1-Amerikalı Yahudiler
Her demokraside toplumsal gruplar, ancak örgütlü oldukları zaman siyasî kararlarda etkili olabilmektedir.
Örgütlü ve etkin katılımlar, etkili ve hatta belirleyici olabilmektedir. Belirli bir yapı kazanmamış, örgütsüz, genel duyarlılıklar ne kadar geniş ve bol taraftarlı olurlarsa olsunlar nihaî noktaya varamamaktadır. ABD'deki Yahudi derneklerinin çalışma biçimi, mevcut imkanların en üst düzeyde nasıl kullanılabileceğine ilişkin açık bir örnek oluşturmaktadır.
Bir taraftan ABD içindeki bir azınlık olan Yahudilerin müzmin tarihî kaygıları ve onlara özgü durumlar, diğer taraftan da siyasî özgürlük açısından ABD'deki uygun ortam, onları geniş siyasî faaliyetlere yöneltmiştir. ABD'deki Yahudi azınlığa ait şirketlerin geniş ölçekli faaliyetleri, yerel eğitim ve öğretim kurullarında oy vermekten başkanlık seçimlerine kadar her alanda etkili bir blok halinde davranan bir seçmen yaratmıştır.
İstatistiklere göre ABD, 6 buçuk milyon kişilik bir Yahudî azınlığa sahiptir. Yani ABD Yahudileri, toplam nüfusun yüzde 2.2'sini oluşturmaktadır. Bu azınlığın en önemli özelliklerinden birisi, onların çok büyük bir yüzdesinin seçimlere katılıyor oluşudur. İstatistiklere göre, seçmen niteliği taşıyan Yahudilerin ortalama yüzde 89'u yapılan her seçime katılmaktadır. ABD'deki genel nüfusun seçimlere katılım oranının genellikle yüzde 50 ila 60 arasında olduğu düşünüldüğünde Yahudilerin yüzde 90 oranında seçimlere katılımı, onların seçimlerdeki rolünü arttırmaktadır.
Yahudilerin oyunu etkili kılan önemli etkenlerden biri de Yahudi nüfusun ABD'deki muhtelif eyaletlere dağılış biçimidir. ABD'deki yaklaşık 6 milyonluk Yahudi nüfusun 5 milyonu, Amerika'nın en önemli 9 eyaletinde yoğunlaşmıştır. ABD'deki seçim sisteminin kendine özgü niteliği dikkate alındığında bu 9 eyaletin başkanlık seçimlerinde son derece belirleyici bir rol oynamakta olduğu görülmektedir.
Bu eyaletler ve yahudilerin buralardaki nüfus dağılımı şu şekildedir: New York (yüzde 7.7), California (yüzde 2.9), Florida (yüzde 3.9), New Jersey (yüzde 5.6), Pennsylvania (yüzde 2.3) Illinois (2.2) Maryland (yüzde 4.1) Massachusetts (yüzde 4.3) Connecticut (yüzde 3.2)1
Yahudilerin ABD'nin muhtelif eyaletlerindeki yerleşim biçimine ilaveten Yahudi seçmenlerin seçime katılımlarının yüksek düzeyde olması, adaylara maddî yardımlarda bulunmaları ve örgütlülükleri, onların seçimlerdeki etkinliklerinin, genel nüfus içindeki sayılarına nispetle çok daha etkili olmalarına sebep olmaktadır.
Bu da onların ABD dış politikası üzerinde, nüfuslarının çok üzerinde bir etkinliğe sahip olması sonucunu doğurmaktadır.
Anket verilerine göre sayıca en azından Yahudiler kadar olan İsrail yanlısı seçmen sayısı düşünüldüğünde İsrail'in ABD seçmeninin en büyük grubunun desteğine sahip bulunduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. İki aslî partiye mensup adayların oy oranlarının bir çok yerde başa baş olduğu bir ortamda, kendilerine özgü çıkarlara ve mülahazalara göre oy veren Yahudilerin oyunu kazanabilmek çok büyük bir önem arz etmektedir. Bu durum da Yahudilerin ABD'deki nüfusları orantısız bir siyasî nüfûz elde etmelerine sebep olmaktadır.
ABD başkanlığı için planları olan Kongre üyeleri ve siyasî aktivistler, kendilerini Yahudilerin hoşnutsuzluğuna sebep olacak tavır ve davranışlardan uzak durmak zorunda hissetmektedirler. ABD'deki Arap ve İslam lobisinin zayıf olduğu bir ortamda bir politikacının Yahudi çıkarlarına aykırı davranması, kendisine herhangi bir kazanç getirmediği gibi, bu tür kişiler, (birkaç istisna dışında) Yahudilerin ve onların Yahudi olmayan müttefiklerinin seçim yardımlarından mahrum olmakta ve zarar görmektedirler.
Politikacı adayları, genel olarak belirgin bir şekilde İsrail yanlısı lobiye destek vermektedirler. Bu açıdan adayların büyük bir çoğunluğu, kendilerini dış politika ile ilgili meselelerde Yahudilerin ilgilerini göz önünde bulundurmak ve seçim mücadelesi sırasında onlara yönelik sözler vermek zorunda hissederler.
2-Yahudilerin Seçim ve Siyasî Faaliyetleri
Demokrat Parti, ABD'deki Yahudilerin geleneksel üssü olagelmiştir. 1990'daki başkanlık seçimlerinde Yahudi seçmenlerin yaklaşık yüzde 80'i Clinton'a oy vermiştir.2 George Bush, 200 yılındaki başkanlık seçimlerinde Yahudi oylarının yalnızca yüzde 19'unu elde edebilmiştir.3 Başka bir deyişle Yahudi seçmenlerin oyunun yüzde 80'inden fazlası, seçimlerde Al-Gore lehinde oy kullanmıştır.
Bununla birlikte yaklaşık olarak son bir kuşak boyunca Cumhuriyetçi Parti içinde de değişimler olmuş ve bu değişim sonucunda İsrail yanlısı lobinin bu parti içindeki nüfuzu artmıştır.
