- Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra Türki ülkeler ekonomik, idari, siyasi, kültürel ve diğer alanlarda bir arayış içine girdiler. Batı, oluşturmak istediği yeni dünya düzeni içerisinde Türki ülkeleri kendi emperyalist amaçları doğrultusunda yönlendirmek istiyor. Bu arada Türki ülkelerde komünist rejimin baskıları altında iken uzak kalınan veya unutturulan İslami değerlere yeniden dönüş ve onları canlandırma gayretleri de söz konusu. Özellikle Azerbaycan'da İslami çalışmaların gelişimi ve bu çalışmaların karşılaştığı engellemeler veya dış etkilerden söz edebilir misiniz?
Bismillahirrahmahirrahim. Sovyet Azerbaycanı'nda mescitler ve medreseler kapatılmıştı. Azerbaycan halkı, Müslümanlığını imkanlar dahilinde yaşatmaya çalıştı. Bizim atalarımız, nenelerimiz ise bizlere sürekli olarak dinimizin İslam, bizim de Müslüman olduğumuzu telkin ettiler. Kitabımızın Kur'an, peygamberimizin Hz. Rasul-ü Ekrem, imamlarımızın da 12 imam olduğunu söylediler. Bu bakımdan biz İslam'ı saklayarak taşımıştık. Rusya dağılır dağılmaz, bizler İran'daki İslami sese kulak vermeye başladık. Ben üç sefer İran'a gittim. Orada diğer dünya Müslümanlarıyla tanıştık. Dertlerini ve sevinçlerini öz derdimiz ve sevincimiz olarak paylaştık. İran İslam İnkılabı, sadece İran'a ait değildir, tüm dünya Müslümanlarının inkılabıdır. Bu inkılap ile, Hz. Resul'ü Ekrem'in tozlanan bayrağı yeniden dalgalanmıştır. Hakiki İslam, dünyaya yeniden tanıtıldı. İslam dini kabristanlık dini değil; o mihribanlık, kardeşlik, ilim, siyaset dinidir. İşte bizler, bu inkılabın ışığından yararlandık.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla başlayan bağımsızlık hareketlerinde herkes bir pay kazanmak istiyor. İşte emperyalist güçler de, Türki cumhuriyetlerdeki bağımsızlık hareketine müdahale ederek, bu cumhuriyetlerdeki İslami uyanışı demokrasi oyunuyla engellemek istemektedirler. Onlara göre İslam, hiçbir sosyal meseleye müdahale etmemeli, sadece mescitlerde kalmalıdır. Azerbaycan'da da bu oyunlar oynanıyor. Ama bizim cumhuriyetimizde biz, bu hain elleri kesmek için mücadele veriyoruz. Daha iki sene önce 70 ilden oluşan Azerbaycan'ı Rus askerleri işgal etti. Rus tankları Bakü'yü kuşattı ve birçok Müslüman kanı akıttı. Eli silahsız bir halkı tanklarla ezdiler. Fakat Müslüman kardeşlerimiz bu zulümden korkup geri oturmadılar. Öz dinlerini, hak ve adaleti talep ettiler. Bu direniş karşısında Rus ve ABD güçleri Ermenileri kışkırtarak başımıza Karabağ meselesini açtılar.
- Bugünkü halimiz ise iyiye gitmektedir. Her geçen gün mescitlerimiz açılmakta, medreselerimiz kurulmaktadır. Daha önce bizim alimlerimizi katletmişler, denizlerde boğmuşlar, derin kuyulara atarak yakmışlardı. Ancak şimdi Allah'a şükür olsun ki, mescitlerimizde İslami gelişmeler tesirlerini gösteriyor. Cemaatimiz tüm dini merasimlere artık aktif olarak iştirak etmektedir.
Ben size şunu söyleyebilirim ki, Azerbaycan İslam Partisi (AİP)'ni oluşturanlar daha önceki ruhani idareci ve din adamlarından değildir. AİP, komünist rejim tarafından mescitlere tayin edilen kişiler tarafından oluşmuyor. Yani Azerbaycan'da oluşan ruhani idarenin yardımcıları değildirler. AİP'nin rehberiyeti Hz. Muhammed (s)'in getirdiği dini ve onun kitabı Kur'an-ı Kerim'i ve Ehl-i Beyt (a)'in getirdiklerini halka ulaştıran kişilerden meydana gelmektedir ve biz, AİP'de onlara hiçbir faaliyet imkanı tanımıyoruz.
- İslam Partisi'ni kuranlar gizli veya açık daha önce bir mücadele hattı takip ettiler mi?
Evet, size şunu söyleyebilirim ki AİP'nin nüvesi bugün değil, 15 yıl önce oluşturulmuştu. Fakat onun aşikar olması bu bağımsızlıktan sonra oldu. Yani o İslam'ın ve peygamberinin adını taşıyordu. Fakat resmi olarak ben bu işlerin peşindeyim diye kendisini ilan etmemişti. Yani Azerbaycan Cumhuriyeti Rus emperyalizminin işgali altında iken tek bir partiden söz edilebilirdi. O da Komünist Partisi'ydi. Diğer partilerin adları duyulamazdı ve konuşmaya bile hakları yoktu. Buna göre de bunlar önceden ancak kendi köy ve kasabalarında faaliyet göstererek dar kapsamlı olarak halka hizmet verebiliyorlardı ve halkın nazarında bu insanlar saf ve pak kimselerdi. Bu hizb 15 yıl öncesinden bu yana, devlet tarafından tayin edilen din görevlilerinden farklı bir şekilde halka yaklaşıyor ve başka şeyler söylüyorlardı. Fakat bunu da bir hizbten çok, ufak bir halk cemiyeti olarak yürütüyordu ve bu faaliyetlerini gerçekleştirirken de Komünist Parti tarafından tayin edilen din adamları ile aralarında sürekli sürtüşmeler oluyordu. Hatta bu partinin üyeleri zaman zaman KGB tarafından gözaltına alınarak değişik telkin ve zorlamalara maruz kalıyorlardı. Şimdilerde ise biraz daha ciddi boyutlarda, hakiki İslam dininin ahlakını, siyasetini, medeniyetini, maneviyatını halka anlatabilme çabasındadırlar ve bir miktar bu yolda başarı göstermişlerdir.
- İslam Partisi resmen ne zaman kuruldu?
İslam Partisi resmen kendisini 5 ay önce, yani 2 Eylül 1991'de ilan etmiştir ve kuruluş ilk konferansını gerçekleştirdi. 11 kişiden oluşan teşkilatın yüksek şurası şu kuruluşun bir programını hazırlamıştır.
- İslam Partisi'nin programında yer alan amaçları ve çalışma planı hakkında neler söyleyeceksiniz?
İslam Partisi esasen kendisine 10 maddeden oluşan bir faaliyet planı kabul etmişti. Bunların hepsini burada açıklayamam, fakat birkaçına değineceğim.
Birinci maddesinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kanunları çerçevesinde faaliyet gösterileceğini bildiriyor.
İkinci maddeye göre Azerbaycan İslam Partisi Kur'an'ın, peygamberin ve Ehl-i Beyt'in gösterdiği doğrultuda öz faaliyetini gerçekleştirecektir.
