Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Ak Parti'nin 3 Kasım seçimlerinde, meclisin üçte ikisi gibi büyük bir bölümünü elde ederek tek başına iktidar olması, İslam ve Arap aleminde geniş yankılar uyandırdı.
Bu önemli siyasi gelişmenin uluslararası alanda olduğu kadar Arap Dünyası'nda da çeşitli yansımaları şüphesiz olacaktır. Genelde Müslümanlar özelde de Araplar, belli bazı hassasiyetleri olan bir partinin Türkiye'de iktidara gelmesini olumlu, hatta sevinçle karşıladılar. Olayı öylesine abartanlar vardı ki bunlardan Türkiye uzmanı, Arap araştırmacı-yazar Muhammed Nureddin, klasik siyasi partilerin sadece meclisten değil aynı zamanda siyasi arenadan da silinmesini 'soykırım' olarak tanımladı.
Bir başka Arap araştırmacı-yazar Fehmi Huveydi, 12 Kasım günü el-Ahram Gazetesi'nde çıkan yorumunda, olaya farklı perspektiften bakarak, görünen tablonun büyük bir kısmının yüzeysel olduğunu, bazı parti liderleri ve Genelkurmay Başkanı'ndan gelen hassas diplomatik demeçlerin, açığa çıkmamış bir bunalımı saklı tuttuğunu söyledi ve Ankara'da krizin kaçınılmaz olduğu öngörüsünde bulundu. Ancak bu krizin ne zaman ortaya çıkacağının bilinemeyeceğini belirtti.
Birleşik Arap Emirlikleri'nde çıkan el-Haliye Gazetesi'nde yayınlanan bir yorumda ise, İslami hassasiyetleri olan bir partinin galip gelmesine sevinilse de, Türkiye'nin bir gecede değişmeyeceğine işaret ediliyordu. AKP'nin, kendisine kara çalanları memnun etmek, hükümet olmak için ordudan izin almak, 1997 Erbakan hükümetinin yaptığı gibi kendisinin de devre dışı bırakılmasını önlemek için elinden geleni yaptığını belirten gazete, Erdoğan'ın, iç düşmanlarını, AB ve IMF'yi teskin ederken, ABD ve Batı'nın yakın müttefiki olan ve İsrail'le de aynı derecede yakın işbirliği içindeki bir ülkede İslamcı bir partinin iktidara gelmesinde korkulacak bir şey olmadığı mesajını verdiğini yazıyor.
Ak Parti'nin Türkiye'de iktidara gelmesiyle Arap Dünyası'nda çeşitli konular alabildiğine tartışılmaya başlandı. Bunlardan en çarpıcı olanı İslam ve demokrasi etrafında dönen tartışmalardı. Ak Parti Türkiyesi'nin İsrail işgal devletiyle ilişkisinin nasıl olacağı, Türkiye'nin Müslüman halklara yönelik ABD saldırganlığına karşı tavrının ne olacağı, AB sürecinin hangi mecralara kayacağı ve Türkiye-Arap/İslam ülkeleri ilişkilerinin geleceği gibi hayati konular bugünlerde Arap kamuoyunu hayli meşgul etmektedir.
en-Nahar Gazetesi yazarlarından Cihad ez-Zeyn, Türkiye'deki gelişmelerin Müslüman dünya açısından büyük sonuçlar doğurabileceğini belirterek: "Batı Avrupa siyasetine uzun yıllar hükmeden Hristiyan demokrat partiler gibi dünya, iktidardaki ilk 'Müslüman demokrat' bir partinin doğuşuna tanıklık ediyor olabilir. Ak Parti'nin zaferi, Müslüman dünyada bu yeni akımın başlangıcının ilk 'manifestosu' olabilir. Dini kültürü, demokrasi kültürüyle birleştirmekle kalmayıp, bütün bir sistemi bu uzlaşmanın dengeleyici ve kapsayıcı doğasıyla güçlendiren, böylece Müslüman bir ülkede demokrasi açısından yıkıcı olabilecek kimlik korkularına yol açmaksızın, siyasi modernleşmeyi sağlayabilecek radikal olmayan bir akım bu. Bu anlamda, Türkiye tarzı din karşıtı laiklik anlayışını. Batı tarzı dini koruyan bir laiklik anlayışına dönüştürerek, gerçekten de Müslüman dünyanın geri kalan kısmı için bir örnek olabilir" değerlendirmesinde bulunuyor.
eş-Şarku'l-Evsat Gazetesi yazarlarından Lübnanlı aydın Besim ec-Cisr bu konudaki görüşlerini sorular yönelterek ifade ediyor:
"Türkiye'deki bu yeni siyasi deneyim, 'İslami demokratik' yönetim için bir model olabilir mi?
