Sekiz yıl önce Haksöz dergisi ilk çıktığında, derginin ismini oldukça iddialı ve sorumluluk gerektiren bir isim olarak telakki etmiştim. Dergiyi çıkaran arkadaşlarımı tanımama ve bu kardeşlerime güvenmeme rağmen, yine de böyle bir iddialı ismin gereğinin yapılıp-yapılamayacağı konusunda bazı tereddütler içindeydim.
Allah'a hamdolsun ki kısa zamanda bu gibi endişe ve tereddütlerimin yersiz olduğunu anladım. Çünkü Haksöz dergisi, ismiyle müsemma bir içerik ve yaklaşım ile aydınlık bir yayın çizgisinin takipçisi olmuştu. Nitekim Haksöz'ün her yeni sayısını okuduğumda, açıkça müşahede ettiğim bu aydınlık ve dosdoğru çizgilerden dolayı dergi çalışanlarına seslenmek, sevgi ve selamlarımı iletmek istemiştim.
Evet,
Rabbim sizlerden ve sizler gibi kardeşlerimizden razı olsun. Tevhid inancımıza yabancı birçok ses ve sözle karşılaştığımız böylesi bir ortamda, bizlerin ve bizlerden çok daha önemli olan Tevhid inancının bir ifadesi olduğunuz için siz kardeşlerime ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Şanı yüce Rabbimizden, çalışmalarınızı lütfuyla bereketlendirmesini diliyorum.
Günümüz insanlarının serden bir adım uzaklaştırılmasını ya da hayra bir adım yakınlaştırılmasını ciddi anlamda mühimseyen bir kişi olarak, 100. sayısına ulaşan Haksöz dergisinin genel düzlemde görülebilsin veya görülemesin çok büyük hayırlara vesile olduğu kanaatindeyim. Bu hususta siz kardeşlerimin de Haksöz ile hakka şahitlik yaptığınız her meselede, bu güzel şahitliğinizin kesinlikle zayi olmayacağını bilerek mutmain ve müsterih olmanız gerektiğine inanıyorum.
Dergiyle ilgili tenkid ve öneriler düzleminde ise sadece üç hususa dikkat çekmek isliyorum. Bunların ilki derginin muhatabıyla ilgilidir. Herhangi bir basın organının muhataplarını "insan, cemaat ve kitle" diyerek üç genel başlıkta ifade ettiğimiz zaman, burada bir öncelik ve sıralama problemiyle karşılaşırız. Bazı yayın organları önce cemaati, sonra kitleyi, daha sonra insanı muhatab almaktadırlar. İslami bakış açısına göre bu sıralama, elbetteki İslami uyanışların konum ve merhalesine göre değişebilmektedir. Ancak bütün İslami uyanışların kalkış noktasında önce insana, insanın kurtuluşuna, insanın keyfiyetine, insanın kimlik ve kişiliğine önem verilmiştir. Bu gerçekleri ve Türkiye'deki genel durumu dikkate alarak, Haksöz dergisinde insanın biraz daha ön plana çıkmasını; on satırlık bir yazıda yedi satır ile insanın, iki satır ile cemaatin, bir satır ile kitlenin muhatab alınmasını daha faydalı telakki ediyorum.
İkinci husus, derginin gündemiyle ilgilidir. Yaşadığımız coğrafyada iki ayrı gündem meselemiz vardır. Bunlardan birincisi reel gündem, ikincisi ise oluşturmamız gereken gündemdir. Haksöz dergisinde Türkiye'nin reel gündemine biraz fazla yer verildiği ve oluşturmamız gereken gündeme daha az yer kaldığı kanaatindeyim.
Haksöz dergisiyle ilgili söylemek istediğim üçüncü husus ise hüküm ve hikmetle ilgilidir. Dergide gündeme getirilen birçok mesele, Allah'a hamdolsun ki Kur'an-ı Kerim'in aydınlık düzleminde değerlendirilmekte ve meseleyle ilgili hükümler açık bir şekilde zikredilmektedir. Bu konuda üzülerek fark ettiğim yegane eksiklik, birçok hükmün hikmetten kopuk bir anlatımla gündeme gelmesidir. Oysa ilk karşılaşıldığı zaman insanlara kaskatı gelebilecek olan birçok hükmü rahmetle yumuşatabilecek ve bu hükümlerdeki sımsıcak merhameti ortaya çıkarabilecek en önemli unsur hikmettir. Dolayısıyla Haksöz dergisinde hükme olduğu kadar hikmete de daha çok yer verilerek, insanların hem akıllarına ve hem de kalblerine hitab edilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bizlere böyle bir dergi sunduğunuz için sizlere tekrar teşekkür ediyorum, "Haksöz'ün 100. sayısında, Haksöz'e ve Haksöz çalışanlarına 100 binlerce selam olsun".