Regan döneminde 1980'li yıllarda özellikle Yahudi olmayan İsrail yanlısı lobi odaklarından Cumhuriyetçi Parti'ye hissedilir oranda bir geçiş olmuştur. Daha ileri bakacak olursak, Yeni Muhafazakarların Demokrat Partiden tedricen Cumhuriyetçi Partiye geçişleri, bu partinin dış politika ile ilgili görüşlerini İsrail lehine etkilemiştir. Öte yandan Hıristiyan Sağcı akımın* Cumhuriyetçi Parti içinde güçlenmesi, bu partinin İsrail konusundaki politikalarını etkilemiştir. Cumhuriyetçi Parti'de bu odağın güçlenişi, işgal altındaki topraklarda 2002 baharında yaşanan buhranda açıkça kendisini göstermiştir. Bu grup, Bush hükümetinin tutumunu kontrol etmede çok etkili olabilmiştir.
Bu değişimden önce ABD'deki Cumhuriyetçi hükümetler, Ortadoğu politikalarını, genellikle gerçekçi bir bakış temelinde ve Amerikan ulusal çıkarları doğrultusunda belirlemeye çalışmaktaydı. Bu, genellikle Amerika'nın Arap ve İslam ülkelerindeki çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde İsrail'le dayanışmayı vurgulayan ve İsrail'in varlığını garanti altına alan bir siyasetti. Eisenhower'ın ve baba George Bush'un İsrail saldırılarını sınırlandırmak için çaba göstermeyi öngören siyasetleri, bu konudaki iki önemli örnektir. Ama (oğul) George Bush'un iş başına gelmesinden sonra onun partideki iki muhafazakar akıma (Yeni Muhafazakarlar ve Hıristiyan Sağ) olan bağlılığı ortaya çıktı. Kendisine Ortadoğu politikalarında önemli bir manevra imkanı verecek olan 4 Nisan'daki konuşmasında İsrail'in Batı Şeria'dan derhal çekilmesini söyleyerek ortaya koyduğu politikadan çark etmesi, bunu açıkça göstermektedir. Onun bu geri adım atışında Yeni Muhafazakarların ve Hıristiyan Sağ'ın girişimlerinin önemli bir etkisi olmuştur. Sonuç itibariyle bugün, Cumhuriyetçi Parti de belki de en az Demokratlar kadar İsrail yanlısı olmuştur. Bu değişimden sonra 2002 Kasım'ındaki Kongre seçimlerinde ve 2004'teki başkanlık seçimlerinde Yahudilerin oylarında herhangi bir değişikliğin olup olmadığına bakmak gerekecektir.
Bugün, ABD siyasî sisteminde İsrail yanlısı lobinin karşısında yer alan kayda değer bir ses mevcut değildir. Patrick Buchanan ve Joseph Sobran gibi şahısların sözcülüğünü yaptığı ve ABD'nin uluslararası meselelere çok fazla karışmaması gerektiğini söyleyen, İsrail'le ve özellikle de Likud Partisi'yle birlikte davranmanın ABD çıkarlarıyla örtüşmediğini savunan Geleneksel Muhafazakarlar, önemli ölçüde sahne dışına itilmiş durumdadır. Genellikle yeni solun etkisiyle Filistinlilere eğilimli olan Demokrat Parti'nin sol kanadı, suskun durumdadır. Solcu Yahudiler de "intihar saldırısı" diye adlandırdıkları eylemlerin etkisiyle Arafat ile işbirliği konusunda kötümserleşmiştir. Bütün bunların sonucunda ABD'deki iç siyasî sistem, gün geçtikçe kendi politikacılarını İsrail'deki Likud Partisi'ne daha fazla serbesti tanımaya mecbur edecek şekilde bir değişim göstermiştir.
Siyasî Faaliyetler ve Seçim Yardımları
İsrail yanlısı resmî lobinin siyasî, Yahudi örgütlerin de yasal mülahazalardan dolayı adaylara doğrudan seçim yardımı yapamadıkları şartlar içerisinde, İsrail yanlısı adayları desteklemek üzere "İsrail Yanlısı Siyasî Eylem Komitesi"4 diye adlandırılan bir örgüt kurulmuştur. Bu komiteler siyasî partilere yardım yapmak yerine doğrudan adaylara para yardımında bulunmaktadır.
Bu tür yardımlar, ABD'deki Yahudilerin en önemli nüfuz araçlarından biri olagelmiştir. Desteklenmesi gereken adayın tespit edilmesi söz konusu komiteler için son derece kolay ise de, bu tür yardımların etkilerini somut olarak belirleyebilmek o kadar kolay değildir.
Bu türdeki ilk komite 1978 yılında kuruldu; ama ilk ciddi faaliyetler 1982 yılında başladı. Bu çerçevedeki 33 komite, Kongre adaylarına yaklaşık olarak 1.87 milyon dolarlık yardımda bulundu. Genellikle bu tür yardımların çoğu, geçmişte Demokratlarla yaptıkları işbirliğinden ötürü Kongre üyesi olan üyelere verildi. Bu yardımların yüzde 80'i Kongre'deki Demokrat adaylara verildi. 1984 yılında yaklaşık olarak 70 İsrail yanlısı komite, takriben 4 milyon dolarlık yardımda bulundu.5 Elbette Yahudilerin yardım miktarı, işçi sendikalarının, avukatların, doktorların ve ticarî birliklerin yardımlarıyla kıyaslandığında çok azdır.
2000 yılı seçim döneminde İsrail yanlılarının seçim yardımları yaklaşık olarak 6.5 milyon dolardı. Bunun yüzde 34'ü Cumhuriyetçilere yüzde 66'sı da Demokratlara yapıldı.6
Medya
ABD medyası bir bütün olarak Yahudilerin bu ülkedeki nüfuz ayaklarından biridir. Kamuoyu oluşturmada ve politika belirlemede rol sahibi olan Yahudi örgütleri, medyada İsrail'le ilgili olarak ne söylenip ne yazıldığı konusu ile yakından ilgilidir.
