Bahreyn’in İncisi Parlayacak mı?

Bülent Şahin Erdeğer

Tunus ve Mısır’da başlayan Arap halklarının özgürlük istekleri bölgedeki birçok despotik yönetimi zor duruma sokarken Libya’ya Batı’nın “halkı koruma” bahanesiyle müdahalesi kamuoyunun kafasını karıştırdı. Çünkü eşzamanlı olarak “özgürlük sevdalısı” koalisyon güçleri, Libya halkını “korurken” aynı Batı’nın desteklediği Suudi ordusu Bahreyn’deki devrimcileri bastırmak için Bahreyn’e giriyordu. Ortadaki çelişki aslında egemen güçlerin tek sevdasının kendi çıkarları olduğu gerçeğiyle izah edilebilirdi.  

Bahreyn’in Geçmişi

Bahreyn 1521-1602 yılları arasında Portekiz işgali altında kaldı. Portekizli işgalciler 1602'de İranlı kuvvetler tarafından çıkarıldı. Bu tarihten sonra Osmanlılar, İran, Arap yönetimleri ve Avrupa ülkeleri arasında Bahreyn üzerinde bir rekabet ve kavga başladı. Bu rekabet ve kavga 1783'te el-Halife ailesinin Bahreyn'de hâkimiyet kurmasına kadar devam etti. Bahreyn, 1783'ten beri bu ailenin yönetimi altındadır. Ancak söz konusu ailenin ülkeye hâkim olmasından sonra da Bahreyn çeşitli dış baskılara ve saldırılara maruz kalmıştır. Yakın komşusu İbâdi Umân Devleti, Bahreyn için sürekli bir tehdit unsuru olmuş ve birkaç kez saldırıda bulunmuştur. Bahreyn yönetimi Umân tehlikesine karşı zaman zaman Arap yarımadasındaki Abdulvehhab hareketinin öncüleriyle yardımlaştı. Bahreyn üzerinde Osmanlılarla İngilizler arasındaki rekabet ve uzlaşmazlık da devam etti. 1913'te Londra'da imzalanan bir anlaşmayla Osmanlı yönetimi Bahreyn'in bağımsızlığını tanımayı, İngiltere de burayı kendi topraklarına ilhak etmemeyi taahhüt etti. Ancak İngilizler bu anlaşmadan sonra Bahreyn'le daha yakından ilgilenmeye başladı ve burayı kendi himayelerine aldılar. Bu durum Bahreyn'in ekonomik ve dolayısıyla siyasi bağımsızlığını önemli oranda etkiledi. 1970 yılından itibaren İngiliz kuvvetlerinin Körfez'den çekilmeye başlamaları üzerine buradaki küçük ülkeler, Körfez Ülkeleri Federasyonu adıyla bir federasyon kurdular. Ancak Bahreyn emiri 15 Ağustos 1971'de yayınladığı deklarasyonla bu federasyondan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti.1 Göstermelik bir meclisi bulunan Bahreyn bugün Hamed bin İsa âl-i Halife tarafından seçimsiz meşruti monarşi ile idare edilmektedir.

Toplumsal Yapı

Bahreyn’in nüfusu ortalama 1.5 milyondur. %98’i Müslüman olan ülkenin %65’inin Şii %35’inin Sünni olması ülke siyasetinde mezhep merkezli bir ayrışmayı beraberinde getirmektedir.

Sünni kesimde İslami faaliyetleri organize eden kurumların başında Islah Cemiyeti gelmektedir. Bu cemiyet İhvan-ı Müslimin'in Bahreyn uzantısı sayılır. Cemiyetin faaliyetleri Kuveyt'teki Toplumsal Islah Cemiyeti'yle Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Islah ve Toplumsal Yönlendirme Cemiyeti'nin faaliyetlerine benzemektedir. Cemiyetin hayır işlerini ve yardım çalışmalarını organize etmek için Hayır İşleri Konseyi adlı bir özel konseyi var. Bu konsey ülke içindeki ihtiyaç sahiplerinin yanı sıra ülke dışındaki birçok ihtiyaç sahibi Müslümana da yardım ulaştırıyor. Bahreyn'de seçime dayalı bir siyasi sistem olmadığından örgütlü bir siyasi faaliyet yürütülemiyor. Bu alanda yapılanlar sadece insanların İslam ilkeleri ve siyaseti konusunda bilgilendirilmesinden ibaret. Ancak yönetimin İslam kanunlarını uygulamasını sağlamak amacıyla bazı faaliyetler yürütülüyor. Selefiler başta olmak üzere diğer bazı İslami akımların da ülkede birtakım eğitim çalışmaları var.

Nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Şii Müslümanlar ise din adamları merciiyeti çerçevesinde örgütlenmektedirler. Devlete egemen olan kraliyet ailesinin Sünni olması ve sanki Ehl-i Sünnet adına hareket ediyor olması ülkedeki mezhebî gerginliği canlı tutmaktadır. Toplumun ekseriyetini oluşturan Şiilerin yönetimden dışlanması ekonomik refahı sağlasa da sosyal haklar ve kimliklere saygı duymayan bir yönetime isyanı kaçınılmaz kılmaktadır. Bahreyn’de yaşanan son devrim dalgasında da Bahreyn Krallığı, dünya kamuoyuna çatışmayı Sünni-Şii çatışması olarak göstermeye çalışarak Sünni dünya nezdinde kendisini meşru gösterme çabasındadır. Suudi Krallığı ise yakın müttefiki Bahreyn’de gerçekleşebilecek Şii karakterli bir devrimi doğrudan kendisine yönelik tehdit olarak algılıyor. Bunun iki sebebi var: Bahreyn’de olası bir Şii iktidarı Suudi despotizmi altında yaşayan Şii azınlığı harekete geçirebilir. Bu durum Suud kraliyetinin sonunu hazırlayabilir. İkincil olarak kadim düşmanı İran’ın nüfuz alanı Suudi topraklarını kuşatmış olacaktır. Resmi ideolojisinde Şiiliği kâfir ve düşman olarak tanımlayan Suudi devleti, hem içişlerinde hem de dışişlerinde önceliğini bu “düşmana” veriyor. Aynı durum Zeydî kökenli ve İran’la işbirliği yapan Husî İslami hareketi için de geçerli olduğundan Suudi Arabistan hac mevsiminde Yemen’e girip çoluk çocuk katliam yapmaktan çekinmemiştir. Suudi resmi ideolojisindeki Şii husumetiyle ABD politikasının pratikte birebir örtüşmesi de önemli bir faktördür.

Mezhebî gerginliğin arkasında emperyalizme hizmet eden kukla bir ailenin sultasıyla halkın yönetime katılımını isteyen Amerikan karşıtı bir adalet arayışının mücadelesi yatmaktadır.

Amerikan Memurları Devrede

Küçük bir körfez ülkesi olan Bahreyn’in önemi İran-ABD geriliminin tam ortasındaki stratejik konumundan kaynaklanıyor. Bahreyn adası, ABD’nin İran’a karşı tehdit olarak mevzilendirdiği silah gücünün en önemli merkezlerinden birisi. ABD 5. Filosu Bahreyn’de bulunuyor. Ülkedeki Amerikan üssünde ikisi uçak gemisi olmak üzere 30 savaş gemisi ve 4.000’den fazla Amerikan askeri bulunuyor. Uçak gemilerinden kalkan savaş uçakları Afganistan bombardımanına katılıyor. Bahreyn Krallığı, Katar Krallığı, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Krallığı ve Kuveyt Sultanlığı “Körfez Savunma İşbirliği Konseyi” adı altında bir pakt etrafında Amerikan çıkarlarının “İran tehdidi”ne karşı kalkanı durumundalar. ABD ile Bahreyn 2004 yılında serbest ticaret anlaşması imzaladı. Söz konusu anlaşma ile iki devlet arasındaki gümrük vergileri azaltılmıştır.

Dolayısıyla Bahreyn’de ortaya çıkan halk hareketi doğrudan ABD’ye karşı yapılmış bir kalkışma olarak algılandığından ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Mike Mullen ve ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in Bahreyn Kralı ile görüşmesinin hemen ardından söz konusu pakt, Bahreyn’e asker gönderme kararı aldı. Suudi ordusu, güya Ehli Sünnet muhafızlığı(!) adına bölgedeki emperyalizm bekçiliğine devam etti. Tıpkı Yemen’de 2009’da gerçekleştirdiği katliamları Amerikan çıkarları adına yaptığı gibi…

Asıl ironi ise Suudi Arabistan’ın 1967’den sonra İsrail tarafından işgal edilen Sanafir ve Tiran adaları konusundaki sessizliğini sürdürüyor olması. Kendi toprakları resmen işgal altında olan bir ülkenin muhatap İsrail olunca sus pus kesilip başka bir ülkenin toprağına Amerika’nın memuru olarak aslan kesilmesi manidardır.

Çok Taraflı Satranç

Bölgede yerinden oynayan taşlar, çok taraflı stratejik bir satranç hamlelerini andırıyor. Despotizmin bölgenin geneline hâkim oluşu taraflar arasında halkların özgürlük taleplerini birer “koz”a dönüştürüyor. ABD öncülüğündeki Batı, kimi ülkelerde despotları kimi ülkelerde halk taleplerini desteklerken onun karşısında konumlanan İran da benzeri bir tavır takınıyor. Her iki güç dengesi de esen rüzgârı yönlendirerek kendi kontrolü altına almaya çalışıyor.

