Balkan Müslümanlarının Hali!

Mehmet Akif Ersoy

-Nedir uzakta nümayan olan şu ıssız ova?
Kİ pek hazin duruyor? - Bilmiyor musun? Kosova!
Nasıl bilirdin! Evet bilmesen de hakkın var;
Bırakmamış ki, taş üstünde taş, kuduz canavar!
Yol uğratıp da bu sahradan önce geçmişsen;
Görür müsün, bakalım, bir nişane geçmişten?
Ne olmuş onca mefahir? Ne olmuş onca diyar?
Nasıl da, bitmiş o saymakla bitmiyen asar!
 

Nüfus-u müslime çökmüş da gayr-ı müslimeden
İdare müşkül olurmuş tevazün eylemeden
Demek tevazün içindir bu Müslüman kesmek;
O hâsıl oldu mu artık adam kesilmeyecek!
Tevazün olmadı besbelli: her taraf yanıyor;
Odun kıyar gibi binlerce sine doğranıyor!
 

Ne bir yaşındaki masum için beşikte hayat;
Ne seksenindeki mazlum için eşikte necat;
O, baltalarla kesiktir; o süngülerle delik...
Öbek öbek duruyor pıhtı pıhtı kanla kemik.
Bütün yıkılmış ocak, başka şey değil görünen;
Yüz elli bin bu kadar hânumâm buldu sönen!
Siz, ey bu yangım ihzar eden beş altı sefil,
Ki ettiniz bizi Hırvat'la Sırb'a karşı rezil!
 

Minareler serilip hâke, sustu ma'bedler;
Yıkıldı medreseler; dümdüz oldu merkadler
Mesâcidin çoğu meydanda yok, kalanlar ise,
Ya gördüğün gibi meyhanedir, ya bir kilise
 

Şu, haç kazılmak için alnı parça parça olan;
Şu, vaftiz etmek için buzlu gölde dondurulan
Zavallılarla soğuklarda titreşen eytâm;
Şu, süngülerle aranmış delik deşik erhâm;
Şu, na'şı kanlı çarıklarla çiğnenen kızlar;
Şu, hanedanı sönenler; şu hânumansızlar;
Şu ümmehât-ı perişan; şu derbeder evlâd;
Şu, saç yolan ninecikler; şu inleyen ecdâd;
Şu, bombalarla çöken kubbeler derûnundan;
Kemik sütunları halinde fışkıran ecsâd;
Şu kül yığınları altında saklı gövdeleri
Tavaf eden, o yürekler dayanmayan feryad;
Tiyatrolarda görülmez, değil mi, nazlı beyim?