Ayrıca şu da bir gerçektir ki ABD'deki Yahudilerin toplumsal varlıklarıyla mütenasip olmayan ekonomik konumları ve servetleri, Hollywood'da ve televizyonlarda yoğunlaşmıştır. Onlar bu yolla Amerikalıların zihinlerini şekillendirmede ve yine bu yolla dünyayı istedikleri gibi yönlendirmede çok önemli bir rol oynamaktadırlar. Yahudilerin ABD medyasında böylesi bir varlığa sahip olmamaları durumunda onların ilgi ya da kaygı duydukları hususların farklı şekillerde yansıyacağından şüphe yoktur.
Bununla birlikte köklü iletişim gelenekleri ve Yahudi toplumuyla siyasal toplum arasındaki teamülün niteliği, konunun beklenenden daha karmaşık bir şekil almasına sebep olmaktadır. Filistin ve İsrail'le ilgili haberleri yansıtma açısından aslî medyayı ve medya çalışanlarını "insaftan uzak olanlar" ile "bir dereceye kadar insaflı olanlar" biçiminde iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci gruba Wall Street Journal, Washington Times ve Fox News'i örnek olarak verebiliriz. Washington Post, Los Angeles Times, Christian Science Monitor ve bir ölçüye kadar da ABC kanalı7 da ikinci grup içerisinde sayılabilir. Bununla birlikte her iki grup da ABD'nin İsrail'in varlığını koruması gerektiği inancındadır. Bazı istisnalar göz ardı edilecek olursa birinci grubun en önemli özelliği, İsrail'i açıkça desteklemesi ve Filistinlilerin haklarını yok saymasıdır. Bu gruptakiler, haberlerini İsrail'deki sağcı cenahın görüşleri istikametinde yansıtmaktadır. İkinci gruptakilerin ise baş makalelerde yansıtılan yazı işleri politikası, Batı Şeria ve Gazze'deki işgale son verilerek burada bir Filistin devletinin kurulmasını savunur, İsrail'in işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşim merkezleri kurmasına karşı çıkar doğrultudadır. Bu gruptaki medya, İsrail sağının Filistinlilere dönük sert tutumlarını yumuşatmasını savunmaktadır. Bu gruptaki medya, "Filistin terörizmi" adlandırmasına karşı çıkmakta ve Filistinlileri anlamaya çalışan bir yayın çizgisi izlemektedir. Bu grup, bölgeden verdiği haberlerde "objektiflik" ve "ilgili tarafların görüşlerini insaflıca aksettirme" ilkelerine uygun davranmaya çalışmaktadır. Bu grubun bu iki ilkeye riayet etmeye çalışması, bazen bu gruba mensup medya ile İsrail yanlısı lobi arasında çatışmaların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Halbuki ilk grupta yer alan medyadaki sabit ve değişken köşe yazarlarının hemen hemen tamamı, İsrail sağınının taraftarlığını yapmaktadır. İkinci gruptaki köşe yazarları ise çeşitlilik arz edebilmektedir. Örneğin New York Times gazetesinde hem Tomas Fridman hem de William Safire sabit köşe yazarlığı yapmaktadır. Fridman, İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'yi işgal altında tutmasına karşıdır ve Yahudi yerleşim merkezleri yapma politikasını "aptalca" diye nitelemektedir. William Safire ise tamamen Ariel Şaron'un görüşlerine benzer görüşler ileri sürmekte, hatta Batı Şeria'yı "Judea ve Samara" Yahudi yerleşimcileri ise "civarda meskun olanlar" diye adlandırmaktadır. Bununla birlikte New York Times yazı işleri kadrosu ve diğer köşe yazarları, William Safire'in görüşlerinden çok Fridman'ın görüşlerine yakındır. İkinci grupta yer alan diğer gazetelerde de durum, aşağı yukarı benzer şekildedir.
Ayrıca bu gruptaki medyada var olan bir başka sorun da güncel olayları kendi tarihsel ve siyasal bağlamlarının dışında sunmalarıdır. Örneğin Amerikan halkı, medyadan eski İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın 2. Camp David'de Filistin devletinin kurulması yönünde iki hediye gibi öneri sunduğunu; ama Arafat'ın bunları düşünmeden reddettiğini defalarca işitmiştir. Fakat Ehud Barak tarafından yapılan öneri ile kendi kaderini tayin eden muktedir ve birleşik bir Filistin devletinin somut olarak kurulamayacağını çok az Amerikalı duymuştur.
Bu arada ABD'de avama hitabeden çok tirajlı mübtezel birçok gazete de vardır ki, onlar da Araplara ve Müslümanlara olan husumetlerinden dolayı İsrail'deki sağ cenaha büyük bir destek vermektedir. New York Post, bu tür gazetelerden biridir. New York kentinde yaşayan Arap ve Müslümanlara ait gazete satış yerleri ve büfeler, bu tür gazeteleri ırk ayrımı yapmalarından ve mübtezel içeriklerinden dolayı tepki göstererek dağıtmadılar. Bununla birlikte bu hareketin bu tür gazetelerin tirajlarını ne ölçüde etkilediği bilinmemektedir.8
ABD medyasının Filistin bunalımı konusundaki faaliyetlerinin bazı boyutları, bu faaliyetleri izleyen çatışan taraflara ait kurumlar aracılığı ile de anlaşılabilir. Bu kuruluşlar, Ortadoğu'daki gelişmelerin ABD medyasında nasıl yansıtıldığını takip etmekten başka çeşitli yollarla onları etkilemeye de çalışmaktadır. İsrail yanlısı olan "ABD'deki Ortadoğu Haberlerinin Doğruluğundan Yana Olan Komite"9 adlı kuruluş, İsrail aleyhine garazkâr tutum içinde olmakla suçladığı gazeteleri takip etmektedir. "Filistinli Medya Gözlemcileri"10 ise Filistinlilerin görüşü doğrultusunda benzer bir şekilde faaliyet gösteren birkaç kuruluştan biridir.
