Yeryüzünde "sınav"la bu kadar cebelleşen, bu kadar çok sınava tabi tutulan, sınavlardan başını kaldıramayan bir toplum daha var mıdır acaba?
Şu bildiğimiz sınavlardan söz ediyoruz? Sözlü, yazılı, uygulamalı, çoktan seçmeli, kıymeti kendinden menkul, ne işe yaradığı çoğu kere meçhul sınavlar... Bizi bir ömür boyu korkutan, yaşamdan koparan, öğrenci psikozuna sokup boğan, dünyayı ve ülkeyi gerçek anlamıyla görmemizi, sorgulamamızı engelleyen, sürekli "inekleme"ye yönelten ölçümler... Okula başlarken, okulu bitirirken, üniversiteye girerken, işe alınırken hatta askere giderken başarmakla yükümlü tutulduğumuz sınavlar... Vatandaşı sürekli hizaya getiren, zihnini tıkış tıkış yapıp işe yaramaz bir sürü malumatla doldurmaya zorlayan, ceberrut sistem anlayışını her vesileyle pekiştiren, dilenmeye/ulufeciliğe/yalvarmaya sürekli yatkın hale getiren kabus manzumeleri. Liyakati, bilgiyi, deneyim ve hakkaniyeti ölçenlerin sayısı ne kadar azdır, hepimiz biliriz. İş sahbi, aş sahibi hatta bazen eş sahibi olabilmemiz onlara bağlanmamış mıdır?
Allah'ın dinini öğrenmek için bir gününü bile ayırmayanlar, yıllarını bu işe verirler, sınavlar arasında kaybolurlar da haberleri olmaz.
"Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmaya" kafayı o kadar takmışızdır ki yarın öleceğimizi biri söylese bile ahireti düşünmekten kaçınırız. Zihinleri iğdiş edilmiş, dumura uğratılmış kravatlı ya da kurdelalı köle olma tutkusu bütün kapıları tutmuş, bütün aşkın değerlen hayatın taşrasına itmiştir zira.
Daha ilkokul çağında günlerini sınavlara rehneden patolojik, ölüme yatan, robotlaşan, bu uğurda servetini harcayan, yıllarca "aşağıdakilerden hangisidir" sorusunun peşinde koşan; sınavsevici, sınavperest, sınavkolik bir toplum bizimki.
Ve gazeteler Türkiye'de 7 milyon deli ve sapığın bulunduğunu yazıyorlar artık. Her gün ortalama 600 kişinin birinci dereceden delirdiğini, çıldırdığını söylüyor bilim adamları, doktorlar. Başka ne beklenebilirdi ki?
Kuşkusuz kimileri gereklidir bu sınavların. Ama bir insanın hayatında yaşadığı en büyük heyecanın liselere ya da üniversiteye giriş sınavı olması neyle, nasıl izah edilebilir? Bir ülke nüfusunun hiç değilse yarısının sınavla bir şekilde ilgilenmesi ne kadar makuldür? Sınava giren bir çocuğun eniştesinin, teyzesinin, sınıf öğretmeninin... heyecandan kalp krizi geçirip ölmesi çok mu basit bir olaydır? İzmir'de sınava giren bir öğrencinin Erzurum'da yaşayan halasının, kendisi kadar heyecanlanmıyor, akrabası olan çocukla ilgilenmiyor diye kocasına boşanma davası açması komik midir, trajik mi?
O güzelim gençlik yıllarını, yüzyıllardır bulunamayan bir X'in peşinde koşarak harcayan, yıllarca "saframızla kesemizi ayıran anatomiyle, kundakçı matematikle, geri kafalı gramerle" uğraşan bir insanda sahih hayat bilgisi ne kadar oluşabilir, ne kadar yaşama sevinci kalabilir? Kuşkusuz bürokrasinin soğuk ve sevimsiz yüzünde, insan yetiştirmedeki bu sıkıntı, çarpıklık ve yaşamdan kopukluğun izdüşümlerini de aramak gerekir. Tek tip insan oluşturmada, gönüllü kölelikte, toplum mühendisliği çabalarında bu yönlendirilmeye, şartlandırılıp güdülmeye, sisteme entegre olmaya yatkın hale getirilmenin de önemli etkisi vardır.
Böyle bir cendere içinde boğulan, yarıştırılan, zihnini ve gönlünü kiralayan, ikna edilip bağımlı hale getirilen insanların kaç tanesi farklı bir kimlik ve kişilik sahibi olabilir? Onların kaçı açlıktan ölenlerin, sevgisizlikten üşüyenlerin yüzüne merhametle eğilebilir? Emperyalizme, küresel kuşatmaya, sömürüye karşı çok yüksek bir duyarlılık ve direngenlik göstermeleri beklenebilir mi onlardan? Ortadoğu'dan, Filistin'den, dünyanın ezilen diğer bölgelerinden yükselen çığlıkları duyabilirler mi? Coplanan, işkenceye maruz kalan öğrencilerin, kelepçelenip sürüklenen başörtülü kızların saflarında yer almaları beklenebilir mi? Ülkenin ve hatta dünyanın yarı açık bir cezaevine dönüştürüldüğünü anlatabilir misiniz onlara? F tipi cezaevlerini, varoşlardaki sıkıntıları, çocuğuna önlük alamadığı için canına kıyan babaları, tinercileri ne kadar gündeme getirebilirsiniz onların yanında? Üçgenin iç açılar toplamıyla yatıp kalkan bu çocuklar, bırakın direnmeyi ve muhalif bir tavır takınmayı, domatesin ve ayranın tadını bile unutmuş, kendi anne ve babalarına bile yabancılaştırılmıştır.
Sınavzede bu insanlar, makam ve mevki sahibi olduklarında, buralara kendi bilgi ve uğraşlarıyla geldiklerini söyleyecekledir, Çoğu, Allah sevgisinden ve korkusundan habersiz yaşayacaktır. Sınavlar, gerçek sınavın üstünü zamanla büsbütün örtecektir.
Halbuki ahiretteki "karne töreni"nden daha muhteşem, muazzam ve etkileyici bir sahne var mıdır? Kimsenin kimseye faydasının olmayacağı o günde artık, bütün seçenekler dünyada kalacak ve hiç kimseye "Aşağıdakilerden hangisidir?" diye sorulmayacaktır.