'İslami demokratik' yönetim, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine kabulünü kolaylaştıracak mı yoksa kapıları nihai olarak yüzüne mi kapatacak?
İslamcı hükümet, demokrasi ile demokrasi üzerindeki asker kontrolü, laiklik ile halkın İslami duyguları, AB'nin üyeliğe kabulü için koyduğu şartlar ve 'terör'le savaşında ABD'yle İşbirliğinin açacağı sorunlar ile evrensel İslami uyanıştan etkilenmiş Türk halkının hisleri arasında nasıl bir uyum sağlayabilir? Türkiye'de Ak Parti'nin başarılı olması İslam ile demokrasinin uzlaşması için tarihi bir fırsat olabilir."
Arap/İslam aleminde Ak Parti'nin iktidara gelmesiyle en çok konuşulan ve merak edilen konulardan biri de, Türkiye-İsrail ilişkileri etrafında odaklanıyor. İşgalci 'Siyonist Varlık'ın (Arap basınında İsrail, bu kavramla adlandırılmakta), Türk ordusuna güvendiği için olsa gerek, iktidara Ak Parti'nin gelmesinden o kadar da endişelenmediği gözlemlendi.
Bu bağlamda, Türkiye ile 'Siyonist Varlık' arasında iyi ilişkiler ve stratejik ortaklık büyük bir olasılıkla devam edecektir. Bir çok önemli bölgesel anlaşmazlık ve küresel sorunlar konusunda, bu arada 'terör'le savaş dahil olmak üzere, İşgalci İsrail-Türkiye işbirliği büyük ihtimalle sürecektir.
Seçimlerden büyük bir zaferle çıkan Ak Parti'nin büyük bir ihtimalle, Türkiye'nin dış politikasını değiştirme riskine girmeyeceği, zaten dış politikaların dünyanın her yerinde sadece hükümetçe değil, 'devlet' tarafından belirlendiği, ancak iktidara gelen partilerin, dış politikaya yeni bir biçim verebileceği şeklindeki tespitlerden yola çıkarak bazı Arap yorumcular; "Ankara'nın Siyonist işgal devletiyle ilişkileri değişmese de en azından Türk yöneticiler, eskiden olduğu gibi bu ilişkiyle gurur duymayı bırakabilirler" görüşünde birleşiyorlar.
Bu ve benzeri yaklaşımlar açıkça gösteriyor ki Arap kamuoyu, Türkiye-Siyonist İsrail ilişkilerinin bu yeni dönemde eskiye nazaran, biraz daha Müslümanların ve mazlum Filistin halkının lehine işleyebileceği konusunda ümitvarlar.
Arap basınında, Ak Parti'li bir Türkiye'min Avrupa Birliği'ne kabul edilip edilmeyeceği ve Ak Parti'nin AB sürecine ne ölçüde ivme kazandırabileceği, tartışılan bir diğer konu.
Erdoğan liderliğindeki Ak Parti'nin ve diğer sosyalist, liberal, muhafazakar ve İslamcı partilerin, Orta Asya'da bir Türk imparatorluğu kurma veya Türkiye'nin liderliğinde Ortak İslam Pazarı oluşturma hayallerini bir tarafa bırakarak, hep beraber Türkiye'nin AB'ye üyeliğini ısrarla istediklerini vurgulayan yorumlarda, Türkiye'nin AB'ye kabulünün çok güç olduğu belirtiliyor.
Bu bağlamda AB için bir anayasa taslağı hazırlayan konvansiyonun başkanlığını yapan Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard D'Estaing'in, bu ayın başlarında yaptığı açıklamaya vurgu yapılıyor. D'Estaing'in, "Türkiye'nin büyük çoğunluğu Müslüman ve başkenti Ankara Asya kıtasında. AB'ye alınması birliğin sonu olur" ifadesi üzerinde duruluyor.
