22 Haziran 1996 tarihinde İDKAM'da "Arap Dünyasından Türkiye Nasıl Görünüyor?" konulu bir program düzenlendi. Programa konuşmacı olarak Yusuf Aydın ve İslam Özkan katıldı.
İlk konuşmacı Yusuf Aydın Arap dünyasının İsrail'le olan antlaşma bağlamında Türkiye'ye bakış açısının iki başlık altında özetlenebileceğini, bunun da son İsrail-Türkiye antlaşmasından sonra Arap ülkelerinin bakış açısı ve bölgedeki İslami hareketlerin Türkiye İsrail antlaşmasına yaklaşımları olarak belirlenebileceğini ifade ederek konuşmasına başladı. Bunun yanında Araplar'ın Türkiye'ye bakışıyla ilgili olarak Refah Patisi'nin Ortadoğu gündeminde birinci sırayı tuttuğunu belirtti.
Türkiye-İsrail antlaşmasının bölgede hem devlet hem de halk düzeyinde büyük tepkilere yol açtığını belirten Aydın, Türkiye'nin bu tavrının her hangi bir meşru yönü olmadığını ama görüşmelerde "Araplar'ın İsrail karşısında tutunamayıp barış antlaşmaları imzalamaları Türkiye'yi böyle bir antlaşmaya cesaretlendiriyor mu?" şeklinde yöneltilen soruya Arap dünyasındaki müslümanlar tarafından olumlu cevaplar verildiğini ve Arap rejimlerinin Türkiye'nin İsrail'le ilgili olarak yapıp etmelerinin Türkiye'ye meşrulaştırıcı bir koz sağladığını söylediklerini ifade etti.
Türkiye'deki siyasal yapının bir parçası olarak Refah Partisi'nin Arap basın ve medyasında ilgiyle takip edildiğini ve insanların RP'den beklentileri olduğunu belirten Aydın, bu beklentilerin RP'yle kendisini özdeşleştiren kesimin beklentileri, Arap milliyetçilerinin beklentileri, Türkiye'yi ve RP'yi tanımaya çalışan grubun beklentileri olarak kategorize edilebileceğini, bu beklentilerin de RP iktidara geldiğinde TC-İsrail anılaşmasını iptal edeceği beklentisi üzerinde odaklaştığını belirtti.
RP dışındaki İslami oluşumların da farkında olan bölgedeki İslami hareketlerin, Türkiye'deki bu oluşumların RP'ye eleştirel yaklaşımlarının itikadı ya da siyasi tavırlardan hangisine oturduğunun sorulduğunu belirten Aydın, kendilerinin ise bu soruya bu tutumlarının hem itikadi hem de siyasi boyutu olduğu şeklinde cevap verdiğini belirtti. HAMAS ve İslami Cihad gibi hareketlerin ise bu konuda daha soğukkanlı bir tutum içinde olduklarını, RP'den hiç bir önemli beklentileri olmadığını ifade ettiklerini, bu hareketler tarafından RP'nin İslami hareket olarak tanımlanmadığını, sadece siyasal bir parti olarak görüldüğünü, bu yüzden de RP'den beklentilerinin hiç bir zaman İslami hareketlerden beklentileri gibi olmayacağını belirttiklerini ifade etti.