Yine bir maddeye göre, Azerbaycan'ın iktisadi, siyasi alanlarda tam bağımsızlığı doğrultusunda faaliyet göstermeleri, İslam aleyhinde bulunmamaları şartı ile AİP diğer cemiyetlerle, teşkilatlarla, partilerle seviyeli ilişkiler oluşturacaktır; diğer partilerin çalışmalarına müdahale etmeyecektir. Gerek devlet yönetiminden olsun, gerekse cemiyet ve partilerden İslam'ın zıddına herhangi bir hareket baş gösterdiğinde AİP gerekli karşı tepkiyi gösterecektir.
Sonra, AİP'nin amaçlarındaki bir maddeye göre, bütün dünya Müslümanlarıyla ve Müslüman teşkilatlarıyla ilişkiler kurulacaktır. Dünyanın her yerinde olan İslami cemiyet ve kuruluşlarla Azerbaycan halkı arasında bir köprü oluşturmayı hedefliyoruz. Bunun en uygun yolu, dini ve diğer iktisadi vs. sahalarla üniversiteler arası öğrenci ve öğretim üyesi gidiş gelişini sağlamaktır.
Bir diğer maddesinde ise AİP İslam'da kadının özgürlüğünün gerçekten teminine çalışıyor. Çünkü bizim bazı kardeşlerimizin anlamazlığı yüzünden, İslam kadını adeta esir gibi algılanıyor. İslam'da kadın hicaba dahil olmakla eziliyor deniliyor. Biz ise inşallah 70 yıldır komünist rejimin empoze ettiği bu fikri yıkmak için şimdi ilim ile ispat edelim ki kadınlar o hanımlardır ki, onların kucağında peygamber, imamlar ve büyük şahsiyetler yetişmiştir. Nasıl ki İslam peygamberi buyuruyor: Cennet anaların ayakları altındadır. Fakat bizim hicaptan maksadımız bazılarının görüşüne göre sadece çarşafla olan hicap değildir. Kadının kendine has inceliği, duygusallığı ve hassasiyetini toplumun ilerlemesinde İslami kanunlar çerçevesinde azami ölçüde kullanmayı ve toplumun nifaktan olabildiğince uzaklaşmasında yardımcı olması şeklindedir.
Bir diğer madde ise, AİP parlamento partisidir, yani devlet seçimlerine iştirak edecek ve yürürlükteki demokratik hukuk ve beynelmilel hukuk kurallarını kabul etmektedir. Tabii ki sadece İslam'a zıt olmayan hukukları. Olabilir ki bugün beynelmilel bir kanun İslam'ın zıddına işlesin o zaman biz bu kanunu kabul etmiyoruz. Demek ki AİP bir parlamento partisidir ki birlikteliği ve bağımsızlığı savunuyor. Bizler önümüzdeki parlamento seçimlerine katılmak ve parlamentoya temsilcilerimizi göndermek istiyoruz. AİP, ilk olarak kendi içinde Yüksek Şura'yı seçmiştir. Yüksek Şura'ya seçilme şartı, ancak parti programı doğrultusunda parti çalışmalarında iki yıl hizmette bulunmaktır.
Bugün AİP'nin tek bir rehberi yoktur. Bizim partimiz tek rehberli bir parti değil, şura partisidir. 70 yıllık baskı rejimi içinde Azerbaycan'da her dalda kendini yetiştirmiş içtimai, dini, siyasi meselelerin hallinde kabiliyetli şahsiyetler yoktur. AİP şura halinde olduğundan herhangi bir meselenin hallinde 11 kişi bir araya gelerek o konuyu ortak olarak değerlendirmektedir. Biz kendimizi bir Kur'an partisi olarak ilan etmişiz. Kur'an partisi bir yanlışlığa yol açamaz. Ona göre de biz bugünlerde tek rehberliği hiç kimseye veremeyiz. Gelecekte inşallah halkımız kendini yetiştirerek dini kültürü, dünya görüşü artar ve genişler ise o zaman bazı şahsiyetlere imkan verilebilir. Bizim partinin yüksek karar verici organı kurultaydır. Kurultay yılda bir defa toplanır ve gerçekten rehberliğe layık bir kimseyi oybirliği ile rehberiyete getirir ki o zaman bu kişi Şura'dan da yüksek olur. Bugün partinin yüksek karar verici rehber organı onun Yüksek Şurasıdır.
- İslam Partisi kurulurken şu anki Azerbaycan kanunları bir engel oluşturmadı mı?
Azerbaycan'da AİP kurulurken hiçbir problem, hiçbir engel yoktu. Bizim bağımsızlığımız ilan edildikten sonra Azerbaycan parlamentosu ve yüksek meclisi Azerbaycan'ın demokratik bir ülke olduğunu ve burada çok partili sistemin bulunduğunu ilan etti.
- Kurulduğunuzdan bu yana, yani beş ay içerisinde yeterli bir teşkilatlanmayı gerçekleştirebildiniz mi? Hangi il ve ilçelerde ne kadar teşkilatlanabildiniz? İkincisi halkın teveccühü size ne miktardadır?
Ben burada tek tek size sayamayacağım. Lakin 100'den fazla mıntıkada bizim komitelerimiz oluşturulmuştur. Yani biz komiteleri kasabalarda da rajonlarda da oluşturuyoruz. Biz de yüz bin - iki yüz bin kişinin yaşadığı eyalete rajon denir. Bizler, AİP olarak ilan edildiği günden bu yana İslami anane, İslami bayram ve matem günlerini İslam Partisi adıyla ilan ediyoruz ve halka duyuruyoruz. Elbette bugün bu faaliyetler devlet seviyesinde gerçekleşmiyor, sendi hizbimizin seviyesinde merasimler oluşturuyoruz. Bugünler de Peygamber (s)'in peygamberliğe meb'us olduğu günlerdir. Biz bunu bayram ilan ediyoruz. Bayram sofraları açıyoruz, okullara giderek yavrularımıza bu bayram münasebeti ile İslami hediyeler veriyoruz. Kur'an'dan, namaz kitaplarından, defterden, seccadelerden vb. şeylerden ki biz onların Müslümanlıklarını teşvik edip, amel etmelerini sağlayalım. Bu bayramlara ve bu merasimlere biz aydınlarımızı da davet ediyoruz. Geliyorlar, katılıyorlar ve çok memnun oluyorlar. Bu bayramlar ve matemler münasebetiyle 10.00'lerce duyuru hazırlıyoruz ve bütün her yeri bunlarla donatıyoruz ve halka günün İslami açıdan önemli olduğunu telkin ediyoruz. Mesela Komünist Parti'nin 8 Mart olarak ilan ettiği Kadınlar Günü'nü bizler Peygamber'in aziz kızı Fatımatü'z-Zehra'nın doğum günü ile değiştirerek bugünü Müslüman kadınlarımıza Kadınlar Günü olarak ilan ettik. Diğer meselelerde ise yardıma muhtaç insanlara, yetimlere, bizim partinin yazılı duyuruları ile yardımlar toplanarak yerlerine ulaştırılıyor. Özellikle Azerbaycan'da bugünlerde iktisadi bir buhran yaşanmaktadır, ki bir tabaka ise tamamen zenginleşmiştir. Bu vaziyette biz kimilerine para yardımları, kimilerine ise ayni yardımlarda bulunuyoruz. Biz öncelikle partimize Bakü'de bir bina verilmesine çalışıyoruz. Böylelikle biz halka duyuracağız ki zekatlarını, humuslarını, adaklarını belirsiz yerlere dağıtmasınlar. Merkeze ulaştırsınlar. Böylece yetkili kişilerce hak edilen yerlere ulaştırılsın.