Araplar, Türkiye'nin AB'ye girmesini, Müslüman bir ülke olma, yeterince demokratikleşememe, İnsan hakları ve Kürt sorunu gibi çeşitli nedenlerden dolayı zor bir olasılık olarak görseler bile, bunu en az Türkiye halkı kadar arzulamaktadırlar. Çünkü Türkiye'nin AB'ye girmesi, Arapların AB'ye komşu olması demek. Bu da Batı'nın Ortadoğu ile daha yakından ilgilenmesini zorunlu kılacak ve belki de ABD'nin ve Siyonist İsrail'in, Ortadoğu halklarına yönelik saldırgan politikalarına karşı bir denge unsuru olabilecektir. Ayrıca Arap ülkelerinin, ekonomik açıdan gelişmesine ve despot Arap rejimlerinin bir nebze demokratikleşmesine katkı sağlayabilecektir.
Arap gazete ve tv'lerinde genelde ortaya konan yorumlara göre, ABD, Ortadoğu halklarına yönelik saldırgan politikalarını, AB üyesi bir Türkiye üzerinden bugünkü kadar rahat gerçekleştiremeyecektir. Siyonist İsrail, işgal ve cinayetlerine rağmen Türkiye'den koşulsuz destek alamayacak ve iş birliği geliştiremeyecektir, Türkiye'nin, Siyonist İsrail'le ilişkilerini belirleyecek asgari kriterleri olacaktır. Bu kriterler, genelde AB'nin dış politikalarıyla şekillenecek ve insan hakları, demokrasi gibi batılı değerlerin ağırlığı hissedilecektir. Siyonist İsrail'in işlediği savaş ve insanlık suçları, Türkiye İsrail ilişkisinde belirleyici bir etken olabilecektir.
İslami bazı duyarlılıkları kısmi de olsa taşıyan ve Arap alemini dost ve kardeş gören Ak Parti yönetimindeki bir Türkiye, Batı'yla İslam dünyası arasında bir köprü görevi de görebilir. İslam dünyasının sorunlarını, düşüncelerini ve hassasiyetlerini Batı nezdinde dillendirebilir.
Bu görüşlerin aksini savunanlar da yok değil, en-Nahar yazarlarından Cihad ez-Zeyn, Türkiye'deki siyasi değişimin, ABD'nin Irak'a başlatmak istediği haksız savaşın hızını kesmeyeceğini, Türkiye'nin bu savaştaki rolünün 'Müslüman kisvesiyle' güçlendirilebileceğini söylüyor. eş-Şarku'l-Evsat Gazetesi'nden Adnan Hüseyin: "Washington, Ankara'da ılımlı İslamcıların iktidara gelmesi halinde bölgeyle ve 'teröre' karşı savaşla ilgili özel gündemini daha kolay yürütebileceğini düşünüyor" diyerek, belki de bundan dolayı, Washington'un AKP'nin seçimlere katılmaması yönünde çıkacak bir yargı kararının sonuçlarına ilişkin Ankara'ya uyarı yönelttiğini söylüyor. 12 Kasım günü el-Ahram Gazetesi'nde yayınlanan yazısında Fehmi Huveydi; "Washington'u Ankara'ya uyarı mesajı göndermeye iten nedenler en ince ayrıntılarına kadar bilinmemekte. Gerçi bu nedenlerin, Washington'un İslam'a değil, 'teröre' karşı olduğu görünümünü vermek ve klasik partilerin başarısızlıkları sonrası, istikrarsızlığın sürmesi ihtimalinden Türkiye'yi uzak tutmak olduğu belli. ABD'yi ilgilendiren, Irak'a karşı askeri bir harekat yapılacağı bir zamanda, Türkiye sahnesinin istikrara kavuşmasıdır. Tabiatıyla ABD, Ak Parti liderlerinin ılımlılığı, Türkiye'deki siyasi oyunun kurallarına bağlılığı ve İslami eğilime sahip cemaatlerin süregiden görüntülerinden farklı bir modeli temsil ettiği noktasında tatmin olmasaydı Ak Parti'ye olumlu bakmazdı" şeklinde tespitlerde bulunuyor.
