Guantanamo kocaman bir anıt. Emperyalizmin hukuksuzluğunun, ilkelliğinin, işkenceciliğinin canlı bir anıtı. Dünyaya uygarlıktan, insan haklarından, gelişmeden bahseden Amerikan propagandasının tutarsızlığının, ikiyüzlülüğünün bir simgesi. 11 Eylül eylemleri gerekçe gösterilerek Ekim 2001'de gerçekleştirdiği Afganistan işgalinden sonra ABD ordusunun katliam operasyonlarından her nasılsa sağ kurtulmayı başarmış yüzlerce tutsağı yerleştirdiği bu ada-hapishane ABD'nin İslam'la savaşının da bir simgesi aynı zamanda.
Kesintisiz zulüm ve hukuksuzluk mekanı Guan-tanamo geçtiğimiz ay yine gündemdeydi. Bu kez intihar sonucu gerçekleştiği söylenilen 3 ölüm olayıyla gündeme geldi Guantanamo. Esaret kampının yöneticileri, ikisi Suudi, biri Yemenli 3 esirin intihar ettiklerini açıkladılar. Açıklamada üstelik intihar edenler suçlanıyordu. Amiral Harry B. Harris Jr. adlı kamp komutanı aynen şunları söylüyordu: "Hayata saygıları yok, ne kendilerinin, ne de bizlerinkine. Bunun çaresizlik sonucu bir eylem olduğuna inanmıyorum. Bu bize karşı sürdürülen asimetrik savaşın bir uzantısı."
Evet, işkence kampının yöneticisi intihar ettiği söylenen Müslümanları hayata karşı saygısızlıkla suçluyor. Yeryüzünün dört bir yanında her gün her saat vahşice insanları katleden, işbirlikçileri vasıtasıyla katliamlara zemin hazırlayan işgalci ABD'nin bir subayı Müslümanları suçluyor. Şu ifadeler en az o kampta uygulanan hukuksuzluklar ve sistematik işkenceler kadar vahşice.
Tüm dünyanın gözleri önünde hayvanlara yapılan bir muameleye maruz bırakılarak kafeslere kapatılan, gerek fiziki gerek manevi işkencelere uğratılarak kimlikleri, değerleri, bedenleri aşağılanan; geleceğe dair umutları tüketilmeye çalışılan bu insanlar hakkında sarf edilen bu sözler Amerikalı küstahlığını, tekebbür ve utanmazlığını dört dörtlük yansıtan sözler.
Yasir Talal ez-Zohrani; Mona Şaman el-Uteybi ve Ahmed Abdullah adlı tutsakların intihar ettiklerine dair açıklamaya kimse inanmış değil. Bu kampta sürdürülen sistematik baskı ve işkenceler göz önünde bulundurulduğunda bu 3 Müslümanın Amerikalı katillerce öldürüldükten sonra ölümlerine intihar süsü verilmeye çalışıldığını tahmin etmek hiç zor değil. Ortada yaşadığımız ülke cezaevlerinde ya da emniyet binalarında sıkça gündeme gelen "intihar etti" açıklamalarına benzer bir durum olduğu görülebiliyor.
İntihar açıklamasının yalan olduğunu ortaya koyan göstergelerden biri de tutsakların ailelerine teslim edilmek üzere ülkelerine gönderilen naaşlarının üzerinde çeşitli operasyonlar gerçekleştirilmiş olması. Kimi organlarının çıkartılmış olması nedeniyle bu Müslümanların naaşları üzerinde otopsi yapma imkanı ortadan kaldırılmış oluyor. Bu işlemin katledilen bu Müslümanların ölümlerinden önce ne tür muamelelere maruz kaldıklarını ve ölümlere sebebiyet veren muhtemel nedenleri anlamak için gerekli incelemelerin yapılmasını engellemeye yönelik bir uygulama olduğu sanılıyor.
Gerek dışarıya yansıyan kimi görüntülerden, gerekse de bizzat Guantanamo kampından serbest bırakılan bazı tutsakların anlatımlarından bu kampta yoğun ve sistematik bir işkence uygulamasının mevcut olduğu bilinmekte. Bu tür vahşi bir ortamda itaat etmeyen, direnen, itiraz eden tutsakların işkence ve kötü muamele sonucu öldürülmeleri beklenebilir durumlardandır. Buna karşın şu da söylenmeli ki, bu tutsakların öldürülmüş olmayıp da intihar neticesi öldükleri kabul edilecek olsa bile, ortada yine de korkunç bir durumun olduğu anlaşılabilir. Aynı anda 3 kişinin birden hayatlarına kendi iradeleriyle son vermeyi kabul edip, ölümü seçmeleri tek bir şeyin, içinde bulundukları şartların korkunçluğunun göstergesi olabilir ancak.
Guantanamo bir tahakküm ve tekebbür anıtı olarak Amerikan emperyalizminin dünyaya verdiği açık bir mesajdır ve bu mesajı net biçimde algılıyor ve Amerikan emperyalizminden de onun temsil ettiği her şeyden de nefret ediyoruz.