Suudi ordusunun Bahreyn’e girmesinin ardından alarm durumuna geçen İran ordusu da Körfez’e yığınak yapmaya başladı. Bahreynli rejim muhaliflerinden oluşan bir heyet İran’a, Bahreyn veliahdı Selman bin Hamad âl-i Halife ise Suudi Arabistan’a gitti. Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nden Bahreyn’e yapılan müdahale üzerine bu ülkedeki gösterilerin şiddetlendiği belirtilirken Bahreyn hastane kaynakları, halkın üzerine ateş açılması sebebiyle 4 Bahreynlinin ve bir de Suudi askerinin öldüğünü, yüzlerce kişinin de yaralandığını açıkladı. Öte yandan Bahreyn’e yapılan dış müdahalelere sert tepki gösteren İran, Suudi askerlerinin Bahreyn’den derhal çekilmesini istedi. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Türkiye ve Katar dışişleri bakanlarıyla ve Arap Birliği Genel Sekreteriyle telefon görüşmesi yaparak yabancı güçlerin Bahreyn’e müdahalesinin bu ülkedeki masum insanların hayatlarını tehlikeye soktuğunu belirtti.

Pentagon Sözcüsü Albay Dave Lapan, Bahreyn’deki halk ayaklanması ile ilgili yaptığı açıklamada “Uzun yıllardır Amerika’nın müttefiki olan Bahreyn önemli bir ortağımızdır. Bakanlığımız Bahreyn’deki gelişmeleri yakından takip etmektedir. Tarafları kendine hâkim olmaya ve şiddetten kaçınmaya çağırıyoruz.” dedi. İran’ın karşı atağı gecikmedi, İslam devriminin tarihinde ilk kez Süveyş Kanalı’ndan geçerek Akdeniz’e giden ve Suriye’de demir atan İran Deniz Kuvvetleri’ne ait savaş gemileri dönüşte Umân’ın başkenti Maskat’ın Sultan Kabus limanında demir attı.

Dünya Müslümanlarından Tepkiler

Irak’ta ise Mukteda Sadr yanlısı binlerce kişi Bahreyn’e asker gönderilmesini protesto ederken gelişmelere Türkiye’deki Müslümanlar da kayıtsız kalmadı. Başta İstanbul Fatih Camii ve Suudi Konsolosluğu önünde olmak üzere Trabzon, Sakarya, Iğdır, Tokat, Sivas ve Ankara'da Bahreyn halkıyla dayanışma gösterileri yapıldı. Suudi Arabistan’ın Bahreyn’e yönelik askerî müdahalesinin protesto edildiği Beyrut’taki gösterileri ise Hizbullah organize etti. Göstericiler Birleşmiş Milletler bürosu önünde toplanarak BM’yi Bahreyn’e yapılan askerî müdahale karşısında harekete geçmeye çağırdı.

Öte yandan el-Menar TV, uygulanan şiddete rağmen Bahreyn’deki gösterilerin bastırılamaması sebebiyle, ABD deniz kuvvetlerinin, ülkedeki tesislerini boşaltmaya başladığını duyurdu.

Devrimcilerin Vizyonu

Bahreynli devrimcilerin kraliyete karşı sürdürdüğü mücadele ne yazık ki mezhebî kaygılar nedeniyle duyulmaz hale gelmiş durumda. Oysa Bahreyn halkının talep ettiği insanî ve sosyal hakların savunulması ahlakî bir gerekliliktir. Olayların başlangıcından bu yana Bahreynli direnişçilerin temel söylemleri Sünni-Şii vahdetine dayalı eşit yurttaşlık statüsü ve halkın kendi istediği yöneticileri yönetici tayin edebilme hakkıdır. Ayrıca Afgan işgalinin arka-gücü ve bölgedeki Amerikan tahakkümünün simgesi olan 5. Filo’nun def edilmesi gibi insani ve İslami taleplerini barışçıl yöntemler kullanarak ifade ediyorlar. Buna aldıkları cevap ise helikopterlerle üzerilerine kurşun yağdırılması oluyor. Şeyh Ahmed Yasin ve Hasan Nasrullah posterleriyle yürüyüş yapan, İsrail ve Amerikan karşıtı sloganlarla Bahreyn’deki halk iktidarı taleplerini beraber dile getiren Bahreyn muhalefetinin ana omurgasını Şii Vefak Partisi oluşturuyor. Diğer Sünni hareketler de bu muhalif harekete destek veriyor.

