Bir Bir Uçuyor Kuşlar Bir Zafer Muştusu Gibi Çırparak Kanatlarını

Gülşen Demirkol Özer

Omuzlarındaki ağırlıkla son bir kez dönüp baktı şehre. Dağlar, uzayıp giden çöl... Her ânına bir hatıra; acı, sevinç bıraktığı sokaklar. Hani yollarına dikenler bırakılmıştı, sonra ambargo uygulanmıştı da sabrı, direnci sınanırlarına rehber kılmışlardı. Hani "hüzün yılı" olmuştu da, gözyaşları ıslatmıştı dualarını. Yetimken barındırılmış, şaşırmış iken aydınlatılmıştı yolu. Sükûn bulduğu Hatice'nin sözleri şehre sinmişti. 40 kişi olup, tekbirlerle meydan okudukları zamanın sesleri, sevinçleri ve hüzünleri...

İlkin kendi iman etmişti kendine ve kendinde vahyedilene. Sonra sadık dostlar, Ebubekirler, Aliler, Zeydler birbir katılmışlardı O'na, yüreklerinde devrimler yaparak. Hep birlikte saf tutarak haykırdılar kelimeleri; sokaklarda, panayırlarda. Kelimeler yetimi-öksüzü itip kakanların önünde bir set gibi yükselmiş, bir bomba gibi sarsmıştı zulmün temellerini. Geceleri ev-ev gezinerek, kökü sapasağlam filizler boy sürsün diye yürek işçiliği yapmış; bir elime ay, bir elime güneş verseniz de diyerek meydan okumuştu tekliflere. Davamızdan dönmeyiz derken, "zihinsel hicret" resmolmuştu hayatlarında. İnanışlar ayrışmıştı hicretle, önce düşünceler saflaşmıştı. Hicret Habeşistan yollarıyla mekâna düştü. Sözler, Necaşi'nin huzurunda ihtişamla ezdi gerçeğin üzerine toprak serpenleri...

Gözlerini güneşe çevirdi, ardından sıkça gözlerini gömdüğü yıldızların göğüne. Son bir kez bu yüksek kayadan dolandırdı hislerini şehrin üzerinden. Yüreği bir kuş gibi uçarak Özetledi yıllarını: Acı, gözyaşı, direniş... Bedenini, zihnini saklayan Hira'yı aldı yüreğine, "Ben sende muhacir olurdum, sen de gel benle"...

Ve adam "Veda"yı, çöl kumlarında ayak izlerinin gerisinde bırakarak "çağları aydınlatmak üzere" koyuldu yola...

"Henüz yeni dinginlik buluyor bileklerimiz".

Güneşin tutulmasını sona erdirmek, güneşin önünden karanlığı itmek için ahitleşenler hep var olmayı miras bıraktı bize. Kimi zaman gür sedalarla, kimi zaman tek başına da olsa kararlı seslerle süregeldi varlığımız. Ey Peygamber! İşte ümmeti diriltmek için yola koyulduk. Kimimiz ensar, kimimiz muhacir...

Havaalanında hüzün yadigar olarak bırakıldı. Kelimeler altı kalın çiziklerle cümleleşti. "Gözün arkada kalmasın"ın izin verdiği kadar söylendi sözler. Belki bir dahası hiç olmayacak anılar yüklendi bavullara... İki anons arası tüm dost isimler ve tüm sadık yüzler geçti bir film şeridi gibi gülümseyerek. Önündeki ve ardındaki tüm yollar aydınlanıveriyor. "Haydi" diyor anons. Zamanın son kırıntılarına veda de! Vedaların öncesine yeminleri koyuyoruz da, güzel ve anlamlı kılıyoruz vedaları...

Geride göz ağrılarını sayfalara, satır aralarına sakladığı kitaplar, güzel insanlarla yarım kalan sohbetler... Geride iman bibliyografyasını-tecrübelerini okumaya çalışan ve "O" gibi olmaya adananlar. Geride güneş sevdalıları... Devam eden sohbetlerimize adınızı konuk ediyoruz ve sizi de alıp gidiyoruz direniş alanlarına.

Yola henüz girmişken, işte örnek diye rasul-den alınanı "hayat" kılan "sizi" bulduk karşımızda. Bilginin yollarını açarken modeldiniz, sonra en güzel bir şekilde sabrederken... "Güzel insanlar güze] atlara binip gittiler". Biliyoruz ki, gittiler ama yitip gitmediler... Çağlar aydınlatıcısının duru berrak mesajının üzerine atılan tarihi ve modern dikenleri bir bir ayıklıyoruz,

"Ve şimdi yoksunuz diye gül asıyoruz dallara".