- Hacı Ağa, İslam Partisi'nin kendi görüşlerini belirttiği bir yayın organı var mı? İlave olarak, kendi görüş ve programlarını kitap veya kitapçıklar haline getirdi mi?
Bizim bugün resmi hiçbir neşriyatımız yoktur. Ama bundan başka bizim nizamnamemizde AİP'nin kendi neşriyatı olması, merkezi olarak merkezdekiler ve komitelerde de küçük çapta neşriyatlar yapılması gerektiğine değinilmişti. Halihazırda yapılacak işlerimiz bir kitapçık halinde muntazam kayıtlarda geçiyor. Halka ulaştırmak istediğimiz fikirleri bazı gazetelerde yayınlayabiliyoruz. Birtakım merasimler ilanını yapıyoruz. 5.000'ler, 10.000'ler civarında bastırdığımız ve belli başlı yerlere asarak halkın nazarına sunduğumuz ilan ve düsturlarımız oluyor. Şu anki durumumuzda ise bizim en büyük müşkülatımız merkezi bir mekana sahip olamayışımızdır. Henüz yeniyiz. Merkezi binamız olduktan sonra birçok komisyonlarımızı bir araya toplayabileceğiz. İnşallah o zaman bizim kendi gazetemiz, radyo ve televizyon programlarımız olacaktır. Bugünlerde bu yoktur, fakat yakın gelecekte inşallah elde edilecektir.
- Peki mevcut olan bu çalışmalarınızı finanse etmek için hangi ekonomik kaynaklara başvuruyorsunuz?
AİP kendi kendisini finanse eden bir hizbtir. Bizim partilerin aylık üyelik hakkı var. Biz kendi programımızda yazdık ki her kimse bu hizbe üye olursa en az 3 menat üyelik hakkı vardır. Tabii bunun çok üstünde aylık verenler de vardır. Komitelerle bu paralar toplanır ve bu muhasebe hesabına yatırılır. Bazen de şahsi kişilerde olabilir ki, bizim gerçekleştirdiğimiz merasimler arefesinde bizlere kendi istekleriyle para yardımında bulunurlar. Bu yardımlar kimi zaman ayni de olabiliyor. Bir de bizim kadınlar şuaramızın da katkısı çok fazla oluyor. Onlar da bu merasimlerin iç düzenlemesini gerçekleştiriyorlar ve aralarında iş bölümü yapıyorlar. Bu merasimlerin sofra teşkilat ve düzenlemesini AİP'in kadınlar şurası temin eder. Umumiyetle AİP kendi kendini finanse ediyor ve hiçbir organdan mali destek almıyor. İnşallah merkezi düzenimiz kurulduktan sonra bu genel yardımların sistemli bir hal alması için radyo, televizyondan duyurular yapacağız. Halk da güven içerisinde her türlü yardım ve desteklerini bizden esirgemeyecektir. Bunun işaretleri şimdiden bellidir. Bize gelen tek bir menatın bile nerden gelip hangi faaliyette harcandığı zapta geçer. Çünkü maliye meselesi çok hassastır ve çok dikkatli hesap kitap istemektedir. Yakın gelecekte de humus ve zekat hususunda da halkı bilgilendirecek ve bilinçli olarak bu ödenekleri nasıl ve nereye vermelerini anlatacağız.
- Sovyetler dönemindeki müftülük müessesesinin şu anki dini müesseseler üzerindeki etkisi nedir? Şu anda yapılmakta olan mescitlerin mülkü kime aittir?
Azerbaycan'da bugüne kadar yürürlükte olan bir kanuna göre din devletten ayrıydı. Bu komünist rejimin uyguladığı bir kanundu. Azerbaycan'daki mescit, medrese ve büyük ziyaretgahların işlerleri ve arazileri, Hazar Denizi kenarındaki balık tesisleri, bazı dükkanlar vardı. Bunlar mescitlerin vakıfları şeklindeydiler. Maalesef ki yırtıcı komünist rejim o zamanlar bunları bizim mescitlerimizin elinden aldı. Hatta ve hatta mescitleri de halkın elinden aldı. Fakat bugün tedricen bu mescitleri geri vermeye başladılar. Elhamdülillah bugün Azerbaycan'daki mescitlerin bir kısmının Kafkas Müslümanlarının idaresi altında olduğunu söyleyebilirim. Bazıları da halen devletin elinde bulunmaktadır. Azerbaycan'da bazı tartışmalar olmaktadır. Mesela, yakın zamanda Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Başbakanı'nın mescitlerin hepsinin din adamlarının, yani Kafkas Müslümanları idaresine bırakılması yolundaki fermanı galiba bugünlerde imzalanmış olacaktır. Bundan 6 ay önce din ve inanç özgürlüğü hakkında bir kanun hazırlandı. Yani Azerbaycan kendi bağımsızlığını ilan ettikten sonra, onun kanunlarında dine ait de bir değişiklik oldu. Dini işlerle ilgili bir tasarı gündeme geldi. Bunun üzerine Kafkas Müslümanları lideri Hacı Allaha Şükür Paşazade tarafından bir konferans tertiplendi ve Müslümanlar burada bu kanun tasarısını müzakere ettiler. Bu tasarı Rus hükümeti eliyle hazırlanmıştı, sadece bizimkiler bunu Rus dilinden Azerbaycan diline çevirmişlerdir. Biz de olan kanunla onu karşılaştırdık ve gördük ki halihazırda olan kanunla aynıdır. Bu yeni gelen kanun tasarısını değerlendirdik ve kabul etmediğimizi bildirdik. Azerbaycan bir Müslüman ülkesidir ve burada Müslüman bir halk yaşıyor. Bu kanun bize yeterli değildir. O zaman hemen bu konferansta bir komisyon teşkil edilmesini ve bu komisyon tarafından yeni bir kanun tasarısı hazırlanmasına karar verildi. Komisyon seçildi ve beni de bu komisyonun bir üyesi olarak kabul ettiler. Biz buradan din ve inanç özgürlüğü hakkında 42 maddeden ibaret bir kanun tasarısı işledik. Bu kanun tasarısını biz devlete, Yüksek meclis'e takdim ettik. Neredeyse kabul etmek üzereyken, tekrar döndüler ve kabul edemeyeceklerini bildirdiler. Çünkü biz, orada Azerbaycan kanunlarındaki şimdiye kadar söylenilen din devletten ayrı ilkesinin artık geçerliliği kalmadığını iddia ediyorduk. Şimdi komünistler yoktur. O halde Azerbaycan'da İslam dini devlet statüsüne sahiptir. Azerbaycan'da İslami bakanlık açılmalıdır. Artık İslam'ın sadece mescitlerde değil, devlet seviyesinde de sesi duyulmalıdır. Devlet bazı işler için bakanlık ve bütçe ayırırken, İslam için de böyle bir payı ayırmalıdır. Azerbaycan Cumhuriyeti kendi bayrağını kaldırmıştır ve kendi ilkelerini belirlemiştir. Bu ilkelerin biri çağdaşlaşmadır, biri Türkçülüktür, biri de İslam'dır. Bu üç rengi bayrağında aksettiren Azerbaycan Cumhuriyeti'nde bu üç rengin üçüne de uyulmalıdır. Bunun için de Azerbaycan'da İslam bakanlığı açılmasını istemeye bizim hakkımız vardır.
