22 Eylül 1984 tarihli ve 18523 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanıp yürürlüğe giren "Temel Kanunlarda Çalışmalar Yapmak Üzere Kurulacak Komisyonların Kuruluş ve Çalışma Usullerine İlişkin Yönetmelik" hükümlerine uygun olarak, Ord. Prf. Dr. Sulhi Dönmezer başkanlığında teşkil eden komisyonun hazırladığı 1989 Türk Ceza Kanunu Öntasarısı Adalet Bakanlığı'na sunulmuştur.
Toplum halinde yaşamanın tabii sonucu olarak yaratılıştan itibaren suç ve ceza kavramları ortaya çıkmıştır. Toplum düzenini bozan eylemler suç olarak nitelendirilmiş ve ceza yaptırımları ile toplum düzeni korunmaya çalışılmıştır. Tarihin akışı içinde suç ve ceza kavramları değişikliklere uğramıştır. Suçun ne olduğu her dönemde tartışılmış ve cezalandırılmaktaki amaç da değişik şekillerde düzenlenmiştir. Ceza kanunlarındaki suçların belirlenmesi ve özellikle cezalandırılmada güdülen amaç o ceza kanununun temelindeki felsefeyi yansıtır. Temeldeki bu anlayış şüphesiz kanunun yapıldığı dönemin izlerini taşır. Eskiden Roma'da mal aleyhine işlenen suçlar çok olduğundan cezalar ağırdı. Bugün yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu'nun 1889 İtalyan Ceza Kanunundan alınmıştır. Demek oluyor ki Ceza Kanunu, 19. yüzyıl anlayışını taşımaktadır. Bazı değişiklikler yapılmış ise de daha da tutarsız bir yapıya bürünmüş bulunmaktadır. Elbette insanın ve toplumun bünyesine uygun bir ceza kanunu yapılmalıdır. Bu bakımdan ceza kanunu gibi kalıcı ve toplumda iktidar fert ilişkileri yönünden hayali bir önem arzeden bir kanunun ülkenin kendine has çizgilerinin netleştiği bir dönemde düzenlenmesi gerekirdi. Bir yandan ara rejim tartışmaları yapılmakta, bir yandan da bir geçiş dönemi yaşandığı belirtilmekte, öte yandan kalıcı olması istenen ceza kanunu yapılmaktadır. Böyle bir zamanda bu tasarının bakanlığa sunulması zamanlama hatasıdır. Kalıcı bir kanundan ziyade geçiş dönemlerinin kanunu olarak şaibe taşımaktadır. Bu nedenle Türk Ceza Kanunu'nun yenilenmesi aceleye getirilmemelidir.
Bu tasarı, insanımızın ve toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade tepki yasası olarak hazırlandığı imajı vermektedir. Özelikle, 1982 Anayasası'nın yürürlükte bulunduğu dönemde uluslararası sözleşmelere ve bildirgelere uygun bir ceza tasarısından bahsetmek mümkün değildir. Anayasa'nın dar hükümlerini yorumla aşmak yerine, ona tâbi olmayı gönüllü olarak kabul etmiş bir komisyondan temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, çağdaş bir kanun tasarısı olmasını beklememeliyiz.
Anayasalarda hürriyetlerin çerçevesi çizilmekte, bu hürriyetlerin kullanılabilir hale gelmesi kanunlarla ve diğer hukuk kuralları ile gerçekleşmektedir. Fert-devlet dengesini ve oranlılık ilkesini gözden kaçırmadan hürriyet lehine yorum yapılarak ceza düzenlemesi yapılması gerekir. Bu tasarı bu yönden de nakısdır. Bu arada elbette işkence gibi suçlara da müeyyideler getirilmiş olması olumlu gelişmelerdir.
Elbette bu yasayı çıkartabilmek için, içine insan haklarını güvence altına alan hükümler de konacaktır. Ölüm cezasının kaldırılması, işkencecilere verilecek cezaların artırılması gibi. Ancak bütün bunlara rağmen 1982 Anayasası'nın olumsuz hükümlerinin izleri bu Ceza Kanunu'nda kalacağı gibi ara rejim tartışmalarını da silemeyecektir. İnsanın fıtratına uygun kanunlar yapılmadığı müddetçe insanımızın ve toplumumuzun problemlerini çözmemiz mümkün değildir. Siyasiler bu konuda samimi iseler TCK'nın bütün hükümlerini gözden geçirerek insanın fıtratına uygun, toplumumuzun kültür ve yaşantısını öne alan hükümler konularak toplumun uyacağı kanun yapılmalıdır.