Anayasa Mahkemesi Perdeyi Kapattı!

Beytullah Emrah Önce

 

 

Opera için söylenen bir söz vardır: “Şişman kadın şarkısını söylemeden perde inmez.” Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin başörtüsü zulmüne yasal kılıf hazırlamak için verdiği kararın gerekçesi, bir bakıma şişman kadının sahneye çıkışı gibi oldu. “Demokrasi” oyunu nihayet bitti. AYM, TBMM adına üretilen ve halkı oyalamaktan başka bir amaca hizmet etmeyen imajı ortadan kaldırdı.

İlginç olan ise başta AK Parti olmak üzere Meclis çatısı altında yer alan partilerin ortaya çıkan sorunu doğrudan muhatap almak yerine sorumluluğu birbirlerine ya da Meclis Başkanı’na havale etmeleriydi. Kendilerini yok sayan bir kararı tanımayacaklarını söylemek ve yetkisini fersah fersah aşan AYM’ye net bir tavır almak yerine, sorunu Anayasa’da tadilat yaparak çözülebilecek basit bir mesele gibi algılamaları ise perdenin neden tekrar açılamayacağı hususunda yeterince ipucu veriyor.

Görünen o ki Kemalist sistemin kırmızı çizgileri dışına çıkma cesareti sergileyemeyen “sivil” siyaset, bir kez daha tüm inisiyatifi askeri iktidarın ellerine bırakıyor. Halkın sistemin ikiyüzlü işleyişine dair bazı gerçekleri daha yakından görmeye başladığı ve şimdilik sahici kolektif bir muhalefete dönüşemese de rahatsızlığını ifade etme yolları aradığı bir zamanda; siyaset ve yönetim sahnesinin tamamen askeri politikalara terk edilmesi, aslında halkı oyalamak adına yıllardır oynanan oyunun kofluğunu da ortaya koyuyor. 27 Nisan muhtırasıyla başlayan süreçte inisiyatifi tekrar ele alan ve bunu, 22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarına rağmen kaybetmemeyi başaran askeri bürokrasi; sorunun temelinde kendi egemenlik anlayışı ve resmi ideolojisi yattığı halde; Türkiye’nin temel meselelerinin kendisine rağmen çözülemeyeceğini ispat etme konusunda birkaç adım daha öne çıkıyor.

Askeri bürokrasinin son dönemdeki bu aktif tutumu, aslında yeni bir sahnenin inşa edildiği süreçte, başroldeki egemenliğini kaybetme korkusundan ileri geliyor. Bu sebeple, hayatın hızla değiştiği, uluslararası ilişkilerin, toplumsal dengelerin, ekonomik ve siyasal faktörlerin farklılaştığı ve daha girift bir hal aldığı yeni denklemlerde, kendisini etkili eleman olarak ispatlamaya çalışıyor. Ayrıca yıpranan resmi ideolojisinin ve örselenen kutsallarının yeni bir yoruma muhtaç olduğunu fark ettiği için de pozisyonunu meşrulaştıracak yeni yöntemler deniyor.

Ne yazık ki, böylesine kritik ve Türkiye’nin geleceğini ciddi şekilde etkileyecek bir süreçte AK Parti; yanlış tarafta hizaya geldiği için yoz bir sona doğru ilerleyen süreci bizatihi hızlandırıyor. Üstelik bunu Kemalist ideolojinin muhafızları ile stratejik bir işbirliği kurabilme adına halka sırtını dönme riskini göze alarak gerçekleştiriyor. Bu bağlamda, Hükümet’in bir yandan Kürt sorunu konusunda kendisini sistemin emniyet sübabı gibi takdim etmesi ve diğer yandan Kemalist ideolojiyi kendi yorum biçimiyle meczetme mahareti göstererek onu dindar/muhafazakâr halk nezdinde meşrulaştırması; stratejik yakınlaşma çabalarının emareleri şeklinde yorumlanabilir. Oysa yaşanan tecrübeler, bu tür çabaların merkeze yerleşmeyle değil merkezde çökmeyle sonuçlandığını defaetle ortaya koymuştur.

Türkiye’deki iktidar mücadelesinin kilit meselesi olan başörtüsü yasağındaki sessizlik ise meselenin en önemli boyutunu teşkil ediyor. AK Parti’nin bu sorunu sahiplenmekten kaçınması, aslında AYM’nin verdiği karar ile birlikte yorumlandığında bizi şu sonuca çıkarıyor: Yalan perdesi kapanırken, siyasi partiler ve Hükümet perdenin altında kalmıştır. Yeni bir sahne ve oyun kurulurken başrol kapma mücadelesi verenler; halkın yine seyirci koltuğunda bekleyeceğini ümit etmektedir. AYM’nin iptal kararındaki gerekçesi ise bir bakıma bu ümidin boş olduğuna dair bir işarettir. Mahkeme, açıkça halka “Bu yasak, sizin meselenizdir, kendiniz halledin!” mesajı vermiştir.

Şimdi yapılması gereken bu mesajın yerine ulaşabilmesini sağlayacak kanalların oluşturulması ve halka, işbirlikçi siyasilerin eline bırakılamayacak kadar hayati değeri haiz meselelerin çözümü için nasıl mücadele edebileceği hususunda somut ve pratik örnekliklerin sergilenmesidir. Dün geçti, yarın ise çok geç olabilir!