Mısır’da ünlü bir televizyon sunucusu ve başı açık bir kadın olan Radwaeş-Şerbini, başörtülülerin başı açık olanlara kıyasla yüz bin kat daha iyi olduğunu iddia etti. Eş-Şerbini, kendisi de dâhil olmak üzere başı açık kadınların nefsine ve şeytana uyduklarını söyledi. Sosyal dışlanmışlıkla karşı karşıya olan başörtülü kadınların sabırlı olmaya devam etmelerini ifade eden eş-Şerbini, başörtülülerin Allah’ın gözünde daha hayırlı olduğunu belirtti.
Bu ifadelerden sonra, eş-Şerbini’nin görüşleri sosyal medyada hararetli tartışmalara neden oldu. Bunun yanı sıra nefret söylemini teşvik ettiği bahanesiyle Medya Düzenleme Yüksek Kurulu tarafından soruşturma başlatıldı.
Eş-Şerbini, sadece kendi kişisel ve samimi görüşünü yansıtıyordu. Ancak ona saldıran ikiyüzlülerin sahip olduğu cinsiyetçi İslamifobik yaklaşımların nasıl ifade özgürlüğünü filtrelediğini de görmüş olduk.
Sistematik Dışlama
İslamofobia’yı Müslümanlara boyun eğdirmek için onlara zulmedenlerin suçlarını kamufle ettikleri küresel kolonyal bir ideoloji olarak tanımlıyorum. Cinsiyetçi İslamofobia da Müslüman kadının bedeni, elbisesi ve diğer özellikleri üzerinden dikkatle incelenmesi ve sistematik olarak dışlanmasının yanı sıra eski oryantalist ve radikal söylemlerin iç içe geçmesiyle oluşmuş bir kavramdır.
Birleşik Krallık’ta, ifade özgürlüğü, “kamu otoritelerinin müdahalesine maruz kalmadan ve sınırlardan bağımsız olarak fikir sahibi olma ve bilgi alma-verme özgürlüğü” şeklinde tanımlanıyor. Ancak ifade özgürlüğü, başkalarına karşı nefret, taciz ve ayrımcılığı teşvik ettiğinde illegal olur.
Yine de İngiltere Başbakanı Boris Johnson, peçe takan Müslüman kadınları banka soyguncularına ve posta kutusuna benzeterek cinsiyetçi İslamofobia’yı teşvik edebiliyor. Johnson, Müslüman kadının peçe takmasını engellemeyeceklerini ve nasıl giyindiklerine kendilerinin karar vermesi gerektiğini belirtmesine rağmen peçe takmayı baskıcı bir uygulama olarak görüyor.
Bu söylemi ifade özgürlüğü olarak gören Johnson, başta özür dilemeyi reddetti. Johnson’un destekçileri, olası bir özrü aşırılık yanlısı bir ideolojiye teslimiyet olarak algıladılar. Johnson, Aralık’taki seçimlerden önce özür dilese de onun görüşleri halk arasında cinsiyetçi İslamofobia’yı alevlendirdi.
Cinsel Ayrımcılık ve Ataerkillik
Mısır’da da bazı tanınmış simaların ve yazarların başörtüsü ve peçeye karşı tavırları Batı’dan farklı değil. İslam ülkelerindeki hiçbir kural başörtüsünü zorla kadınlara dayatmıyor. Lakin İslam karşıtı görüşler Batı mantalitesini gölgede bırakabiliyor.
Feminist Nawales-Saadawi, bu durum için iyi bir örnek. Kahire Üniversitesi Rektörlüğünün bir mahkeme kararına dayanarak öğretim ve araştırma görevlilerinin peçe takmasını yasaklama kararını destekleyen es-Saadawi, insan yüzünün, onurunu temsil ettiğini; yüzünü kapatan insanın, onurunu gizlediğini ifade etti. Öğretim görevlilerinin yüzünü gizlemesini “tehlikeli bir geri kalmışlık” olarak tanımlayan es-Saadawi’nin yorumları ifade özgürlüğünün sınırlarını aşmıyor mu?