Örneğin Filistinli medya gözlemcileri, el-Aksa İntifadasının başlamasından itibaren 19 ay boyunca yaptığı incelemelerden şu sonuçlara varmaktadır: Washington Post'taki 32 haberde İsrail askerlerinin Filistinlilere yönelik askerî girişimlerine işaretle "misilleme" ya da "misillemede bulunmak" kelimelerini kullanılmıştır. Böylesi bir kullanım İsrail askerlerinin ilk saldıran değil kendini savunan taraf olduğunu ifade etmektedir. Bu kuruluş tarafından yapılan benzer bir başka araştırmaya göre de, bu gazetede 2002 Şubat ve Mart aylarında Filistinlilerin hareketlerini ifade etmek üzere 16 kez "terörist" veya "terör" kelimesi kullanılırken, İntifadanın başlamasından itibaren 17 ay boyunca Filistinlilere yönelik cinayet işleyen İsrail ordusuna bağlı olmayan İsraillileri nitelerken 7 defa "vigilante"11 kelimesi kullanılmıştır.12
Yukarıdaki örnekler, ABD medyasında Filistinlilere karşı nasıl bir yönlendirmenin sürdürülmekte olduğunu ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte ABD'li Yahudi gruplar, "Ortadoğu'daki şiddeti örtmeye dönük insafsız habercilik" diye adlandırarak daha önce benzeri görülmedik bir şekilde New York Times, Washington Post, Los Angeles Times, CNN ve NPR gibi medya kuruluşlarına sert bir şekilde saldırarak onları boykot etmiştir.
İsrail'in Nisan 2002'de Batı Şeria'ya saldırması, orada geniş çaplı katliamlara girişmesi ve Filistinlilere ait evleri yıkması medyada yansıtılınca, ABD'deki Yahudi grupların itirazları doruğa ulaştı.
Filistinlilerin ve onları destekleyenlerin son derece hızlı bir iletişim aracı olan interneti iyi kullanmaları, ABD medyasının bu gelişmeleri yansıtmasında çok önemli bir rol oynamıştı.
CNN Haber Müdürü Eison Jordan Yahudilerin tepkisiyle ilgili olarak: "Yahudilerden bir gün içinde Filistin'deki bunalımı yansıtmalarından dolayı tepki gösterir nitelikte 6 bin elektronik posta aldık" diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Arafat ile Şaron'un anlaştığı tek bir husus var o da CNN'in karşı tarafın lehine yayın yaptığıdır."13
New York Times, 2002 Mayıs'ında gazetelerinin Sinagoglardaki bir çok haham tarafından kınandığını bildirdi. Bu hahamlar, fotoğrafları, fotoğraf altındaki yazıları, ve manşetleri gerekçe göstererek bu gazeteyi sert bir şekilde eleştirmekteydi. Ama onların özellikle eleştirdikleri husus, "iki taraf arasında yanlış bir eşitlik kurulması ve Filistinlilerin acılarına gereğinden fazla dikkat çekilmesi" idi. New York Times'in haberine göre protestocular, Mayıs ayının başlarında bu gazetenin ilk sayfasında yayımlanan resimleri sert bir şekilde kınayan yüzlerce öfke dolu e-mail göndermişlerdi. Bu fotoğraf, "İsrail'le Dayanışma Yürüyüşü"nden bir kareyi yansıtıyordu. Fotoğrafta Filistin yanlısı birkaç göstericinin "İşgale son verin" yazan pankartı yer alıyordu. Fotoğrafın arka planında ise İsrail yanlısı göstericilerin pankartları ve İsrail bayraklarıyla ilerleyişleri yer almaktaydı. Aynı sayılı gazetenin iç sayfasında bir başka fotoğraf daha vardı. Bu fotoğrafta da "Siyonizm'le Nazizm eşittir" sloganının yazıldığı bir pankart yer alıyordu.14
New York Times yazı işleri müdürü bir gün sonra üzüntülerini dile getirerek şu açıklamayı yaptı: "Yürüyüşle ilgili fotoğraflar ve bu cümleden iki tarafın katılımcılarının sayılarındaki fark gerçekçi ve objektif bir şekilde yansıtılmalıydı."15
İsrail yanlıları, New York Times'a Mayıs ayı boyunca boykot uyguladılar. Yahudi toplumu liderleri de gazete abonelerine bir ay boyunca aboneliklerini iptal etmeleri çağrısında bulundular. New York Times sözcüsü, Catreen Mateen: "Bu boykot bir kısım abonelerimizin aboneliklerini iptal etmesine sebep oldu" demekle birlikte herhangi bir rakam vermedi.
Manhattan bölgesi Yahudi toplumu liderlerinden ve bu boykotu örgütleyenlerden biri olan Hazekiel Lokstein verdiği bir mülakatta şöyle dedi: "New York Times gazetesinde her gün yayımlanan fotoğraflar ve özellikle de "Savunma Kalkanı Operasyonu" sırasında yayımlananlar, Yahudilerin çektiği acıları göstermeksizin, Filistinlilerin çektikleri acıları yansıtmaktadır." İbri Raw Readle kurumundan üst düzey bir haham olan ve boykotu organize edenlerden biri olan Haham Avi Wais de benzer bir mülakatta şöyle dedi: "Bombalı intihar saldırısı yapan bir gençle bu saldırının kurbanı olan İsrailli bir genç kızın her ikisinin birden hayatlarına ilişkin ayrıntılar vermek, bir bakıma ahlak ile sapkınlığı eşit düzeyde yansıtmak demektir." New York Times İcra Direktörü Hawel Rinz, bu eleştirilere cevaben şöyle dedi: "Bizim haber aksettirmek ile ilgili geleceğe dönük planımız, gazetenin insaf ve denge geleneği çerçevesinde olacaktır. Şu ana kadarki haber yansıtış biçimimiz bu konudaki standartlara uygun olmuştur. Bundan sonra da işimizi bu şekilde yapmayı sürdüreceğiz."16
Yahudiler, Washington Post gazetesi ile ilgili olarak da benzer yaygaralar kopardılar. Kendilerini Washington'daki bir halk örgütü olarak niteleyen ve tüm ABD'nin desteğini aldıklarını iddia eden bir grup, kurdukları internet sitesinde halkı 10 ila 17 Haziran tarihleri arasında Washington Post gazetesini boykot etmeye çağırdı. Bu sitede Washington Post'ta Filistin buhranı ile ilgili haberlerin sansürlü verildiği ve "Washington Post'un İsrail karşıtı bir garazkarlık" içerisinde olduğu ifade edilerek bu konudaki tepkiyi dile getirmek için imza toplanıyordu. Yine bu gazetenin "denge" adına hakikati feda ettiği ve çatışmakta olan iki tarafı ahlakî açıdan eşit gösterdiği iddia ediliyordu. Onların iddiasına göre söz konusu gazete, Ortadoğu ile ilgili haberlerinde gazetecilik ahlak ilkelerini geniş ölçüde ihlal etmekteydi.17