- Peki o zaman İslam devletin emrine girmiş olmaz mı?
Hayır, öyle değil, Şimdi ben size onun kanunları hakkında konuşacağım. Bize göre Azerbaycan'da İslam bakanlığı açılacaksa, Azerbaycan Müslümanlarının yüksek organı ve bu bakanlığın kurultayı olacak. Kurultayda Azerbaycan dindarlarının yüksek şurası seçilecek. Yüksek Şura İslam bakanını kendisi tayin edecek. Tasdik edilmesi için devlete takdim edecek. Olabilir ki devlet bu durumlardan birisini kabul etmesin, o zaman ikinci bir şahsı seçip onaylaması için oraya göndermek Yüksek Şura'nın hakkı olacak. Üçüncüsünde hükümet artık gönderilen şahsı kabul etmelidir. Burada bir set vardır ki devlet buraya istediği adamı koyamaz.
Bu kanunu birinci defada kabul etmediler, fakat daha sonra aynı kanunu bizden talep ettiler. Yani bizler İslami itirazlarımızı ettikten sonra her nasılsa devletin kendinde de İslam'a karşı bir hareket oldu ve bazı İslami işler görmek için çalıştılar. O zaman bize bu kanunu ancak BM'ye göre devlet için bir engel oluşturmayacaksa kabul edebileceklerini söylediler. O zaman biz onlara bu kanunun artık eskidiğini belirttik. Zira bundan 6 ay önce Sovyetler Birliği vardı ve Azerbaycan da onun bir parçası durumundaydı. Şimdi biz bağımsız bir devlet olarak bu kanunları yeniden yoklamalıyız. Biz orada dinin devlet statüsünde gösterilmesini yazmıştık, şimdi ise bizim iddiamız şudur: Azerbaycan'da devlet dini İslam dinidir. Resmi bir din gibi devlet onu ilan etmelidir. Çünkü Azerbaycan'ın %90'dan fazlası İslam dinine mensuptur. Hıristiyanlar ve Yahudiler azınlıkta kalmışlardır. Bu yüzden de komisyon kanununda Azerbaycan'da devlet dini İslam dinidir diye yazmalıdır. Şimdilerde söz konusu kanunlar komisyonda görüşülmektedir. Onlar, Müslüman bir halkın üzerinde karar verdiklerini bilmelidirler. Bizleri Avrupa kanunlarıyla idare edemezler. Biz İslam dinine mensubuz, kültürde, ahlakta ve her türlü siyasi, iktisadi faaliyetlerde İslam bize yol göstericidir. Bizde İslam'a dair büyük bir değişiklik gözleniyor ve bizim kanun tasdik edildikten sonra söz konusu İslam Bakanlığı'nın bir programını hazırlamalıyız. Öncelikle zamanında Müslümanların elinden alınmış olan araziler, mülkler ve her türlü zenginliklerin hepsi kesinlikle tekrar Müslümanların hizmetine geri döndürülmelidir. Bazı medreselerimiz ve işletmelerimizin hepsi İslam'ın hizmetinde olacaklardır. Her şeyi İslam vakfına aktaracağız ve buna kimsenin dokunmaya hakkı olmayacak. Gelirler sadece İslam için sarfolunmayacak. İnşallah bu kanunların hayata geçmesinde bir miktar bizim de yardım etme imkanlarımız olacaktır.
- Mescitlerin ve medreselerin işleyişini daha evvel eski müftülük idare ediyordu. Şimdiki halde bu kurumların ve yeni açılan mescitlerin yönetimini kim elinde tutuyor?
Halihazırda bunların idaresinin büyük bölümü yine aynı kurumdadır. Bazı mescitlerimizi bağımsızlıktan sonra devletten hiçbir yardım almadan halkın kendisi tamir etmiştir. Bunlar hürdürler, hiç kimseden geliri yok ve hiç kimseye de gelir temin etmiyor. İnşallah yakın gelecekte mescitler bağımsız bir cemiyet statüsüne kavuşacaktır. Mescitler Allah'ın evi olduğuna göre onların üstünde hiçbir idare söz sahibi olamaz. Mescitler bizim cumhuriyetimizde sadece Allah'ın, Kur'an'ın, peygamberin ve Ehl-i Beyt'in kanunları doğrultusunda faaliyet göstermelidir.
- Üyelerinize nasıl bir eğitim programı uyguluyorsunuz ve İslami bilgi ve bilinçlerinin yükselmesi için onlara ne tarz kitaplar tavsiye ediyorsunuz?
AİP henüz kurulmadan önce de bizler bazı yerlerde İslami dersler oluşturmuştuk. Bizim elimize belli başlı din kitapları geçiyor, fakat cumhuriyetimizde ilimde kamil olma imkanı yoktur. Mutlaka büyük dini merkezlere temsilcilerimizi gönderiyoruz. Gitsinler oralarda ilim sahibi olduktan sonra dönsünler ve çocuklarımızın eğitimiyle uğraşsınlar. Bir de bazı kitapların Arap ve Fars dilinden Azeri diline tercüme edilmesi için çalışıyoruz. Şu anda bizlerin arasında Arap ve Fars dilini bilen çok az. Bu sebepten tercüme hususu çok önemli ve önceliklidir. Mesela İmam Humeyni'nin Tevzihü'l-Mesaif'i tercüme edilmiştir ve binlerce baskısı yapılmıştır. Bazı namaz ve dua kitapları tercüme edilmiştir. Bunların baskıları kaliteli olmasa da, içlerindeki fikirler ve bilgiler büyük alimlerin eserlerindendir. Yakın gelecekte, biz bu hususta faaliyetlerimizi arttıracağız. Arabistan'a, Kerbela'ya, Necef'e talebe göndereceğiz.
- Yeryüzündeki İslami uyanış, tevhidi şiarlar doğrultusunda bir yükseliş ifade ediyor ve bugün İslam'ı yeryüzünde hakim kılabilmek ve küfre, emperyalizme karşı durabilmek için verilen İslami mücadeleye genelde evrensel İslami hareket deniliyor. İslami hareketteki tüm gayretler ve tüm fikri birikimler hepimizin ortak malı. Bu açıdan İslami harekete 19. yüzyılın sonundan bu yana çok büyük katkısı olan Cemaleddin Afgani, Abduh, Reşid Rıza, Ebu'l-Kelam Azad, Hasan el-Benna, Mevdudi, Seyyid Kutub gibi insanlar da Azerbaycan'da acaba biliniyor mu?
Azerbaycan'da bu komünistlik rejiminde tamamen ilim kitapları yok edildi, bunun da yanı sıra bu ilmi şahsiyetlerin de seslerinin duyulmasına izin verilmedi. Halen bize sınır olan İran'daki İslam İnkılabı'nı 10 yıl bizim halkımıza bir vahşet olarak tebliğ ettiler. Onu bize her nereye ulaşsa orayı mahvedecek bir fundamentalist rejimdir diye, düşman tanıttılar. Oysa ki İran'da baş veren inkılap bütün dünyaya İslam dininin ahlaktan, adaletten yana, haksızlıkların aleyhinde bir din olduğunu ispat etti. Ben şuna teessüf ediyorum ki, bazı din adamları bu on yılda komünistlerin bu fikirlerini yaydılar ve İmam Humeyni'yi -estağfurullah- kan döküyor, savaş çıkarıyor ve kendisinden bir din çıkarıyor iddiasıyla itham ettiler. Yani her sahada olduğu gibi dini sahada da bizler komünizmden büyük darbeler yedik.