Benzer şekilde, gazeteci Şerif Şubaşi, Mısırlı kadınları geri kalmışlık olarak nitelediği başörtüsüne karşı sokağa davet etti. Bu ifadeler, Şerbini’nin görüşleri gibi geniş yankı buldu. Fakat Şubaşi hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı. Aksine, televizyon programlarına çağrıldı ve görüşlerini oralarda da dile getirdi.
Şubaşi, sözde özgürleşme modeline başörtüsü karşıtı kadınları dâhil ederek yaptığı cinsel ayrımcılık ve ataerkil tavrını perdeliyor. Bir yanda İslam’ın başörtüsünü zorunlu kılıp kılmadığı tartışılırken “nefret söylemi” etiketi başörtüsünü savunan ve karşı çıkan herkese yapıştırılabiliyor.
Bu vakalar, özellikle 11 Eylül saldırıları ve 2013’te Mısır’da gerçekleşen darbe sonrası başörtüsünün nasıl siyasallaştırıldığını ve cinsiyetçi İslamofobia’nın oluşumunu gösteriyor. İngiltere’deki sekülerizm, Fransa’ya oranla azınlıklarla daha uyum halinde. Ancak okullarda ve işyerlerinde başörtüsünün yasaklanması tartışması hiç gündemden düşmüyor. Bunun için, Birleşik Krallık’taki Müslüman kadınlar, cinsiyetçi İslamofobia’ya maruz kalıyor.
***
Mısır’da başörtülülerin kamusal alanda dışlanması yaygınlaşıyor. Bir tatil beldesinde burkini giyen bir kadına yönelik sözlü saldırı videosunun yayımlanmasının ardından tartışmalar yeniden alevlendi. Bu olaydan sonra, Mısır Turizm Federasyonu üyesi Ali Gunaim, tesettürlü kadınların tatil bölgelerine gitmesinde sorun olmadığını belirtti. Tatil beldeleri sahiplerinin burkiniyi yasaklama noktasında kendi takdirlerini kullanacak bir zemin bulmalarının ileride ne ölçüde etki yapacağı ise meçhul.
Bir Facebook sayfasında “Peçeme Saygı” etiketiyle açılan etkinlikte, Mısır’da tesettüre yönelik ayrımcılık ve başörtülü genç kızların gördüğü baskılar dile getirildi. Yine aynı şekilde, “Başörtüme Dokunma” etiketiyle İngiltere’deki havalimanlarında kadınların başörtülerini çıkarmaya zorlanması uygulaması protesto edildi.
Özetle, Şerbini’ye yönelik soruşturma şunu gösteriyor: İfade özgürlüğü, iktidarların yerine göre keyfî yorumladığı ve küresel İslamofobia bağlamında da Müslümanlara boyun eğdirmek için kullanılan bir söylem. Şerbini’nin ifadeleri ülkede reform yapan Cumhurbaşkanı Abdül Fettah es-Sisi ile aynı doğrultuda olsaydı ya da başörtüsüne yönelik olmasaydı bugün kendisi hakkında soruşturma başlatılmazdı şüphesiz.
Batı’daki başörtülü kadınların yaygın olarak karşılaştığı “Evine geri dön!” şeklindeki cinsiyetçi İslamofobik bakış açısından hareketle, Şerbini’nin davasını göz önüne alarak başörtülü kadınların hâlihazırda devam eden bir “teröre karşı savaş” ortamında kendilerini evlerinde hissedip hissetmeyeceklerini merak etmeme neden oluyor.
* Ibtihal Ramadan, Edinburgh Üniversitesinde doktorasını yaptı. Yazar, Batı’da yaşayan Müslümanlar, İslamofobia, ırkçılık, Müslüman kimlikler ve eğitimde eşitsizlikler üzerine araştırmalar yapıyor.
Middle East Eye / 9 Ekim 2020 / Çeviren: Fırat Taşdemir