Göstericilerin siyasi lideri olarak tanımlanan El-Vefak Partisi Genel Sekreteri Şeyh Ali Selman, Bahreyn rejiminin aldığı yanlış kararlarla içeride diyalogla çözülmesi gereken bir iç sorunu bölgesel bir bunalıma dönüştürdüğünü belirtiyor. Selman, el-Cezire demecinde, “Fas Kralı parlamenter bir sistem kurulacağını açıklayarak doğru bir karar verdi. Bahreyn’in de cesurca kararlar verebilecek bir krala ihtiyacı var.” diyor. Selman’ın Fas örneği veriyor oluşu doğrudan iktidarı hedeflemekten çok insan hakları ve halk iktidarını önceleyen bir reform peşinde olduğunu gösteriyor. Şeyh Selman’ın 18 Mart Cuma hutbesinde özellikle mezhep çatışmasının bir provokasyon olduğunu vurgulaması ve göstericilerin hareketi mezhebî kimlikten çok ezilen halk cephesine dönüştürmeye çağırması önemli bir perspektif olarak değerlendirilebilir. Selman’ın şu ifadeleri Bahreyn halkının taleplerini açıkça ifade ediyor: “Değerli kardeşler! Kalplerinizi ve akıllarınızı biliyorum ve aranızda yaşıyorum. Sizlerin, içinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir ülkede yaşamak istediğinizi biliyorum. Sizlerin bu ülkede Şia ve Ehli Sünnet için onur, güvenlik ve umut istediğinizi biliyorum. Bunu biliyorum çünkü aranızda yaşıyorum. Bu nedenle bütün kardeşlerimize bu yürüyüşlerin, oturma eylemlerinin ve bu mübarek devrimin hepimizin geleceği için olduğunu söylüyorum. Sizler bizim Al-Halife'nin diktatörlüğünden çıkıp Şia ya da parti diktatörlüğüne girmeyi istediğimize inanmıyorsunuz. Bizler bu ülkenin bütün ülke evlatlarının olmasını istiyoruz.”2 Selman, Press TV röportajında ise yöntemlerini barışçıl gösteriler olarak tanımlıyor: “Hareketimizin barışçıl bir devrim, bir ‘intifada’ olarak kalması için büyük gayret gösteriyoruz. Müzakereler caddelerdeki tankların altında gerçekleşemez. Eğer anlaşma istiyorsanız, Suudileri evlerine, orduyu da üslerine gönderin. Halka konuşma özgürlüğü tanıyın ve şimdiye kadar gerçekleşen hadiseler hakkında soruşturma açın. Hepimiz, devletin kanuna tabi olduğu medeni bir devlet ve belirli zaman aralıklarıyla gerçekleşen seçimler istiyoruz. Bir başbakan sekiz yıldan daha fazla iktidarda kalamaz. Herkese açık bir sistem istiyoruz…”3

22 Mart’ta Suud güçleri dünyanın ünlü Kur’an karilerinden Abdurresul Huacari'yı işkencelerle katletti. Binlerce Bahreynlinin katıldığı cenaze namazında intikam yeminleri edildi. Suud rejim güçlerinin Salmaniye hastanesine yaptıkları saldırı sırasında ağır yaralanan bir hemşirenin de şehit olduğu bildirildi. Böylece Bahreyn şehitlerinin arasına hanım şehitler de katılmış oldu.

Bu yazının kaleme alındığı süreçte Bahreyn’deki halk hareketi devam ediyordu. Bahreyn halkının özgürlük taleplerinin bölgesel güç dengelerinde uluslararası bunalıma dönüştürülmesi taleplerin meşruiyetini değiştirmemektedir. Bu bağlamda mezhep-milliyet ya da stratejik hesap kaygısı güdülmeden tüm vicdan sahiplerinin ve özellikle de Müslümanların Bahreyn’de işlenen zulümlere karşı tek vücut olmaları gerekmektedir. Bahreyn despotlarının başkent Manama’nın simgesi olan İnci heykelini olaylar sonrası yıktırması karşısında Manama’nın gerçek incisi olan şehitler ülkenin geleceğinin önünü açabilecek mi, bunu zaman gösterecek. Ama kuşku yok ki emperyalizm desteğindeki diktatör yapının tasfiyesi sadece dünya zalimlerini üzecektir.

 

Dipnotlar:

1-http://www.vahdet.com.tr/isdunya/dosya4/1058.html

2-www.israhaber.com, “Sünni Kardeşlerinize Gül Verin!”, Şeyh Selman’ın 18 Mart Hutbesi, Çev: Gülşen Topçu,

3-“Bahreyn Muhalefet Lideri Yeni Süreci Anlatıyor” 23.03.2011 Çev. Kemal Saral, www.velfecr.com