İsrail Başbakanı Ariel Şaron, geçtiğimiz hafta içerisinde resmî bir heyetle Rus makamlarıyla görüşmek üzere Moskova'ya gitti.
Şaron'un Moskova ziyareti Filistin meselesi ve bölgesel gelişmeler açısından dikkate değer bir gelişmeydi.
İsrail Başbakanı'nın Rusya Devlet Başkanı Vilademir Putin'le temaslarında ağırlıklı olarak şu ana başlıklar gündeme alındı.
1-Yol Haritası planının başarısızlıkla sonuçlanması ve İsrail'in uluslararası alanda gittikçe daha fazla inzivaya itilmesi.
2-Rusya'dan İsrail'e gelen Yahudilerin intifada nedeniyle tekrar Rusya'ya geri dönmeleri.
3-Yahudi sermayedarı Mikhail Khodorovsky'nin şirketlerine ait hisselere Rus yargısı tarafından el konulması.
4-Rusya'nın İran'ın nükleer programına verdiği destek ve İran'da yapımı sürdürülen nükleer santrallerin korunmasına yönelik olarak bu tesislere Rus yapımı S-300 füzelerinin yerleştirilmesi.
Yol Haritası:
Hatırlanacağı üzere Filistin'deki Aksa İntifadası'nı durdurmak amacıyla ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan "Yol Haritası" planı, Şaron liderliğindeki İsrail'in terörist politikaları yüzünden çıkmaza girdi.
İsrail'in razı olacağı bir Filistin yönetimi eliyle Filistinli direniş gruplarını etkisizleştirmeyi öngören Yol Haritası planı ile intifadanın durdurulması ve İsrail için yeni imtiyazlar ve tavizler alınması hedeflenmişti.
İsrail ve ABD'nin üzerinde görüş birliğine vardığı Mahmut Abbas yönetimiyle, Arafat'ı dışarıda bırakan yeni Filistin yönetim modelinin Filistinlileri iç çatışmalara sürüklemesi ve direnişin bu şekilde kırılması, İsrail ve ABD yönetimlerinin beklentileri arasındaydı. Fakat Filistinli direniş gruplarının Yol Haritası konusunda sergiledikleri akılcı politika, bu beklentiyi boşa çıkardı ve Siyonist rejimin direniş gruplarının liderlerine yönelik terör politikaları, Yol Haritası planını toprağa gömerken İsrail'i de uluslararası camiada inzivaya sürükledi.
AB ülkelerinde yaşayan halkın yüzde 60'ı tarafından dünya barışı için bir tehdit olarak görülen İsrail'in uluslararası alanda münzevi kalması bir yana, Siyonist rejim, kendi içinde de çıkmaza saplanmış görünüyor.
Önce hava kuvvetlerine bağlı pilotların, sonra da sırasıyla Genel Kurmay Başkanı'nın, İç İstihbarat "Şabak" Başkanı'nın ve Dışişleri Bakanı'nın Şaron'a yönelik itirazları, Siyonist yönetimi sarsmaya devam ediyor.
Uluslararası toplum tarafından Yol Haritası planının başarısızlığından sorumlu tutulan İsrail'in, BM nezdinde ABD vetosu desteğine sahip olduğu bir gerçekse de, planın hazırlayıcılarından olan ABD'nin BM'de kendi tasarısı üzerine veto kullanması, ABD açısından kabul edilebilir bir durum olarak gözükmemektedir.
Şaron, son Rusya ziyaretiyle Putin'i BM'ye İsrail'i kınar nitelikte bir öneri götürmemesi yönünde ikna etmeye çalıştı.
Rus Yahudilerinin İsrail'den Ayrılması:
Aksa İntifadası, Siyonist rejimin dünyadaki tüm Yahudileri İsrail'e taşımak yönündeki stratejik hedefini önemli ölçüde sekteye uğrattı. Dünyanın diğer bölgelerindeki Yahudiler, İntifada nedeniyle İsrail'de var olan emniyetsiz ortamdan ötürü İsrail'e gelmeyi tercih etmiyorlar.
Dışarıdan Yahudi göçünün durması bir yana, İsrail'e daha önce göç etmiş olan Yahudiler de güvenliğin sağlanamaması nedeniyle geldikleri ülkelere geri dönüyorlar. İsrail'den ayrılan Yahudilerin varlıklarını ve İsrail'deki servetlerini de geri götürdükleri düşünüldüğünde, bu durumun Siyonist rejimi hem ekonomik hem de toplumsal açılardan zora soktuğu söylenebilir.
Bu çerçevede Şaron, Putin'den intifada nedeniyle İsrail'i terk eden Rus Yahudilerinin Rusya'ya geri dönüşü konusunda engeller çıkarmasını ve Yahudilerin Rusya'ya dönüşlerini zorlaştırmasını istedi.
Mikhail Khodorovsky olayı
Dünya çapında büyük bir Yahudi sermayedar olan Mikhail Khodorovsky'nin şirketlerine ait hisselere Rus yargısı el koydu. Mikhail Khodorovsky dünyadaki Yahudi sermaye ağının en önemli kişilerinden biri durumunda ve Rus yargısının bu tutumu, uluslararası Yahudi lobisine büyük bir darbe vurdu. Şaron'un Rus yöneticilerden diğer bir isteği de Mikhail Khodorovsky'nin serbest bırakılması oldu.
Rusya-İran Nükleer İşbirliği
ABD'nin 11 Eylül sonrası Ortadoğu ülkelerine yönelik kitle imha silahları çerçevesinde başlattığı siyasî ve askerî saldırganlık, İsrail'i özellikle İran konusunda oldukça cesaretlendirdi.
İsrail, İran'ın İsrail'i vurabilecek menzile sahip Şahab füzeleri ürettiğini ve bu füzelerin nükleer başlık taşıma kabiliyetine sahip olduğunu söyleyerek, İran'ın inşasını sürdürdüğü nükleer reaktörlere karşı aleyhte bir uluslararası kampanya yürütüyor.
İran ise nükleer silahların önlenmesini öngören NPT Konvansiyonu'nu imzalamış olduğunu ve nükleer programını barışçı amaçlar doğrultusunda sürdürmekte kararlı olduğunu söylüyor.
İran, son olarak İngiliz, Alman ve Fransız dışişleri bakanlarının Tahran'da gerçekleştirdikleri zirvede, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın ek protokolünü imzalamayı prensipte kabul ettiğini açıklayarak, ABD ve İsrail'in nükleer silah bahanesiyle kendisine yönelik başlattığı uluslararası komployu şimdilik etkisizleştirmiş bulunuyor.
Şaron Putin'le görüşmesinde, İran'a nükleer programında yardım etmekte olan Rusya'yı bu yardımdan vazgeçirmeye çalıştı. Rus yönetimi, İran'ın nükleer programının NPT Konvansiyonu çerçevesinde ve BM Atom Enerjisi Ajansı'nın gözetiminde olduğunu ve tamamen barışçı amaçlar taşıdığını söyleyerek, daha önce de ABD ve İsrail yetkililerinin baskılarına boyun eğmeyeceğini ortaya koymuştu.
İsrail, şu an gerek içeride ve gerekse dışarıda tarihinin en büyük ve en derin çıkmazıyla karşı karşıya bulunuyor. Siyonist rejimin Şaron'la birlikte izlediği "demir yumruk" politikası, İsrail'i gittikçe derinleşen bir çıkmazın içine sürüklüyor. Irkçı Siyonist rejim, Filistin'de ördüğü duvarla aslında kendini dünyadan yalıtıyor.