...diyorlardı bana, çocuğum
Oysa ki ben anamın
beni bir kara çalı dibine
bir kuşluk vaktine doğuran
ve kızgın ağustos güneşlerinde bana
acılarını kurutup gönderen anamın bezgin yüzünü
o çilekeş o mazlum o utangaç yüzünü
afişliyordum fakülte koridorlarına
Ve bütün ömrü kazan dairelerine kayıtlı babamın
pörsümüş/nasıra ve kömüre bulanmış yüreğiydi
yelkenlere kazıdığım güvertelerde haykırdığım
Etimizi kemikten sıyırıyorken azgın şubatlar
kanla irinle yoğrulmuş bir denize çekiyorlardı bizi
ki ben hala ve ısrarla pürtelaş
isyan türküleri belletiyordum çocuğum
şehirde oturan 'beyazderili'lere
Oysa adımız provakatöre çıkıyordu çocuğum
bu isyancı bu haddini bilmez bu haylaz tayfa
batıracak gemiyi efendim diyorlar ihbar ediyorlardı
asırlardır postal parlatıp apolet tozu yutan adamlar
korsan kaptan habire uzun menzilli dürbünler
tahta bacaklar yapıyorlardı ve gidiyorduk habire
göremeyenler/bilmeden nereye gittiğimizi soruşturmadan
işkencelerden geçerek yağmalayarak
nice güzel limanları şehirleri
onurları erdemleri taze gelinleri
ve martıları kurşunlayarak giderken
fırtınalar kopuyordu gözlerimde
ve benim nice bedeller ödeyerek
yüreğimle oyduğum çeliklere
tırnaklarımla açtığım gediklere
gölgelerinden bile korkan adamlar
kendi günahlarını tıkıyorlardı
Ama yine de yılmıyor vazgeçmiyor
ve biliyordum ki çocuğum bir dane bin başak olacak
ve elbet bu isyan bu kahır bu zulüm yüklü gemi
senin tekbirlerine boğulacak