Ölümün ucundaki çocuklar, hep aynı coğrafyada mı bakarlar birbirlerine. Üşüseler de yalnız mı üşürler, ölseler de yalnız mı? Söylesene yalnız insanlar hep aynı coğrafyada mı yaşarlar? İsimleri Humus olmuş, Gazze olmuş, Patani, Kızıltepe, Lice ya da Deyr ez-Zor olmuş ne fark eder.
Onların rüyaları alt üst eder tüm sosyolojik yaklaşımları, stratejileri, menfaat paylaşımlarını. “Ve izel mev’udetu suilet. Bi eyyi zenbin kutilet.” (Ve sorulduğu zaman kız çocuğuna. Hangi suçtan dolayı öldürüldün?)
Patlayan havai fişeklere bakamazlar kol kola biliyorsun ama bir öykü canlandırsan hemen yanında ve içerisinde “nasrun minallahi” geçse. Söylesene görebilirler mi ışıltılı caddelerin alt alta üst üste kokuşmuşluklarından arta kalan zamanlarda sadece? Geberesice desene.
Sahi! Sömürülen insanlar, üşüyen insanlar, aç bırakılan insanlar, öldürülen çocuklar, fişlenen babalar, hep aynı coğrafyada mı yaşarlar?
Uçurtmalar, hep yalnız insanlar ülkesinde mi olur? Anlatsan ancak bilebilirler onlar uçurtmaları. Yoksa çocukları katledilmiş annelerin, babaların avuçlarındaki kanlar mıdır yalnızlıklarına nokta koyan, Rablerine kavuşturan.
Bir adım atsan yalnızlar ülkesine güç bulabilsen ve bir slogan atsan utanmadan ve içinde “Ya Allah menne ğayrek” geçen. Bir dua edebilsen Kâbe’ye sürdüğün ellerini açarak. Bir iyilik geçirsen içinden nefsini yenerek, istiğnadan uzak ve “yalnız”lara yapyakın. Bir tebessüm etsen yıllardır çattığın kaşlarına hükmeden itikadından sıyrılıp.
Yalnız insanlar hep aynı coğrafyada mı yaşarlar? Bak hâlâ okunuyor ezan. Bayrağın da putun yanı başında hep öylece duruyor. Eritirlerken tüm kutsallarını zulme adanmış hayatlarıyla despotizmin kompradorları, sen yıllardır eğdiğin başını hafifçe de olsa kaldırsan. Bu yıl da umreye gitmek yerine (!) mermi göndersen Kubeyr köyüne. Ne Kandil ne de Humus olmasa nefretle baktığın? Ne değişir? Islıklanmazsın merak etme. Birkaç tuzu kuru toplantının mezesi olmazsın olur biter.
Kendine verdiğin sus payı aslında seyretmeye doyamadığın mürayilik filminin fragmanı olmasın. Konuşmayı sevsen de sevmesen de adaleti unutmamalısın. Dünyanın merkezkaç kuvvetini düşün ve bir de imanın sana çarptığında çıkardığı sesi. En sonunda o çocukların gördükleri rüyayı. Kaçtığın şeylerle yüzleşme gününde ne istersin? Neler geçer içinden?
Dinine karşı din ürettiler, seyretmeye doyamadın. Diline karşı dil (bile değil). Bir masal yazdılar adı muhafazakârlıktan çalınma. Umutlarınla oynadılar gelecek tasavvurun değişti. Geleceğini kurdular, sen amelelik yaptın. Sen oyalanıp dururken on yıllardır vesveselerle, vehimlerle, komplolarla ve daha bilmem ne ucuzluklarla onlar senin adından sıfatlar türettiler önüne veya arkasına ekledikleri vagonlarla.
Artık ne alabiliyorsan al eline. Bir kitap, bir kalem, bir el lambası, bir battaniye… Notlar tut. Yalnızlar coğrafyasından gelen seslere kulak kesil. Gözlerini aç. İşit tüm çığlıkları, feryatları. Dilini deprettikçe depret son nefesine dek. Hama de! Humus de! Suriye de! Daha da sebat et, dirençle. Mizanını sahte kutsallardan damıtılmış modern köleliklere göre kurma.
Çokça gidiş ve elinde çokça gündüz düşleri kalacağına gecenin bir vakti tertile daya sırtını. Modernizmin ”Çok yoğunum, hiç vaktim yok!” kandırmacası seni Allah’ın affediciliği ile kandırmasın. Unutma ki bazen anlamak yetmez.