Adil siyasetin gerçekleşmesi için gayret sarf ettiğini, velayet şuuruna ve siyaset ahlakına sahip olduğunu iddia eden hoca efendilerimiz insanları Kur'an'a değil de, başka yerlere kanalize ederse ortaya binlerce Nizamettin Demir çıkmasından doğal bir şey olamaz. Nizamettin Demir Beklenen Vakit gazetesinde 6 Mayıs 1994 tarihindeki "Yaşar Kaplan Bey'e Açık Mektup" yazısının sahibi. Daha önce aynı gazetede üç kez isim verilmeden Hüsnü Aktaş (Yusuf Kerimoğlu) tarafından örtük biçimde başta Cemaleddin Afgani olmak üzere göndermelerin yapıldığı konuları Nizamettin Demir büyük bir şevk ve açıklıkla çala kalem satırlara döktü.
"Şüphesiz sen en güzel bir ahlak üzerindesin" vahyi gerçeğini Hz. Aişe "Rasul'ün ahlakı Kur'an idi" sözü ile ifade ediyordu. Kur'an'ın müminlere önerdiği ahlaki ilkeleri yetersiz bulanlar Kur'an'a yönelenlere sürekli ithamda bulunuyorlar. "Vehimlerinden ve hayallerinden kaynaklanan teorilerini, Kur'an'a yöneliş zannettikleri için, kendilerini yeryüzünün varisi zannederler..." Isıtılıp ısıtılıp gündeme getirilen Afgani, Abduh, mezhepsizlik, reformisttik vs. gibi mevzular Nizamettin Demir'in mektubu ile yeniden okuyucunun gündemine giriverdi. Giriverdi ama gerçekdışı bilgiler ve "birlikte anılması mümkün olmayan bazı kavramları aynı kefeye" koyarak. Kur'an bilgisi ve ahlakından uzak olmanın getirdiği bu kanaatlere aynı gazetede Pazartesi günleri köşe yazısı yazan İslamoğlu dayanamayıp "Edep Yahu' başlıklı makalesi ile karşılık verdi. İslamoğlu: adalet ve itidal değerlerinin müslümanlar için ifade ettiği anlamı, Afgani hakkındaki iftiraların kaynağını tetkik ettikten sonra şu ifadelerle şaşkınlığını dile getiriyordu: "İran'a Şah, Osmanlı'ya sultan, Hindistan'a İngiliz valisi olmadığını bildiğimiz bazı müslümanların Afgani'den niçin nefret ettiklerini bir türlü anlayamadık."
Yaşar Kaplan ise 25 Mayıs 1994 tarihli makalesinde sessizliği bozdu. Hanefilik ve Ehli Sünnet itikadının Nizameddin Demir'inkinden farklı olduğunu ifade etti. Afgani ve arkadaşlarının 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçişte öncülük rolü olduğunu, onları hasımlarının veya muhaliflerinin gözüyle değil kendi gözüyle değerlendirebilecek alt yapıya sahip olduğunu izah etti. Dünya İslami hareketinin geçirdiği tarihi tecrübelerden ibret dersi almak için sadece Cemaleddin Afgani'yle ilgili olarak yazılmış gibi görünse de, üzerinde durduğu yazılarla, toplumumuzda sürekli tartışılan bir çok konuyu bir anda gündeme getirdi.
Geçmişten günümüze tekrar edegelen yanlışların/sapmaların sebebini bilmeyen, fark edemeyen bir İslami uyanış hareketi neyi ifade eder? Neleri değiştirebilir ki? Hakk'ı Batıl'ın karşısında galip kılabilmek için müslümanlar eldeki bilgi ve haberleri Kur'an ile kıyas etmeli ve delillendirmelidir. Müctehid imamları (mezhepleri) sorgulamak, tevhidi müslüman olabilmenin ilk şartı değildir; ama Salman Rüşdi, Turan Dursun vs. gibi kafirlere ilham kaynağı olabilecek İbn Hacer'in Fethu'l-Bari adlı eserindeki garanik hadisesine de yeşil ışık yakmak İslami bir tavır değildir. Veya büyük tefsir (F. Razi) ve hadis kitaplarındaki recm ayeti vardı da keçi yedi hikayesini Allah'ın koruması altındaki Kitab'a rağmen kabul etmekte İslami değildir. İslam'ı idrak etmesi gereken akıllar/fikirler işgal edilmişken, "açık arttırmaya katılmak caiz midir, değil midir?', "El kaldırmak, baş eğmek veya eli kalbe götürmek şeklinde selamlaşmak caiz midir?' vs. gibi öncelik sıralamasında herhangi bir dereceye giremeyecek meselelerin gündemi işgal etmesinin mantığı ne olabilir? Olsa olsa Nizamettin Demir tipi kafaların seri üretimi gerçekleşebilir. İslam ümmetinin içler acısı durumunu hala "73 fırka" ve "ümmetimin ihtilafı rahmettir" gibi senedi ve metni illetli hadislerle izah etmeye kalkarak, Allah-u Teala'nın Kur'an-ı Kerim'de toplumsal değişimin şartlarını gösterdiği bildirimlerin üzeri artık örtülmemeli, örttürülmemelidir.
Seçimler öncesinde Kur'an'ı anlama çabasında olan insanları nefsi ve keyfi davranmakla suçlama kolaycılığı ile -bir yerlere mesaj gönderme telaşıyla- haksız ve acımasızca ifadelerle "onların televizyonları vesaireleri var, sizin neyiniz var" türü komikliklerle müslümanların sorunlarının halledilemeyeceği açıktır. Meseleler salih amellerden soyutlanmış karşılıklı dualarla halledilemeyecek kadar ciddidir. Tüm bunların sonunda Kur'ani iyiliklerin emredilmesi ve kötülüklerin menedilmesi gerekliyken tarihsel verilerin altında/arkasında bırakılan Kur'an vahyini, hayatın merkezine alma ve hayatı vahiy merkezli anlamlandırma çabalarını "siyasi ahlaksızlık' olarak vasıflandırmak müslümanlara yakışmayacak talihsizliklerdir.