Bir kısım din adamları İslam'ı hangi seviyede halka ulaştıracaklarına dair komünist halka ulaştıracaklarına dair komünist rejimden program alıyorlardı. Bu yüzden sizin sorunuza cevap olarak başka memleketlerde olan din adamlarının görüş ve düşüncelerine Azerbaycan'ı tamamen kapatmışlardı diyebilirim. Hiç kimsenin ne bir kitabı, ne bir sözü, ne de bir fikrinin ulaşmasına ve duyulmasına imkan verilmezdi. Bunun için de bu vaziyette o İslami şahsiyetlerin Azerbaycan'da çok tanınmadıklarını söyleyebilirim. Ancak 20. asırda gerçekleşen İslam İnkılabı'nı Müslüman Azerbaycan halkı sınırı geçip İran'a gelerek tanıma imkanını buldu. Dünyada artık Rusların kendisi de İmam Humeyni'nin İslam'da olan etkili rolünden gazete ve dergilerinde bahsetmeye başladılar. Yani bu son 3-4 yılın sonunda Azerbaycan Cumhuriyeti'nde en fazla tanınan din adamı İmam Humeyni hazretleridir. Diğerleri hakkında o kadar bilgi ve malumat bizim ülkemize ulaşmadı.
- Azerbaycan'da Şii kültürü ile Sünni kültür arasında sorun oluşuyor mu?
Kendi hizbimizi kurduğumuzda bize Sünni-Şii meselesine nasıl bakıyorsunuz diye çeşitli yönlerden sorular geldi. Bizler, onlara hazırladığımız programın ne Sünni, ne de Şii kardeşlerimizin mezhebine halel getirmeyecek bir nitelik olduğunu söyledik. Bizim esas kanunumuz, düsturumuz Kur'an, peygamber ve Ehl-i Beyt'tir. İnsanlarımızdan Kur'an'a ve Peygambere inanmakla yetinenler de var, bir de bunun yanı sıra Kur'an, Peygamber ve imamlar yani 12 İmam (a)'a itikatları olanlar var. Bizim İslam Partisi'nin yetkilileri içinde bu Sünni'dir veya bu Şii'dir diye hiç bir fark yoktur.
Bizim elhamdulillah Allah'ımız bir, Kur'an'ımız bir, Peygamberimiz bir. Bizim ne sorunumuz olabilir. 1400 yıldır İslam'ın düşmanları bir esaslı mesele gibi İslam dünyasını parçalayıp ona hükmetmek için farklılıktan istifade etmişlerdir. Bizim bazı Müslümanlarımız da, İslami anlayışlarının zayıflığı yüzünden kafirlere yer yer bu imkanı vermişlerdir.
- Arzu ederiz ki Azerbaycan'da İslami uyanış güçlensin ve sizin gayretleriniz başarıya ulaşsın. İslam iktidara ulaşsın. Ama bu durumu da tahlil etmek gerekir. Daha önce dediğiniz gibi değişim halkın kendi nefsini değiştirmesi ile irtibatlı. Şu an halk ateist ve laik kültürden ne kadar arınabilmiştir?
İslami bakımdan şimdiki halkın İslam'a bakışını değerlendirecek olursak elbette hepsi aynı fikirde değildir. Bazıları var ki laik sistemi istiyor. Bu küçük bir grup. Bazıları da var ki evet İslam dini çok yüce ve medeni bir dindir, ama İslam dini bazı meselelere karışmasın, diyor. Bir kısmı da anlamıştır ki bizler Müslümanız, Müslümanlık kültürüyle ilerlemeliyiz. Bunun içinde dünyada olup biten İslami olayları iyi değerlendirmeliyiz.
İnşallah Azerbaycan halkı yakın bir gelecekte İslam'ı sonradan bazılarının kendilerine göre yakıştırmaları şekliyle değil, Hz. Peygamber (s)'in getirdiği şekliyle kabul edecek. Fakat bunun için bizim halkımıza zaman tanımak lazımdır. 70 yıllık bir boşluğu 7 ayda veya 7 günde doldurmak olmaz. Ama inşallah tüm dünya taleplerine cevap verecek hakiki ve muasır bir İslam Azerbaycan'da kurulacaktır.
- Şu anda Azerbaycan'da hangi partiler var. Halk Cephesi'nin şu anki gücü nedir?
15-20 kadar parti var. Onların bir kısmı Türkiye'deki partileri örnek almıştır, Anavatan, Kurtuluş, Musavat gibi adları var. Bu partiler Türkiye'den de teşvik ediliyor. Elbette bizim Türk kardeşlerimize büyük ihtiramımız var, ama bu Türk kardeşlerimiz bilmelidirler ki Azerbaycan Türkünün kendine has hususiyetleri vardır. Bunlar her şeyi getirip burada kopya etmeye çok çabalıyorlar. Bu binlerce yıldır süregelen bir ahlaktır, bir tarihtir. Teessüfler olsun ki bazı gençlerimiz şunu bir türlü anlayamıyorlar. Zannediyorlar ki bütün yerlerdeki kanunlar gelip Azerbaycan'da uygulanabilir. Bu mümkün olamaz.
Halk Cephesi'ne gelince... Halk Cephesi bir parti değil. 8-10 partinin birleşerek bir maksat uğrunda çalışmalarını birleştirdikleri bir ittifaktır. Azerbaycan Halk Cephesi'nin eğer mevkisini sorarsanız, Azerbaycan bağımsızlığı ilan edilip, çok partili sisteme geçildikten sonra artık cephe kendi faaliyetini bitirmek durumundadır. Buna bakmayarak bir rumuz olarak bu adı muhafaza ediyorlar ve 1.000-2.000 kişinin de fikri iştiraki vardır onlara. Azerbaycan Halk Cephesi'nin meclisinin temsilcisi Tamerland Karayev çok akıllıca bir söz söyledi: "Artık Azerbaycan Halk Cephesi partilere ayrıldı ve bu partiler artık kendi işlerini ve kendi programlarını yürütmelidirler." Çünkü artık kitle Halk Cephesi'nin arkasından gitmiyor. Muayyen yerler ve merhaleler var ki Halk Cephesi kendi işini görmüştür. Fakat Azerbaycan Halk Cephesi adı kalmış da olsa artık o kuvvetini kaybetmiştir. Bundan sonra da Halk cephesi birlik olarak bir mesele görmeye yeterli değil. Artık partiler ayrı ayrı olarak kendi işlerini yerine getiriyorlar.
- Azerbaycan'ın resmi alfabesi hakkında değişik tartışmalar oluyor. Bu konuyu aydınlatabilir misiniz?