Los Angeles Times'a yönelik 2002'deki kısa süreli boykot, Los Angeles Times sözcüsü Marta Goldstein'in ifadesiyle bu gazetenin 1200 abonesini kaybetmesine sebep olmuştu. Boston'daki Genel Ulusal Radyo18 genel yayın müdürü, bu radyonun Yahudiler tarafından boykot edilmesi yüzünden o yıl içerisinde bir milyon dolarlık yardımı kaybettiklerini, bu rakamın tüm yıllık bütçelerinin yüzde 4'üne denk olduğunu ifade etti.19
ABD'deki Yahudi Olmayan İsrail Yanlıları
ABD'deki Yahudi olmayan İsrail yanlıları Hıristiyan Sağ ve Yeni Muhafazakarlar olmak üzere başlıca iki grupta toplanmıştır. Bu iki grubun kendilerine özgü programları ve öncelikleri bulunmaktadır. Birinci akım, daha çok kürtaj, insan kopyalama, eş cinsellerin evlenmesini öngören yasanın engellenmesi ve okullarda ve iş yerlerinde dua edilmesi gibi konularda hassastır. İkinci akım ise, kendini dış politikanın yüksek seviyedeki planlamalarına hakim olmaya adamış aydınlardan oluşmaktadır. Birinci akım aşırı dinci, hatta köktenci; ikinci akım ise laiktir. İkinci akım dinî mülahazalarını pratiğe ve siyasete karıştırmamaktadır. Siyasî eğilim açısından bazı Yeni Muhafazakarlar, 2000 yılında Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerinde John Mc Kane'i desteklediği halde Hıristiyan Sağ, ona karşı ciddî bir muhalefet gösterdi.
Bununla birlikte bu iki akım, dünyaya ve toplumsal meselelere benzer biçimlerde bakmaktadır. Her iki akım da olayları ve olguları yalnızca siyah ve beyazdan ibaret görmekte ve "hayır ile şer" arasında daimi bir mücadelenin olduğuna inanmaktadır. Onlar, sürekli ve uzlaşmaz bir mücadeleyi, "şerri/kötülüğü" yenmenin ve "Amerikan değerlerine karşı çıkanlara" karşı mücadele etmenin tek yolu olarak görmektedirler. Her iki akım da İsrail'in "şer" ile mücadele ettiği sonucuna varmıştır. Bu durumda ABD zerrece tereddüt ve müsamaha göstermeden İsrail'i desteklemelidir. Her iki grup da uluslararası meselelerde aşırı derecede "Tek taraflıcı"dır. ABD ulusal çıkarlarına farklı boyutlardan da bakabilen ABD Dışişleri Bakanlığına ve bakanına karşı oldukça kötümserdirler.
Bunların görüşleri oldukça önemlidir; çünkü geleneksel olarak büyük silah ve petrol şirketlerinin etkisi altında bulunan ve dış politikada daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olan Cumhuriyetçiler, son 15-20 yıl içerisinde önemli değişikliklere uğradılar. Ayrıca Yeni Muhafazakarlar ve Hıristiyan Sağ, 2. George Bush hükümetinin önemli koalisyon unsurlarıdır ve 2004 seçimlerinde yeniden seçilme konusunda kesin bir umut içerisinde bulunmaktadır. Bu iki akım, onun yararlandığı görüşler ve düşünceler üzerinde doğrudan etkilidir. "Hayır" ve "şer" kelimeleri George Bush'un son iki yıllık konuşmalarının eksenini oluşturmuştur.
Onların İsrail'e verdikleri destek, ABD'de İsrail'in tek destekçisinin Yahudiler olduğu yönündeki suçlamayı etkisizleştirdi. Bu iki akım, politikacıların kendi seçim bölgelerinde çok az sayıda Yahudi bulunmasına rağmen sadece İsrail'i değil, Şaron'un en saldırgan politikalarını bile desteklemelerine sebep oldu. Ayrıca bunlar kürtaj vb. gibi toplumsal meselelerde geleneksel olarak Yahudi seçmenlerle birlikte hareket etmekteydi.
Hıristiyan Sağ20
İsrail'in dünyanın birçok bölgesinde eleştirildiği, dünya kamuoyunun İsrail'le gittikçe arasının açıldığı şartlarda ABD'deki sağcı Hıristiyanlar, İsrail'in en kararlı ve en ciddî savunucuları oldular. Hıristiyan Sağ'ın İsrail'e olan eğilimi yeni bir şey değildir. Fakat Yahudilerin inziva duygusu içerisine girdikleri bir ortamda bu akımın İsrail'e verdiği destekle çok daha büyük bir ayrıcalık kazandı. Yahudiler de geçmişe oranla başka Hıristiyanların da böylesi bir çizgiye girmesi umuduyla onlara çok daha fazla ilgi duyar oldular.
Halbuki ABD'deki Yahudiler, geleneksel olarak bu ülkedeki Hıristiyan Sağ konusunda olumlu bir görüşe sahip değildiler. Toplumsal meselelerle ilgili sahip oldukları görüş ayrılıkları bunun temel sebebiydi. İsrail yanlısı etkin bir Yahudi grubu olan "Karalama Karşıtları Birliği"21 1994 yılında yayınladığı bir makalede Hıristiyan Sağ'ın İsrail'e olan desteğini değerlendirirken şunlardan söz etmektedir: "Hıristiyan Sağından Yahudi güvenliğine yönelik bir tehdit mevcuttur. Hıristiyan sağ, ABD'yi Cumhuriyetçilerin liderliğinde bir Hıristiyan ülkesi yapmaya çalışmaktadır."22
Bazıları, Hıristiyan sağının köklerini 19. yüzyıla kadar götürerek ABD'deki Hıristiyan gruplar arasındaki hareketlerin o dönemde başladığını söylemektedir. Bu, çocuklarına ve bulundukları yerlere Ahd-i Atik'ten isim vermekle başlamış bir harekettir. İsrail'in kuruluşundan sonra farkında olarak ya da olmayarak dinî kitapların bazı bölümlerine dayanarak yapılan araştırmalarda Amerikan Hıristiyan topluluklarında, özellikle de İncilci Hıristiyan çevrelerinde İsrail'e karşı ilgi oluştu. Bu eğilimin en aşırı ifadesi, "Büyük yıkıcı savaş"a23 ilişkin söylemlerde ve "ahir zaman"ın tahakkuk etmesi için Yahudilerin birlik oluşturması gerektiği yönündeki inançlarda yankısını bulmuştur. Hıristiyan Sağ'da İsrail'e yönelik daha yumuşak bir destek de İsrail'in "arz-ı mukaddes" olduğu "Allah'ın yalnızca Yahudilerle ahitleştiği"24 temeline dayanmaktadır.