Türkiye askeri güçlerinin, yeni iş başına gelen hükümeti şahin gibi gözlediğini ve ülkenin laik ve çağdaş imajından en ufak bir sapma gördüğünde saldırıya geçeceğini düşünen bazı Arap yorumcular, ABD'nin uyarı ve baskısıyla Türk ordusunun, Ak Parti'nin Türk siyasetine entegre olması için bir şans vermeye hazır olduğunu savunuyorlar. el-Ahram'da yazan Fehmi Huveydi bu konuda şu görüşlere yer veriyor:
"Ordu sergileyeceği tutum itibariyle zor durumda, Laik partilerin uğradığı yenilgiyi ve Atatürk projesinin tümden iflas ettiğini ilan eden çöküşü görüyor. Korkunç derecede halk desteğini alan güçlü bir hükümetle karşı karşıya. Bu durum o alışılageldik 'tavsiyelerde' bulunamayacağının göstergesi. Daha önce dört kez olduğu gibi askeri darbeye girişmesi zor. Buradaki zorluk sadece Ak Parti'nin halk desteğini arkalaması ve çoğunluğu almasında değil, ülkeyi kuşatan uluslararası şartların değişmesinde. Özellikle de Türkiye'nin şiddetle üye olmayı istediği AB'nin tutumundaki değişiklikte saklı. Avrupa devletlerinin Türkiye'yi insan hakları sicili sebebiyle üyeliğe hazır görmediği biliniyor. Bu bağlamda Washington'un seçimden önce Ak Parti'nin, seçimlere katılımını engelleyici yargı kararının çıkmasının sonuçlarına ilişkin Ankara'ya yaptığı uyarıyı görmezden gelemez.
Bu arka planı, Genelkurmay Başkanı'nın oyunu kullandıktan hemen sonra Washington'a yaptığı ziyareti de değerlendirmeye aldığımızda ve verileri yan yana koyduğumuzda, İslami eğilime sahip güçlü bir hükümetin iktidara gelmesinden hoşnut olmayan askerlerin karşı karşıya kaldığı trajedinin boyutunu idrak etmek zor olmasa gerek."
Arap kamuoyunda, Ak Parti'nin seçim başarısı ve yeni hükümetin oluşturulması ardından Arap devletlerinin, Türkiye'ye bakışını değiştirmesi ve bütün alanlarda Ankara ile ilişkileri iyileştirmeye çalışması umuluyor. Başarısız Arap diplomasisinin, Türkiye'yi Siyonist İbrani devletinin kucağına attığı, böylece haklı davalarında Türkiye gibi büyük bir İslam ülkesinin desteğinden mahrum kaldığı belirtiliyor.
İslami hassasiyetleri olan bir partinin, Türkiye'de iktidara gelmesinin, gelişmeleri Müslümanlar ve Araplar lehine çevirecek radikal bir dönüm noktası olmadığının bilincinde olan Arap basını; Arap devletlerini, Türkiye'yle olumlu ilişkiler geliştirmeye yönelik cesur adımlar atmaya çağırarak, Türkiye'nin kendisini ABD ve İsrail'in kucağına attığından yakınmanın yeterli olmadığını ve Türkiye'nin düşmana yönelmesini engellemek gerektiğini vurguluyorlar. Bu konuda Abdullah Gül'ün açıklaması onları cesaretlendiriyor. Gül, Beyrut'ta çıkan el-Müstakbel Gazetesi'ne yaptığı açıklamada; 'İktidardaki önceliklerinden birinin, Türkiye'nin Arap ve İslam dünyasıyla, özelliklede Suriye, Irak ve İran'la ilişkilerini geliştirmek olduğunu' söylemiş ayrıca partilerinin, Irak'a yönelik bir ABD harekatına muhalefetini; "Böyle bir harekat, Türkiye ile bölgedeki bütün ülkeler için büyük sorunlar yaratacak ve sadece İsrail'in amaçlarına hizmet edecektir" demişti.
Öyle görünüyor ki Arap devletleri Ak Parti iktidarıyla birlikte Türkiye'nin AB sürecindeki muhtemel ilerlemesini, genellikle ABD-İsrail ekseninden bir miktar uzaklaşması ve ordunun siyasetten el çektirilmesi imkanı olarak değerlendiriyorlar.