/ilk harf/
Gözüm kar altı, pusatsız kınsız kılıç. Tayın toynağına yapışan kıvılcım. Özüm kıvırcık. Dağlandı sırtım. Suretim siyahbeyaz. Siyahı beyaz. Az biraz gül rengi. Suratım dağıldı. Siretim beyazsiyah.
Beyazı siyah; biraz kül rengi. Bir müddet ağladım; kalbim sağaldı,aklım. Eni kısa boyu uzun duvar dibinde, sağ kaldım. Sonra anladım: Ömür; elden kalbi, kalbi elden çıkarmakmış! Umudu korkuyla karmakmış! Çocuklar uyurken, anneler göçerken, babalar geçerken üstümüzden.
/son hale-p/
Parmak boğumlarımı bozdurdum. Tutunamıyorum rüyalara.Yuvalarını terk etmiş gözlerimin emaneti hangi köyün kör kuyusuna uzandı ki gelmedi. Hangi mahkûmun cebinde kaldı ki yandı. Kalemle kirletilmiş kâğıtlar toplamı ilâmlar üç dal ağaca uzanan selvi gerdanları kirletir. -Ki kurur ağaçlar utançtan, vicdanı tunçtan adamlardan tiksinir!- Son ve som bir bakıştır, her annenin saklı tuttuğu. O ana değin faş olmayan. Ve en çok kayıp giderken değer kazanır hayat. Dipnot: Gecenin suskunluğunu kınında gördüm. Delirmek hakkını kullanmadı Halep’in yıldızları. Payına ağıtlar düşen annenin sesi kaybolur yerde, göğe çekilir. Hüznün ordusunda paye alır. Bir kelebek misafirliği hayat. Yeniden karılır, alınır, anlaşılır sonra.
/şam kapısı/
Hangi yöne kaysa gözüm, dünya müzesinde, müzayedesinde terazisiz savaş tabloları, beceriksiz ressam eskizleri! Cesetler, karabatak kan gölünde ot yığını! Kabzada nasırlaşan eller merhamete uzak. Ki bir nefes daha yaşamak için bu boğazlama! Başları göğe değer hayat cellâtlarının! Ayakaltlarında Cezayir menekşeleri! Ölü ithal eder her savaş, itlaf eder. Ve en çok öksüz yetimler, dullar ve mülteciler korosu inletir ortalığı, ateşe verir. Mum gibi ateşten gömlek giyer Şam, gece gündüz olur.
/arpacık kırığı/
Hangi cellâdın yüzünü gördümse aldığı canların son anına dair cam kırığı suratlar, can kırığı soluk bakışlar ve umutsuz nefesler takmıştı. Ve insan, kabzasını kavradığı silahın silme noktasında kırık arpa/cık bu hayatta! Vicdan cellâdın cellâdıysa bakışlar umut doğurmalı!
/kalp temrini/
Yalvarmalarım, yola varmalarım yağmur tanesinin şekli bozulmasın diye! Sunduğum dualar, temenniler, kalp temrinleri! Geceye yedirdim ayetleri, duaları, şiirleri, çizgilerden suretler ekleyerek. Bir büyük sabahın yolu kısalsın diye! Yalnızlık kudurur durur, yalnızlık çok çocuk öldürür!
/son harf/
İki dört sara nöbetini tuttum. Mermi kovanlarına karıncadan ödünç kum bıraktım. Takas ettim barutu yılan derisiyle. Sağalmaz yaralarıma sürdüm. Gecenin sesiyle bağlı ayaklarım. Oysa rüyasında azat olmuş tutsağın gevrek yürüyüşü üstümde ipek gömlek gibi durur, fiyakalı bakışlarımla ezerdim sur diplerini. Ne olduysa nöbetin sarasını tutarken oldu: Gözlerim meflûç dilim sığmıyor damağıma! Harfler kaymıyor, duymuyor kimseler beni. Lâl oğul benim, tellal olan! Harflere tellak olan!