Okullarda dua ederek, kürtajla ve diğer toplumsal sorunlarla mücadele ederek şeytanla savaşım içerisine giren Patrick Robertson ve Jerry Farwell liderliğindeki eski dindar sağ, bir kenara itilmiş durumdadır. Yeni Hıristiyan Sağ, özellikle İncilci Kilise taraftarları25 enternasyonalist olma, dünyanın her yerindeki insanları hidayete ve kurtuluşa ulaştırma ve "demokratik değerleri" yaygınlaştırma iddiasındadır. Onlara göre, içeride toplumsal ve kültürel savaş verilerek zafer elde edilemediği ve (Demokratların gücü sebebiyle) elle tutulur bir sonuç alınamadığı için Hıristiyan Sağ, uluslararası meselelere yönelmiştir. Onlardan birinin deyimiyle çetelerle mücadeleye girişmiştir.26 Onlar, Müslümanların, Hıristiyanlar ile Yahudilerden aynı ölçüde nefret ettiğine inanmaktadırlar.
Onlar, İsrail'le ilgili meselelerde son derece hassastırlar. Sürekli olarak Çin'i ve Kuzey Kore'yi eleştirirler. Doğu Avrupa'dan yapılan kadın ticaretine, Sudan'daki köleliğe karşı çıkmakta ve AIDS'in Afrika'da yayılmasıyla ilgilenmektedirler. Onların genellikle Amerika'nın güney ve orta eyaletlerinde nüfuzları bulunmaktadır. Liberaller, onları tehlikeli gelenekçiler olarak görürler.
Clinton'un muhalefetine rağmen, onların faaliyetleri sonucunda 1998'de Uluslararası Din Özgürlüğü Yasası27 ve 2000 yılında İnsan Kaçakçılığı Kurbanlarını Koruma Yasası28 Kongre'de onaylanıp yürürlüğe girdi.
Bu akım, Bush döneminde ABD'nin BM fonuna yaptığı yardımın durdurulmasının asli etkeni oldu. Çünkü onların iddiasına göre söz konusu kuruluş, ABD yardımlarını diğer ülkelerdeki kürtajla ilgili programların geliştirilmesinde kullanmaktaydı. Elbette onların birtakım çalışmaları, bazı açılardan faydalı da olmuştu. Örneğin onların yaptığı baskılar sonucu, Afrika'da artan AIDS hastalığının önlenmesi için yüz milyonlarca dolarlık ek yardım yapılması Kongre'de kabul edildi. Onlar ABD'nin en cömertçe yardım yapan kesimidir. Belirtildiğine göre, vergiler düşüldükten sonra gelirlerinin yüzde 10'unu inanç ve hayır işlerine ayırmaktadırlar. 15 büyük Hıristiyan hayır kurumu, yılda 3 milyon dolar yardım toplamaktadır.29
Jewish Christian International Fellowship Society kurumunun başkanlığını yapmakta olan Yehiel Eckstein adlı bir haham, geçen 8 yıl içerisinde ABD İncilci Kilise mensuplarından İsrail'e göç eden Yahudilerin yerleşimi ve refahı için 60 milyon dolar toplandığını belirtmektedir. Ayrıca kendisi, Washington'da İncilcilerle ortak çalışan AIPAC benzeri bir lobi kurmaya çalışmaktadır.30
Bu yardımlar ve Hıristiyan Sağ'ın kalkınmakta olan ülkelerdeki rolü hakkında iki üniversite öğretim üyesi, New York Times gazetesi yazı işleri müdürüne bir mektup göndererek Güney Afrika'ya yaptıkları yolculuklar sırasında uçakta bir çok Hıristiyan Sağ'a mensup kişiye rastladıklarını ve bölgede de onlarla karşılaştıklarını yazmıştırlar. Bu iki öğretim üyesi ayrıca şunları söylemektedir: "Onların çoğu Afrika'da yoksullukla ve AIDS'le mücadele için bulunmamaktadır. Onlar, binlerce kişiyi Hıristiyan yapmak için büyük bir kilise yaptırmak için para vermektedir. AIDS konusunda ise, bu hastalıkla mücadele konusundaki diğer yöntemleri, reddederek yalnızca evlilik dışı cinsel temasların önlenmesini tebliğ etmektedirler."31
Her geçen gün gelişen ve ABD nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturan (70 milyon kişi) İncilci Kilise mensupları, Hıristiyan Sağ'ın en önemli kısmını oluşturmaktadır. En azından onların liderleri, mutlakçılığa, hayır ile şer arasında sürekli bir savaşın olduğuna ve bu çerçevede "Büyük Yıkıcı Savaş"ın (Armageddon) olacağına inanmaktadırlar. Tim La Hay tarafından yazılan ve şu ana kadar 12 cildi yayımlanan Left Behind adlı kitap, bu güne kadar 50 milyon dolarlık satış yapmıştır. Bu kitap külliyatında Hıristiyan grupların Mesih'in "İkinci kez dönüşü" sırasında ve ondan önce yapacakları savaşlar anlatılmaktadır.