İslam Özkan ise konuşmasında Türkiye dışındaki devlet ve İslami hareketlerin Türkiye ve RP hakkındaki değerlendirmelerinin Türkiyeli müslümanlar açısından bağlayıcı olmaması gerektiğini bunun iki nedeni olduğunu, birincisinin; müslümanların yaşadıkları coğrafyayı en iyi kendilerinin bileceğini, ikincisinin de; Türkiye dışındaki İslami yapıların Türkiye içerisinde cereyan eden olaylara dışarıdan bakmalarının bir sonucu olarak reel politiği göz önünde bulunduran değerlendirmeler yaptıklarını belirtti. İsrail ve Amerika tarafından kuşatılmış İslami hareketlerin bu çemberi yarmaya teşebbüs eden ya da bu iddiada olan, hiç olmazsa en azından bu emperyalist ittifakı rahatsız edecek her hareketle ittifaka girdiğini, bu yüzden de Refah Partisi'ni kendilerine yakın görmelerinin doğal olduğunu belirtti. Özkan, Türkiyeli müslümanların bu tür değerlendirmelerin özel şartlarda gerçekleştiğini kavraması gerektiğini ve bunun doğal bir sonucu olarak da ıslah edici tavırların hiç bir zaman yitirilmemesinin gerekliliğine işaret etti. Özellikle bölgede çeşitli İslami yapıların Türkiye İslami uyanışı ile ilgili değerlendirmelerini aktaran Özkan, RP'nin ayrı RP dışındaki müslümanların ayrı yerleri olduğunu ve bu iki ayrı çizginin birbirinin yerini tutmayacağının bu İslami hareketlerce ifade edildiğini belirtti. Özkan, bu İslami hareketlerden iki çizginin de ayrı ayrı misyonları olduğunu, RP'nin belirli bir süreç içerisinde rolünü oynayacağını. RP'nin rolü sona erdikten sonra ise İslami hareket çizgisinin RP'nin yerini alacağına inanıldığını söyledi. Özkan, RP'nin Arap dünyasında beğenilen en olumlu yönünün Cezayir'deki müslümanların düştüğü şiddet kısır döngüsüne düşmemek için özel çaba sarf etmesi olduğuna, İslami hareketlerin faaliyet gösterdikleri ülkelerde Cezayir sendromuna düşülmeme konusunda azami gayret sarfetti ve bu gayret içinde olan hareketlerin icraatlarının olumluluk olarak nitelendiğini belirtti.
Konuşmasına son İsrail saldırısı sonrası Lübnan'daki izlenimlerini aktararak devam eden Özkan, bu son saldırıdan en karlı çıkan ülke ve hareketlerin başta Suriye ve Lübnan olmak üzere Hizbullah ve İran olduğunu belirtti. Özellikle de Amerika'nın kuşatmaya çalıştığı İran'ın ABD'nin bu gayretlerini boşa çıkartır şekilde Fransa'yla Lübnan'da bir çözüm için ilişkiye girerek ABD tekelini kırdığını ve bu kuşatmayı yardığını belirtti. İsrail'in ise son saldırılarla kendi şanlarını barış görüşmelerinde Suriye ve Lübnan'a dayatmak istediğini fakat bunda başarısız olduğunuzu yüzden de Suriye ve Lübnan'ın bu işten en karlı çıkan iki ülke olduğunu belirtti.
Hizbullah'ın ise bölgeyi tamamen kontrolü altına aldığını (Güney Lübnan halkını her yönüyle kuşattığını) ve Hizbullah'ın halkla içi içe olduğunu belirten Özkan, Yetimler ve Şehitler Müessesesi, yıkılan binalar için kurulan Cihadü'l-Bina Kurumu, okullar, hastaneler ve kreşlerle halkın her tür ihtiyacının karşılandığını, mücadele eden halkın hiç bir zaman mağdur edilmediğini ifade etti. Özellikle İsrail'in son saldırısı sırasında yakalanan İsrail işbirlikçisi ajanlara değinirken, tuvalette cep telefonuyla İsrail'e bilgi sızdıran oğlundan şüphelenen babanın onu Hizbullah'a şikayet ettiğini örnek vererek Hizbullah'ın Lübnan'daki siyonist ajanlarını tek tek ortaya çıkarmasının onun gücünü ispatladığını belirtti. Güney Lübnan'da şu anda bir imar faaliyeti olduğunu anlatan konuşmacı, Güney Lübnan halkının toprağına çok bağlı olduğunu bunun da Hizbullah'ı motive ettiğini ve cesaretlendirdiğini, Güney Lübnan'daki İslami hareketin tüm gücünü halktan aldığını artık halkın Hizbullah, Hizbullah'ın da halk haline geldiğini ifade ederek konuşmasını bitirdi.