmasını kolaylaştıracaktır.
Tabi burada önerdiğimiz bağnaz bir futbol düşmanlığı değil şüphesiz. Futbolun aktif sportif bir faaliyet yada kitlelere tanımlayıcı kimlik aşılamayan, reel hayattan kopartıp uyuşturmayan, gündemi işgal etmeyen, seyirlik bir oyun olarak hayattaki yerini almasına karşı değiliz. Zaten sorun futbolun şu an taşıdığı anlamdadır-, bizatihi kendisinde değil. Sorun, bu anlamı değiştirme yönünde hiçbir gayret sarf edilmeksizin futbola gösterilen kontrolsüz ilgidir. Siz futbolun mevcut anlamını değiştirmeye çalışmadan onunla ilgilenirseniz hiç şüpheniz olmasın, futbol sizin anlamınızı değiştirecektir.