Ey Peygamber! Abandan kesip eşlerine dağıttığın başörtüsü için her şey...
Senin izinde olabilmek için, kendimizi ne ana ne babalarımıza, ne ülke ne vatanımıza, ne okul ve kimlik kartımıza, sırf sana, yalnızca sana nispet edebilmek için her şey. Biz senin çocuklarınız. Sahipsiz değiliz. Sahibin, bizim de sahibimiz. Hicretinde çöle bıraktığın ayak izlerini arıyoruz Beyazıt'ın taşlarında. Ezilen, erimeyen taşlarında, bizim gibi... Güvercinler örsün istiyoruz bize örümceğin ağını, Gözlerimizdeki nemde yazılı herşey...
Biz Beni Nadir'e harp açtığın sebep için yürüyoruz. Biz yürüyoruz. Birileri kan hazırlıyorlar bize.
Bilmezlermiş gibi kan vermenin, can vermenin bizden öğrenildiğini. Bilmezlermiş gibi tek bir değer için can takdim edeceğimizi. Senin sevdanı çektiğimizi. Beyazıt'ın ikliminde mahfuz her şey
Yorgunluklarımızın ardına takılıp gidiyoruz. Yürüyoruz. Sesiniz cami duvarlarına çarpmadan önce yüreğimizin duvarlarına çarpıyor da, bunun için ürküyorlar. Kahroluyorlar. Kirletemedikleri alanlar saklıyoruz göğüs kafesimizde. Fethedemedikleri ülkeler taşıyoruz yürek coğrafyamızda.
Beyazıt'ın izdüşümünde mahfuz herşey.
"İleri!" emrini veriyoruz kelimelerimize. Satırlardan taşsın istiyoruz. Yüreklerden taşsın. Bilmeyenler bilsin derdimizi. Derdimizi de haykırıyoruz, dermanımızı da. Direniş adlı, mücadele adlı reçeteler okuyoruz.
Beyazıt'ın semalarında mahfuz herşey.
Biliyoruz. Bir Anadolu kasabasında ya da bir şehrin ıssız bulvarlarında birileri de katılıyor sevdamıza, o da biliyor, biz de... Onun acısını, onun gücünü de katık ederek, azim ederek düştüğümüzü bu yollara.
Beyazıt'a gönderilen selamlarda mahfuz her şey.
Biliyoruz. Nice söylenecek sözü var kardeşlerimizin, nice sıkılacak yumruk var aralarda. Bizden daha coşkulu, bizden daha adanmış nice eylemlilikler var beklemede, gözetlemede.
Açılmamış pankartlarda yazılı her şey.
Biz gelecek nesil için yürüyoruz. Biliyoruz bugün okulda, yarın sokakta saldıracak üzerimize hidayete aç güruh. İmandan alarak gücümüzü... kokuşmuş değerlerini yüzlerine haykırıyoruz. Sıra sıra dizilmiş güçlerine aldırmadan. Bıkmadan, fidanlar dikiyoruz susuz topraklara. Yeşertmek için onları, başkalarını, birçoklarını. Ya gözyaşımızla ya kanımızla yeşertmek için, sözler veriyoruz birbirimize. Beyazıt'ın slogan kokan çiçeklerinde mahfuz şimdi herşey.
Çözün, çözün de okuyun Beyazıt'ta mahfuz bu kayıtları! Taşları fişleyin, güvercinleri; gökyüzünü fişleyin, Bizi fişleyin. Fotoğraflarımızı çekin, numaralar verin bize. Sosyologlarınızı getirin, siyasetçilerinizi getirin. Çözün, bizim çözemediğimiz bu sevdanın muamma şifrelerini. Ama bir şeye dikkat! Çözünce dehşete kapılmayın. Çünkü bir Beyazıt fotoğrafıyla mahdut değil herşey...