Bu akımın bazı mensupları, nihaî savaşta görevleri arasında barışı korumak da olan BM genel sekreterini Mesih32 karşıtı görmektedirler. Onlardan bir çoğu, 11 Eylül olaylarının ve Filistin'deki çatışmaların ardından oldukça faal bir hale geldiler ve bunları, "Büyük yıkıcı savaş"ın kaçınılmazlığının delilleri saydılar. Dünya İncilciler Birliği Başkanı Dwight Gibson:33 "Var olan şiddet, halkı acaba Mesih zuhur mu ediyor diye düşündürüyor" demektedir.
İsrail'in en ateşli savunucusu olan ve giderek Bush hükümetinin ideolojik ayağı haline gelen ABD'deki Hıristiyan Sağ'ın artan nüfuzu, Yahudi grupların ABD'deki faaliyetleri için son derece uygun bir ortam hazırladı. Bu grup, İsrail taraftarı olma konusunda en az Yahudi gruplar kadar, hatta onlardan daha fazla etkin ve enerji dolu olduğunu göstermiştir.
Hıristiyan Sağ, İsrail'i korumanın dinî ve itikadî temelleri olduğuna inanmaktadır. Güney Babtist Dinî Okulu Müdürü Albert Muhler: "ABD'nin İsrail'i himaye etmesinin milyonlarca Hıristiyan'da kökleri vardır ve bu himaye, bir jestten ya da dinler arası dostluktan ibaret değildir"34 diye iddia etmektedir. 3.5 milyon dinleyicisi olan bir radyoda dinî programlar yapan Janet Parshall bu konuda şöyle diyor: "İsrail bizim için birinci dereceden öneme sahiptir; çünkü bizler birer Hıristiyan olarak bu geleneğin tamamlayıcılarıyız." Kendisinin belirttiğine göre dinleyicilerinin yüzde 80'i, siyasî ya da stratejik sebeplerden dolayı değil, dinî sebeplerden dolayı İsrail yanlısıdır.35 Geçmiş müşterekler, (Hıristiyanlığın Yahudilikteki kökleri) halihazırdaki durum (Onların iddiasına göre İsrail, Hıristiyanların mukaddes arzıdır) ve geleceğe dönük perspektif (Hazret-i Mesih, oraya dönecektir.) Amerika'daki bu Hıristiyan grubun itikadî temellerini oluşturmaktadır. Onlar, diğer dinlere mensup olan insanları Hıristiyanlığa davet etmenin gereğine gelecekle ilişkilendirilecek kadar hararetle inanırlar. Konunun önemini daha iyi anlatabilmek için ABD'de milyonlarca mensubu bulunan bir Hıristiyan grubun görüşlerini kısaca aktarmakta yarar var.
Onların inancına göre, Hazret-i İsa Mesih bir gün dünyaya dönecek, bin yıl hüküm sürecek ve yapacaklarını 7 aşamada (dispensations) yapacaktır. Şu an altıncı aşamada, yani kilise aşamasında bulunmaktayız. Bir sonraki aşama, ahir zaman (end time) olarak da okunabilir. Bu aşamada Hazret-i Mesih yeryüzüne dönecek ve Hıristiyan müminlere ikinci bir hayat bahşedecektir. Sonra Mesih Karşıtı (Antichrist) yeryüzünde ortaya çıkacak ve kendini yalan yere Yahudilerin kurtarıcısı olarak görecektir. Bazılarının inancına göre, Ortadoğu'ya zahirî bir barışı getirmeye güç yetirebilmesi, ona inanılmasına sebep olacaktır. "Mesih karşıtı", 7 yıl hüküm sürecek ve bu dönem "Büyük sıkıntı ve imtihan" (Tribulation) diye adlandırılacaktır. "Mesih Karşıtı", bu dönemin ilk yarısında zahirî bir barış kuracak ve bu dönemin ikinci yarısında İsrail'e karşı adım atacaktır. O böylece tüm insanlığın günahlarını tamamlamış olacak ve Allah'ın nihaî hükmüne sebep olacaktır. Bununla Yahudilerin eşi görülmedik bir şekilde incitilmesi dönemi başlayacaktır. Bu dönem, orayı yok etmek isteyen rakip milletlerin Jarusalem'i (Kudüs) muhasara etmesiyle sona erecek ve ortam nihaî savaş (Armageddon) için hazırlanacaktır.
Onların inancına göre bu aşamada Hazret-i İsa Mesih, beyaz bir ata binmiş olarak yeryüzüne dönecektir. Onun ardından da bulutlar dolusu mümin süvariler dolacaktır. İsa Mesih savaştan zaferle çıkacak ve eski Yahudi tapınağını ihya ederek bin yıllık yönetimine başlayacaktır. Yeni bir yeri ve cenneti gösterecek ve şeytanı ebediyen susturacaktır.36
Bizim açımızdan önemli olan şu ki, muhtelif derecelerde de olsa az ya da çok bu inanca sahip olan Hıristiyanlar, ABD'de Katolik olmayan en büyük fırkayı oluşturmaktadır. Bununla birlikte onların ne kadarının bu inançları taşıdığı ne kadarının ise taşımadığı belli değildir.37
Muhtemelen bu tür inançlardan dolayıdır ki, Amerika'da yaşayan onlardan bazıları, Ortadoğu'da kalıcı, kuşatıcı ve hakikî bir barışın kurulmasını çok zor olmak bir yana imkansız görmektedir. "Barış süreci, "Oslo anlaşması" gibi bir takım çabalara da şüpheyle bakmaktadırlar. Bu tür inançlar yeri geldiğinde ABD'deki Likud taraftarları ve işgal altındaki topraklarda Şaron gibi davranan kimseler için dikkate değer bir siyasî üs oluşturmaktadır. Onlar için siyasî ve stratejik mülahazalar ya da demokrasi önemli değildir. Onların ilgilendiği tek şey, 1948 yılında İsrail'in kuruluşunun "peygamberce bir önceden bildirmenin" gerçekleşmiş olmasıdır.