Azerbaycan kendi bağımsızlığını ilan ettikten sonra, bazı İslam düşmanları veya aldanmışları vasıtasıyla Azerbaycan Milli Şurası Azerbaycan'ın Latin alfabesine geçmesi hususunda bir karar çıkardı. Bu süreç, iki yıldan fazla bir süredir Azerbaycan'da konuşuluyordu. Bizler konuyla ilgili 2-3 defa Bakü'de merkezi mescitte toplantı düzenledik. Bu toplantıya din ve ilim adamları da iştirak etmişlerdi ve burada Azerbaycan'ın esas alfabesinin eski Arap alfabesi olduğu yolundaki görüşlerini bildirmişlerdir. Yani bu halkın 1400 yıllık tarihi, maneviyatı, medeniyeti işte bu alfabede yatıyor ki, halk bu alfabeye dönmelidir. Bir de bazı insanlar vardı ki bize Türkiye'yi örnek göstererek "Türkiye'de kardeşlerimiz Latin alfabesiyle yazıyorlar, biz de yazmalıyız. Mustafa Kemal Atatürk böyle bir alfabeyi siyasi bir yol olarak tayin etti" diyorlar.
Biz de bu insanlara şunu anlatmaya çalışıyoruz: Mustafa Kemal'in birçok üstün yönleri olabilir, fakat o alfabe yüzünden bütün Türk dünyasına ve Osmanlı-Türk imparatorluğuna sırt çevirdi. Osmanlı-Türk imparatorluğunun İslam tarihinde çok mühim işler gerçekleştirdiğini bizler bilmekteyiz. Bizler alfabe değişikliği konusunu televizyonlar duyurur duyurmaz AİP'nin kendi hattıyla bir duyuru çıkararak bu duruma bir itiraz toplantısı yapılması gerektiğini ve şayet Azerbaycan alfabesinde bir değişiklik olacaksa Azerbaycan'ın 1400 yıllık öz Arap alfabesine dönmesi gerektiğini belirttik. Arap alfabesi hususunda ilk merhalede biz sokaklara on binlerce insanı dökmek istemedik. Fakat Azerbaycan'da doğmuş siyasi ve iktisadi vaziyeti nazara aldık. Çünkü biz o vakitte, Azerbaycan Halk Cephesi'ndeki kardeşlerimize, alfabe meselesinin bir oyun olduğunu ve istenilen şeyin Rusların ve Amerikalıların Azerbaycan halkını tamamen parçalamak ve iç huzursuzluk doğurmak için bu alfabe meselesinden istifade etmek istediklerini anlatmaya çalıştık. İlk merhalede sabrettik. Azerbaycan'da halkın çoğunluğu İslam Partisi'nin üyesi olmadığı halde eski Arap alfabesinin taraftarıdırlar. Biz, Karabağ'da Ermenilerle cenk halinde olan halkımızı bir de başka bir mesele ile dahili çarpışmalara sürüklemek istemedik. Bunun için biz kendi üyelerimizi toplayarak ve devlet büyüklerini de çağırtarak itirazlarımızı bu kişilere duyurmak istedik. Bu düşünceyle biz Bakü'de Tezepir Mescidi'nde bir toplantı düzenledik. AİP'in muntazam merasimlerinden biri de her ayda bir defa toplanmaktı. Tüm komitelerden bir bir temsilciler gelirler, bir aylık programlarını alırlar ve yapmış oldukları faaliyetler hakkında rapor verirler. Bu son merasime 119 mıntıkadan 3.000'e yakın temsilci ve üye iştirak etmiştir. Bunun yanı sıra üniversite ve akademilerden ilim adamları, profesörler ve değerli din adamlarımız da bulunmakta idi. Biz burada ilk olarak Azerbaycan'da alfabe meselesinin vaktinden çok önce ele alınmış bir mesele olduğunu gündeme getirdik. Bugünlerde Azerbaycan'daki iktisadi-siyasi buhran ve Karabağ'daki muharebe nazarı dikkate alınarak bu konu Azerbaycan Yüksek Meclisi'nde te'cil edilerek durdurulmalıdır. Aslında bu karar tamamıyla yüksek meclise de mal edilemez. Sizler biliyorsunuz ki Azerbaycan Yüksek Meclisi'nin içerisinde 50 kişiden oluşan bir Milli Şura vardır. Bunlar yeni kanunlar çıkararak, işlerliğe koyarlar. Alfabe kanunu işte bu şuranın sadece 34 üyesinin iştirakiyle alelacele bir şekilde bir gün içinde kararlaştırıldı. Biz de ilmi kanunla onlara kararın gayr-i kanunu olduğunu, 34 kişinin, 7 milyondan fazla bir halkın tarihini, medeniyetini, maneviyatını ilgilendiren bir meselede kanun yapma hakkının olmadığını ileri sürdük. Çünkü alfabe meselesi Azerbaycan Yüksek Meclisi'nde kararlaştırılmamıştı. Bu konuda karar sadece bu 34 kişinin görüşüyle alınmıştı. Bizim hukukçularımız bu tarzda alınan kanunun tamamıyla geçersiz olduğunu ispatlamışlardır.
- Alfabe konusunda yaptığınız bu toplantının sonuçları ne oldu?
Bizim toplantımızda bazı sloganlar vardı ki bunlardan birkaçını zikredeyim. "Bütün dünya Müslümanlarının birliği Arap alfabesindedir." "Arap alfabesi Peygamberimizin emanetidir, ona ihanet etmek olmaz." "Dahilerimiz Nizami, Fuzuli, Nesimi'nin alfabesine ihanet halka ihanettir." "Azerbaycan İslam Partisi İslam alfabesinin dayanağıdır." "Azerbaycan Selman Rüşdilerine yazıklar olsun." Biz bu şiarlarla ve sloganlarla alınlarımızda beyaz bezlerin üzerinde kırmızıyla "Allahu Ekber", "Lailahe İllallah" yazılarıyla Azerbaycan Devlet Başkanı'nın ikametgahına doğru yürüyüşe geçtik. O zaman Kafkas Müslümanlarının şeyhi de Şeyhülislam Hacı Allaha Şükür Paşazade de bizim grubun ön sıralarında gitmekteydi. Çünkü Şeyh de kesinlikle Arap alfabesinin bize döndürülmesi taraftarı idi. Kril alfabesi de, Latin alfabesi de bizim nazarımızda garp alfabesiydi ve biz onları desteklemiyor ve tasdik etmiyorduk. Biz kilometrelerce yol alırken şuramız Allahu Ekber ve Lailahe İllallah idi ve yol boyunca halktan büyük kitleler yürüyüşümüze katıldı. Görkemli bir yürüyüş oldu. Siz az önce sormuştunuz, halkın bize olan alakası ne nispettedir diye. Bu gibi hadiseler halkın bize alaka ve güveninin çok fazla olduğunu her zaman göstermektedir. Halk İslam'a hür bir İslam olarak bakmak istiyor. İslam'ı kolu kanadı kırılmış bir din olarak görmek istemiyor. Yani İslam korkmadan, çekinmeden hak ve adalet sözünü söyleyebilmelidir. Bu açıdan halkın bize itimadı ve güveni çoktur. Başkanlık binasına varılınca Başkan Yardımcıları aşağı indiler ve 12 kişiden ibaret heyet ile Başkan'ın karşısına çıktık. 