Müminlerin hayat kitabı olan Kur'an-ı Kerim üzerinde yüzyıllardan beridir çok çeşitli araştırmalar, analizler ve buna bağlı olarak da tartışma ve polemikler yapılagelmiştir. Kitabımız hususunda günümüzde yaşanan birçok tartışmayı İslam tarihinde rahatlıkla bulabilmemiz mümkündür. Her ekol ve düşünce akiminin kendine geçmişten dayanaklar bulup tezlerini delillendirmesi imkan dahilindedir. İslam tarihi boyunca ortaya çıkan her ekol, mezhep ve düşünce kendisini teorik mânada Kur'an'la irtibatlandırmak ihtiyacını duymuştur. Fakat bu irtibat, ön yargılardan arınılarak, hayatlarını belirleyecek bir kitap olan Kur'an'a, tarihsel süreç içinde oluşagelmiş kendi doğrularını onaylattırmak şeklinde gerçekleşmiş ve Kur'an'la, Allah'ın istediği şekilde irtibatın kurulabilmesi gerçekleşememiştir. Kur'an'a yaklaşımda yaşanılan bu zaaflar, İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerinde sağlıklı yaklaşımlarla kırılmaya çalışılsa da sağlam ve belirgin bir hat oluşturulamamıştır.
Açıklanmış bir halde, kolaylaştırılarak, düşünmemiz ve akletmemiz için hayata doğrudan müdahaleyi ifade eden, müminlere kılavuz, kafirlerin kalplerindeki hastalıkları arttırıcı olarak gönderilen Kitapla aramıza bazen O'nu "bizden daha iyi anlayan" alimler, bazen de O'ndan direkt olarak yararlanamayacağımızı belirten tezler sokularak Kitapla irtibatımız zayıflatılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, genel olarak hiçbir ekol, kendini kitaptan bağımsız ifade etme girişiminde bulunmamıştır. Bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyada da Kur'an'a yaklaşımda çok çeşitli zaafiyetler yaşanmaktadır. Bir zamanlar Kur'an vurgusu yapan müslümanlara karşı yöneltilen yoğun eleştiriler, Kur'an'ı anlayamayacağımız ve Kur'an'ı anlama olgusunun imtiyazlı bir sınıf haline getirilen "alim"lerin aktarımıyla olabileceği noktasında odaklanıyordu. Bu eleştirilere rağmen, Kur'an'ın anlaşılması gereği yönünde yapılan güçlü vurgular, zamanla kitlelerde inkar edilemeyecek bir etki bıraktı. Bu etki, artık çok çeşitli cemaatlerin kendilerini Kur'an'a nispet etmeye sevk edici bir işlev görmüştür. Kur'an'a ilginin bu derece artması şüphesiz sevindirici bir gelişmedir. Fakat geleneksel kesimde yerleşmeye yüz tutan Kur'an'ın anlaşılması söylemi, içerik itibariyle niteliksel bir sıçramaya zemin oluşturamamıştır. Diğer tarafta ise, kitlelerin Kur'an'la doğru irtibatını belirten ve hızla yaygınlaşan "Kur'an İslamı" terkibi, kavramsal düzeyde onaylanacak doğrular barındırmakla beraber, egemen sistemin manipülasyonuna da açık bir kapı bırakmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak, dergimizin 73. sayısında yer alan "Kur'an'la Arınma ve İslami Diriliş Süreci" başlıklı makale, önemli tespitler içermektedir: "Sisteme karşı olmaktan çıkartılıp, devletin çıkarları doğrultusunda nasıl kullanılacağıyla ilgili bir divan oluşturuldu. Ve bundan sonra Kur'anî nasslardan kalkılarak muharref geleneğin bid'at ve hurafeleri aşağılayıcı bir üslupla eleştirilirken; laik, ulusçu, vatana, devletçi tezler "Kur'an İslamı" terkibiyle rasyonalize edilip, Kur'an'ın bildirdiği değerlermiş gibi gösterilmeye çalışıldı. "Kur'an İslami" artık düzen tarafından benimsendi ve her türlü İslami gelişme karşısında medyatik bir saldırı aracı haline getirildi. Samiri kılıklı ilahiyatçıların, Kur'an bilgisinin imkanlarıyla şekillenen ve uluslararası egemen sermayenin ve emperyalistlerin Türkiye taşeronluğunu yapan Lions ve Rotary kulüpleriyle Anadolu halkına taşınan bu söylem, insanları Kur'an'la aldatmaya başladı. Ancak bu saptırılmış çizginin İslami duyarlılık taşıyan camialar arasında değil de, modern yaşamı benimsemiş laik kesimler arasında yaygınlık kazanabilmesi bozguncu etkisini sınırlandırmaktadır."
