Kendini merkeze koyarak dünya coğrafyasını tanımlayan Batı'nın ideolojik adlandırmasıyla "Ortadoğu" denilen ve İran, Mısır Türkiye üçgeni içinde kalan Lübnan, 1943'te bağımsızlığını elde ettikten sonra 1980'li yıllara kadar yaşadığı iç savaşın yarattığı bunalımlarla "Ortadoğu" siyasi tarihine konu olmuştur.
Bu iç savaşların ve çatışmaların nedenlerinde biri Lübnan'ın politik ve etnik yapısından kaynaklanırken diğer nedenleri de genellikle bölgenin tarihsel ve dinsel özellikleriyle açıklanır. Nizar Kabbani bir aydın duyarlılığıyla Ben Beyrut'ta bir kentin kısa tarihini ele alır. Çok yönlü bir hesaplaşmadır bu ele alış; tarihle, siyasetle, kavramlarla yapılan bir hesaplaşma.
Uygar olduğu iddiasıyla uyuyan kentin uyanışıyla başlar bu sorgulayış süreci. Siyasi tavrını belirleyen herhangi bir ilkenin olmaması ve daima kazanandan yana çıkmak gibi pragmatist bir tutumla siyasi tercihlerde bulunması kentin genel geçer bir siyasetten uzak kalmasına yol açarken onu emperyalizmin ve parti çekişmelerinin kıskacına sürükler. Bölgedeki pek çok ülke gibi Lübnan da tarih sahnesinde sadece bir izleyici olarak kaldığı İçin hiçbir akışı etkileyemez.
Kentin bu pasif konumu aydınlarına da sirayet eder. Nizar Kabbani bir yabancılaşma modelini temsil eden aydınları ne gelecek ne de bugün hakkında görüşlerinin olmamasıyla suçlar ve üç temel hastalık taşıdıklarına işaret eder: Bencillik, İlgisizlik, korkaklık.
Kendi anlamlarını farklı sosyal-siyasal tecrübelerle kazanan kavramlar ithal edildiği ülkelerin üzerinde uyumsuz dururlar; kimi bir beden büyüktür, kimi küçük. Nizar Kabbani bu kavramları sorgularken liberalizmin "Lübnan'ı rüzgarın istediği gibi sürüklediği kağıttan bir uçağa" dönüştürmesinden şikayet eder. Aynı şikayet özgürlük kavramı için de yapılır. "Su gibi içine döküldüğü kabın biçimini alan" bu kavram Lübnan lügatinde "high society" denilen küçük bir azınlığın kullandığı fakat halkın kullanma talebinde bulunamayacağı şekilde bir anlam kazanır. Son olarak "Lanetiyle şehre giren Marx" da bu eleştiriden nasibini alır.
Siyasileştirilmiş bir dinden şiddetle kaçınan Nizar Kabbani "Ortadoğu" savaş tarihine yön veren ve temel belirleyici etken olan din olgusunun önemini kavramaktan uzak kalmış gibidir. Hümanist karakterli laik bir din telakkisinin bölgedeki sorunların çözümünde hangi ölçüde geçerli olabileceği elbette bir tartışma konusudur.
"Ben Beyrut" aslında son birkaç yüzyıldır doğu ülkelerinin yaşadığı ortak bir kadere işaret eder. Bozgunun ve çöküşün benzer kodlarda çağrışımını taşır. Hece yayınlarından çıkan kitap ideolojik zayıflığına rağmen bir aydın duyarlılığını yansıtması açısından önemli mesajlar taşıyor.
Nizar Kabbani Çev: İbrahim Demirci Hece yayınları, Mayıs 1999, 112 sh.