2 saate kadar bizim kendisiyle alfabe hususunda görüşmelerimiz oldu. Başkan, meclisteki Milli Şura'nın bazı kanunları kendisinden habersiz kabul ettiğini söyledi, bu sebeple alfabe konusunda da aynı durumun olduğunu belirtti. Onlar her fırsatta halkın tepkisini kullanarak, Başkan'ın üzerine saldırmalarını ve istifasını istemelerini ve böyle dahili sürtüşmelerin derinleşmesini amaç edinmişlerdir. Bundan başka muayyen taleplerimiz vardı, bunlar da kabul edildi. Bunlar: AİP'e Bakü'de bir ikametgah tayin edilmesi, Azerbaycan televizyonunda Müslüman Azerbaycan halkının ve genç neslin ahlakını bozan Batı dünyasının ahlaksız programlarına son verilmesi, din adamlarımızın televizyondan haftada 15 dakika yayınlanan, fakat kaldırılmış olan programın yeniden yayınlanması, Azerbaycan'da iktisadi, siyasi bağımsızlık tam elde olana kadar, Karabağ'da muharebe tam sonuçlanana kadar, Azerbaycan'da bu buhran tam kaldırılana kadar hiçbir alfabe meselesinden söz edilemez. 70 yıl biz bu alfabede kalmışız, biraz daha kalalım ta ki bu halk tam bağımsızlığa ulaşsın, halk açlıktan kurtarılsın. Çünkü bize söylenildiğine göre bu alfabe değişikliğinin tüm kurumlarda gerçekleştirilmesi için 30-40 milyar manat* civarında bir paranın bütçeden ayrılması gerekiyor. Oysa bu kadar para halkın diğer ihtiyaçlarında kullanılabilir. Bir diğer talebimiz ise, şayet bu sıraladığımız istekler 20 gün içerisinde kabul edilmezse yakın bir zamanda Bakü şehrinde bir halk İslam konferansı düzenleyip, bütün Müslüman ülkelerden temsilciler davet edip orda bu meseleyi dile getireceğimiz noktasındaydı. Ey dünya Müslümanları bizim ülkemizde, bizim cumhuriyetimizde Amerika'nın Türkiye'deki yandaşları tarafından halkımıza zorla Latin alfabesi kabul ettiriliyor. Çünkü bizim bazı parlamento temsilcilerimiz, Türkiye ile bağlantı kurmuşlardır. Sözde biz Latin alfabesine geçersek Türkiye bize yardım edecek, bize kompütürler verecektir. Böylece Türkiye'de baş veren ahlaksızlığı bize de getirmek istiyorlar. Bizim taleplerimizden biri de bizim mitingin iletişim vasıtalarıyla bütün halka ulaştırılması idi. Şunu da söylemek gerekir ki bizler için televizyonda 45 dakikalık program hazırlandı, bütün Azerbaycan Müslüman halkına, AİP'nin bu mesele hakkında görüşlerini anlatma imkanı verildi. Bizimle birlikte ilim adamları ve profesörlerimiz de vardı. Söz konusu olan bu program Azerbaycan'da büyük tesir arattı. Halkın bizim hizbe olan ihtiramını kat kat fazlalaştırdı. Hem de ilmi nokta-i nazarı ile, herkese Azerbaycan alfabesi meselesinin gayet yersiz ve zamansız bir girişim olduğu ve mutlaka düşmanlar eliyle oynanan oyunların sergilendiği ispatlandı. Biz şundan eminiz; bize Türkiye'den 200-300 bin adet Latin grafikli alfabe, çeşitli baskı makineleri getirileceği bildirildi. Ama biz Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel'in verdiği demeçlerden Türkiye'nin iç ve dış borçlarının toplam 60 milyar dolar olduğunu da biliyoruz. Öyleyse bütçesi bu halde olan bir ülkenin neredeyse 30-40 milyar manatlık bir alfabe programı hazırlayabilmesi o ülkenin işi olabilir mi? Biz, bunun Amerika ve Yahudi siyonizminin Türkiye'deki işi olduğu inancındayız. Fakat yazıklar olsun ki bile bile ya da bilmeyerek Türk kardeşlerimizin eliyle bu oyuna iştirakçi olunuyor. Biz buna çok dikkat ediyor ve üzerinde düşünüyoruz. İnşallah ümitliyiz ki Müslüman Türk halkı da bu hadiselerden bir netice çıkaracak. Elbette bizler kesinlikle biliyoruz ki dünya emperyalizmi ve Amerika hiçbir zaman dünya Müslümanları arasında gerçek bir muhabbet ve birlik oluşmasını istemez. Bizler kesinlikle biliyoruz ki siyonizmin eli var bu işte, ama maalesef ki bu eller Türkiye vasıtasıyla Azerbaycan'a ulaşıyor. Biz isterdik ki Müslüman Türk bacı ve kardeşlerimiz bu işte biraz dikkatli olsunlar. Onlar bilmelidirler ki Azerbaycan halkı dünkü halk değil. Çünkü onlar dünyada olan hadiseleri izliyorlar. Özellikle de İslam dünyasında baş veren hadiseler Azerbaycan'da çok dikkatli izlenmektedir.
Şimdi bu yürüyüşten bu yana bir ay geçti. Bizim taleplerimizin bir kısmı kabul edildi, bir kısmı edilmedi. İnşallah biz yakında Azerbaycan başbakanıyla da görüşeceğiz, bununla birlikte Azerbaycan Yüksek Meclisi'nin Milli Şurası'nın rehberleriyle de görüşeceğiz. Ve bu alfabe hakkında bu haksızlığı, bu adaletsizliği elbetteki hiç kimseye bağışlamayacağız. Azerbaycan halkına çok tecavüzler olmuştur, onun bağımsızlığına, onun 1400 yıllık alfabesine tecavüz olmuştur. Müslüman Azerbaycan halkı bütün bunları dikkatle izliyor. Biz ümitliyiz ki yakın gelecekte bütün tecavüzler için, bütün tecavüzkarların paylarını vereceğiz. Bu alfabe hıyanetini kimseye bağışlamayacağız. Şunu da ilan edeyim ki bizim hizbin halk ile münasebetleri çok sıcaktır. Sizi ümitvar edebilirim ki yakın gelecekte Azerbaycan İslam Partisi Müslüman Azerbaycan halkının bütün ümitlerini inşallah gerçekleştirecektir.
- Azerbaycan'ın son günlerde en önemli gündemi Ermenistan meselesi** Özellikle bazı emperyalist ülkeler Ermeni sorununa yakın ilgi gösteriyorlar. Bizleri Ermenistan ile ilişkileriniz ve Karabağ sorunu hakkında aydınlatabilir misiniz?
Öncelikle size şunu söyleyebilirim ki Azerbaycan bugün Ermenistan'la değil, yara almış fakat tamamen mahvolmamış. Rus emperyalizmi ile vuruşuyor ve onun himayedarı da Amerika emperyalistleridir. Ermeni lobileri dünyanın her yerinde bulunuyorlar. Bizi Ermenilerle çatışmaya itmelerinin sebebi de bizim Müslümanlığımızdır. Eğer Azerbaycan halkı Müslüman olmasaydı, bu muharebeyi Ermenilerle onların arasında kışkırtmazlardı. Tarihe bakacak olursak, Türklerle Ermeniler arasındaki hadiselerin Batı'da Müslüman Türk halkının bir suçu gibi gösterildiğini öyle ki günahsız Ermeni halkını Türklerin vurup mahvettiği iddialarını görüyoruz. Bu bir siyasi oyundur. Rus emperyalizminde değişiklik zamanı geldiğinde, Karabağ arazisi -ki her zaman ateşlenmeye hazır bir ocak gibidir- Ermenilerle Azeriler arasında kangren olmuş bir hadise olarak ön plana çıkmakta idi. Çünkü onlar Müslüman Azerbaycan halkının çok azimli ve dönmez bir halk olduğunu biliyorlardı. Eğer bu karışıklıklardan onların başları açılsa, dostlarını ve düşmanlarını tanıyıp ilan edeceklerdir.