Kur'an meallerinin, en çok satan kitaplar arasında yer aldığı ve her geçen gün Kur'an'la ilgili bir çok kitabın yayımlandığı bir ortamda, bu kitapları görmezden gelmemiz mümkün değildir. Kur'an çerçevesinde düşünen ve hareket eden müslümanların, bu kitaplar üzerine titizlikle eğilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu çerçevede, Pınar Yayınevi'nin son olarak yayımladığı kitaplar arasında yer alan "Kur'an'ı Anlamak Farzdır" isimli eseri, kısaca değerlendirmeyi uygun gördük.
Abdullah Yıldız ve Şemsettin Özdemir'in ortak çalışması olan kitap, müslümanlar tarafından ilke edinilerek pratiğe aktarıldığı taktirde, yol gösterici bir mantık üzerine kurulmuş: "Müslümanlar için Kur'an, tartışmasız "mihenk taşı"dır. Öyleyse Müslümanların düşünce yapısı, dünya görüşü ve davranış biçiminin mihverini Kur'an oluşturmalıdır. İslami bilgi veya kültür adına ona ulaşan ne varsa, hepsini tek tek "Kur'an süzgeci"nden geçirmeli; hakkı batıldan, sahih olanı hurafeden, doğruyu eğriden, uydurma ve yalanlardan ayırmalıdır" (s. 61). Kitapta, Kur'an'ın anlaşılmaz ya da ancak uzmanların anlayabileceği türden bir metin olduğu inancını savunanlara karşı da Kur'an'ın ayetleri ışığında bu tezin yanlışlığı ortaya konulmakta. 'Kur'an'ı Anlamak Farzdır' isimli kitap, Kur'an-ı Kerimin apaçık mesajını insanlara ulaştırma gayretini çağlar boyu sürdürme ve bunun şahidliğini yapma azmindeki kutlu Müslümanların "Yeniden Kur'an'a Dönme" çabalarına bir katkı niteliğinde de anlaşılmalıdır.
Kitap, Kur'an hakkında genel bir bilgilenme sağlayıcı nitelikte. Fakat bu genel bilgilendirmenin yanında, temel bazı eksiklikler de göze çarpmıyor değil. Kur'an'la ilgili yazılmış olan bir kitapta, elbetteki Kitab-ı Kerim'in kendisini dinlemek ve bunu gerçekleştirebilmek için de ayetlere başvurmak kaçınılmazdır. Ancak, bu tür çalışmalarda genel olarak göze batan yaklaşım tarzı, çalışmanın neredeyse yarısının ayet mealleriyle tamamlanmış olmasıdır. Bu durum, belki bir gereklilikten kaynaklanıyor olsa da, biraz daha seçici davranmakla bu problemin üstesinden gelmek mümkün olabilirdi.
Bunun yanında, yine bu tür kitapların temel zaaflarından biri olan mesajı güncelleştirememe, ne yazık ki bu kitapta da dikkatimizi çekiyor. Oysa Kur'an'a baktığımızda daha ilk ayetlerinde toplumun problemlerine ilişkin ve onları direkt ilgilendiren konular dile getirilerek dikkatler mesaja çekilmektedir. Birçok önemli konuya değinilmesine rağmen, bunların toplumumuzda karşılığına atıflar yapılmaması olayı soyutlaştırmaktadır.
Ayrıca muhkem-mütaşabih konusunda da, bu konuda genel olarak düşülen hataya, çok açık olarak göze çarpmasa da bu kitapta da düşüldüğünü gözlemlemek mümkündür. Genelde mecaz ile karıştırılan ve Kur'an'da mânâsının bilinmediği değil, tevilinin sadece Allah tarafından bilindiği (Al-i imran, 7) ve tevilin de "...Tevilin gelip çattığı gün..." (A'raf, 7/53) ayetinde de görüldüğü gibi bir şeyin sonucu, gerçekleşmesi; o şeyin hakikati anlamına geldiği görülmektedir. Mecaz ise Allah'ın bazı hakikatleri bizim idrak edebileceğimiz bir şekilde mecazi, sembolik ve temsili anlatım tarzıyla bize aktarmasıdır. Allah'a nisbet edilen "vech/yüz, yed/el, ayn/göz" gibi sıfatlarla "istiva/oturma", "eta/gelme" (s. 101) gibi konular bu cümledendir.
Kitabın genel olarak yeni başlayan bir okuyucuya Kuran kültürü konusunda birçok şey vereceğinden kuşku yok. Fakat günümüzdeki problem, Kur'an'ı anlamak ve anlamamak sorunundan daha da karmaşık bir yapı arzetmektedir. Yazının başında da belirttiğimiz gibi, artık herkes kendisini Kur'an'a yaslamakta ve düşüncelerini O'na onaylatmaktadır. Artık, anlaşılmayan bir Kur'an'dan ziyade; kişiden kişiye, okuma tarzından okuma tarzına göre (hermönetik, tarihsel, antropolojik vs) değişebilen bir Kur'an söz konusudur.
Bir anlam karmaşası yaşanmakta olan günümüzde Kur'an'la ilgili kitapların bu tür yaklaşımları da gözönünde bulundurarak kaleme alınması gerekmektedir.