Karabağ meselesinde bizim sorumlu insanlarımız ki onlar bugün Yüksek Meclis, Başkanlık ve Devlet Başkanlığını teşkil ediyor, çok zayıf bir konumda kaldılar. Yani onların düşüncesi şöyleydi; biz kendimizi ne kadar olumlu, güleç yüzlü ve yumuşak gösterirsek dünya bize gayet medeni bir seviyede bakar. Nihayet bir gün gelir, dünya ve bizim aleyhimizde olan basın, bizi dünyaya beyan eder. Ama benim fikrime göre hiçbir zaman Batı dünyasından bunu beklemek doğru değil. Bunun için de Azerbaycan'ın vaziyetini ve içinde bulunduğu buhranı, Azerbaycan partileri Yüksek Meclisi, Başbakanı, Cumhurbaşkanı oturup birlikte incelemesi lazımdır. Biliyorsunuz bunda çok ince gidişatlar vardır ve bize göre bunların hepsini sadece devlet göremez. Azerbaycan'da mevcut olan partiler de kendi görüşlerini bildirmelidirler. Maalesef ki bizim televizyonda, radyoda, gazetelerde vs. organlarda henüz herkesin söz söyleme yetkisi ve hakkı yoktur. Herhangi bir İslami nokta-i nazarda bizler kendi fikirlerimizi basına götürdüğümüzde o görüşlerimize yer vermiyorlar. Bize bazen şunu söylüyorlar: "AİP hem sağa, hem de solu vuruyor. Hem hakimiyette olanlarla hem de hakimiyetin aleyhine olanlarla çatışıyor." Bu bakımdan AİP ne sağcılarla, ne de solcularla karışmak fikrinde değil, onun fikri ve düşüncesi, kendi yolunun doğruluğunu, mücadele ederek ispatlamaktır.
Karabağ'a gelince, elbette bu konu zor bir meseledir. Çok dikkatlice ölçüp biçmek lazımdır. Bazıları Karabağ meselesini çok küçük görüyor. Ama burada şu gerçek de var ki, bütün dünyada artık toplu kıyım silahları var. Bunlar bir halkı tamamen yok edebilecek güçtedir. Fakat artık bu ateşli silahlar işlemiyor, bugün dünya konuşmalar üzerine kurulan bir dünyadır, muharebe şeklinde zor vasıtasıyla işini halletmek mümkün değil. Fakat şu da önemlidir ki Azerbaycan'ın Karabağ meselesi dünün veya bugünün meselesi değildir. O Moskova'da yazılmış bir senaryodur ve bu senaryo ne kadar uzarsa bu meselenin halli de o kadar zorlaşacaktır. Biz bugün Karabağ'a hamle etmeye kalktığımızda karşımıza şu mesele çıkıyor. Karabağ'da vuruşan bütünüyle Ermeniler değildir. Ermeni taraftarı vardır; kendilerinin de söylediğine göre paralı askerler vardır. Hatta zenci askerler vardır. Bunlar Amerika'dan, İngiltere'den, Fransa'dan, Afrika'dan para verilerek gönderilmişlerdir. Bazen vuruşmalarda görüyoruz. Onların cenazesi günlerce ortada kalıyor, fakat hiç kimse gelip onlara sahip çıkmıyor. Bizim kahraman çocuklarımız onları gömüyorlar. Bazı esirlerin birbirlerinden farklı dilleri konuştuklarını görüyoruz. Bizim anladığımıza göre bu insanların sadece üçte biri gerçek ahalidendir.
- Bunları Azerbaycan haber ajansları, basın, radyo, televizyon kamuoyuna açıklıyor mu?
Karabağ hadiselerinin yüzde yüzü radyo ve televizyondan açıklanmıyor. Ancak gerçeklerin %15-20'sini duyuruyor. Kalanların üstü kapalı olarak geçiştiriliyor. Bize göre hükümet söyleyemiyor, hükümet bir yerde korkuyor. Azerbaycan hükümeti henüz tam bağımsız değil ki. Daha önemlisi hala Rus'un askerleri, harp araçları, levazımatları, Azerbaycan arazisindedir. Yani Azerbaycan'ın sınırları bugün Rus askerlerinin elindedir. Bunun için de Azerbaycan hükümeti olaylar karşısında kendi tutumunu bağımsız olarak ortaya koyamıyor. Bu sebepten bu bir oyundur. Amaç Azerbaycan'ın başı karışsın ve bu halkın servetini alabildiğince sömürmeye devam edebilsinler. Öbür yandan bu zamanı çerisinde Rus ve Amerikalılar, Ermenileri yeteri kadar silahla donatmışlardır. Ermenistan'ın Azerbaycan'la olan kara sınırı çok fazladır. Eğer topluca biz Ermenilerle muharebeye başlasak eminiz ki onlar biz Azerilerin karşısında fazla dayanamaz, fakat her iki taraftan da çok büyük kayıplar olacak. 20. asrın sonlarında bu kadar insanın helakine neden olacak çarpışmaları başlatmak aslen bir cinayet olur. Bu çatışmaların durdurulmasını yollarını araştırmak lazımdır. Bu meselenin çözümleri var. Ben yine de bizim devlet rehberlerinin, kurulmuş partilerin bir yere gelerek toplantı yapmaları gerektiği görüşündeyim. Burada bir oyun var ve Türkiye ile İran'ı da bunun içine sürüklemek istiyorlar. Azerbaycan ve Ermenistan birer bahanedir. Dünya emperyalizminin, Rus şovenizminin bir maksadı vardır: Her ne pahasına olursa olsun İran ile Türkiye'yi bu muharebeye sevketmek. Elbette burada Türkiye varyantı biraz uzak bir varyanttır. Türkiye bir NATO bloku üyesidir ve Türkiye'nin İslami anlayışı şu anda Amerikan emperyalizmi için bir engel oluşturmuyor. Bunun için de Türkiye'deki Müslümanlığın İslam dünyasında da yaygınlaşmasını istiyorlar. Elbette ki benim bu söylediğim genel görünümdür ve bu genel görünüm Amerika'yı tatmin etmeye yetmektedir. Yani bu İslam Amerika için bir tehlike göstermiyor. Fakat buradan çıkan sonuç olarak, hakiki bir İslam'ı yaşayan İran İslam Cumhuriyeti'ni bir savaşa sürüklemek istemeleri gayet doğaldır. Bu sebeple bu arazide olan Müslümanlar çok uyanık ve dikkatli olmalıdırlar ki bu kıvılcım bütün Müslüman dünyasını yakmasın.
- Teşekkür ediyoruz. Rabbimizden başarılar diliyoruz.
*- Bir manat yaklaşık 50 TL dir.
*- Görüşme tarihinde henüz Karabağ'da Azeri halka karşı Ermeni katliamı gerçekleştirilmemişti.