Elbette ahir zaman meselesi, muhtelif Hıristiyan fırkalarda çeşitli şekillerde söz konusu edilmiştir. İsrail'i destekleyen Hıristiyan Sağ akımlar, ahir zaman meselesiyle ve bunun İsrail'le ilişkisi konusuyla ilgili çok farklı görüşlere sahiptir. Bazıları, Allah'ın hakimiyetini oldukça geniş görmektedir. Buna göre, Allah irade ettiği her şeyi yapabilir; binaenaleyh Allah'ın hususî bir hedefi gerçekleştirmesi için, belli bir devletin var olması zorunlu değildir. Nitekim İsrail'in kuruluşu meselesi, 2. Dünya Savaşına kadar ciddi bir mesele olarak söz konusu değildi, yalnız bu savaştan sonra ciddileşti.38 Bu noktada şu soru gündeme gelmektedir. İki bin yıla yakın bir süre boyunca eksenini İsrail'in oluşturduğu inançlar neden Hıristiyanlıkta herhangi bir rol oynamadı.
Ralph Reed başkanlığındaki Hıristiyan Koalisyonu39 adlı grup, Hıristiyan Sağ çerçevesindeki en etkin kuruluşların ilkiydi. Ralph Reed, şu an Cumhuriyetçi Parti'nin Georgia eyaleti başkanlığını yapmaktadır. Fakat 1990'larda son derece güçlü ve etkin olan Hıristiyan Koalisyonu, bugün artık çok fazla etkin değildir.
Hıristiyan Sağ'a mensup diğer liderlerden biri de Gary Bauer'dır. O, Regan döneminde Eğitim Öğretim Bakanlığında muavinlik yaptı, 2000 yılında başkan adayı oldu, önceki dönemde Aile Araştırmaları Komisyonu40 başkanlığı yaptı. Patrick Robertson ve Jerry Falwell gibi diğer fikirdaşlarıyla beraber, 11 Eylül sonrası dönemde iç politikada liberallere karşı mücadele, dış politikada İsrail'e destek, Araplara ve Müslümanlara ise düşmanlık tutumuyla daha önce benzeri görülmemiş bir biçimde siyasî sahneye girdiler. Daha önce onlar hakkında Müslümanlara karşı örtülü bir Haçlı Savaşı verdikleri söylenmişti.41 Bu çerçevede onlar Liberalleri ve eşcinselleri Amerika'nın "talihini tersine çevirenler" olarak değerlendirmekte ve Bush'u ilahî misyona sahip biri olarak görmektedirler.42 Ayrıca onlar, Bush'u kendi siyasî çıkarları için bir güvence olarak görmektedirler.
Gary Bauer şunları söylüyor: "Önceleri Allah'ın eli Amerika'nın üstündeydi [Amerika'yı gözetiyordu] en azından bu ülkenin başarılarının bir kısmı Allah'ın yardımı sayesindedir." Yine şöyle diyor: "Allah ayağa kalkıp yükselmesi için izin vermedikçe hiçbir lider ayağa kalkıp yükselemez. Her milletin yükselişi ve çöküşü, yalnızca Allah'ın isteğiyledir." Bauer daha sonra şöyle devam ediyor: "Bizim onun yolundan sapmamızdan dolayı Allah'ın elini bizim üstümüzden kaldırdığına inandığımızda diz çöküp Allah'tan hatalarımızdan dolayı bağışlanma dilemeliyiz. Biz Allah'tan Hıristiyan liderler olarak bize yapmamız gereken şeyleri bildirmesini istemeliyiz. Bunlara sebep başkalarının günahıdır diye iddia etmemeliyiz." Bauer sözlerine şunları ekliyor: "Şeytanın ABD'ye darbe vurduğu böylesine kader belirleyici bir dönemde, İncilci Kilise mensupları, George Bush'un Allah'ın seçtiği biri olduğuna ve bunda gizli bir hikmetin bulunduğuna inanmaktadır. İncilcilik dünyasında çok güçlü duyarlılıklar bulunmaktadır. Sonucunun açıklanması bir ay süren tartışmalı seçimlerde Allah'ın eli bir şekilde buna müdahale etti ve hayatını İsa Mesih'i kabul üzerine şekillendiren kişi, Beyaz Saraya gitti. 11 Eylül'den sonra şöyle bir his vardı: Böylesine korkunç bir olay gerçekleşeceği için Allah böylesi bir kişiyi Beyaz Saray'a göndererek bizi bir kez daha kutsamış oldu. İncilci Kiliselerden bunu defalarca işittiniz: Al Gore'un başkan olduğunu ve ülkemizde böylesi bir olayın olduğunu ve nelerin yaşanabileceğini düşünebiliyor musunuz?" Gary Bauer bütün bunlardan şu sonucu çıkarıyor: "Allah George Bush'u böylesi günler için Beyaz Saray'a gönderdi."43
Cumhuriyetçi Parti'nin Sağ'a eğilimiyle, Hıristiyan Sağ ile Parti arasındaki farklar da gittikçe azaldı, o kadar ki bu ikisinin arasındaki sınır iyice silikleşmiş bulunuyor. Bugün artık Cumhuriyetçi Parti seçmeninin yaklaşık yüzde 28'ini Hıristiyan Sağ'ın oluşturduğuna inanılmaktadır.44 Sonuç olarak Hıristiyan Sağ'a mensup kurumların özel bir farklılığı bulunmamaktadır; bunlar Cumhuriyetçi Parti içerisinde veya çevresinde faaliyet göstermektedir. Başka bir deyişle partiye ve parti liderine sahip olduktan sonra, başka kuruluşlara ne gerek var. Hıristiyan Sağ'ın Cumhuriyetçiler üzerindeki nüfuzu, onların daha az müstakil ve daha farksız görünmelerine sebep olurken, bu durum onları Cumhuriyetçilerin en önemli gövdesi haline getirmiştir.
Belirtildiğine göre, Ralph Reed 1990'lı yıllarda kendi takipçilerinden yaklaşık 16 bin kişiye politikada ve partide çeşitli makamlara yükselebilmeleri ve Cumhuriyetçi Parti'yi güçlendirmek hedefi doğrultusunda Federal ve eyalet seçimlerinde, bu cümleden belediye ve eğitim komisyonlarına vs. temsilci olarak seçilebilmeleri için eğitim verdi. Aslında Hıristiyan Sağ'ın Cumhuriyetçi Parti içindeki bugünkü konumu, Reed'in rüyasıydı. Onlar parti içinde bu iyi konuma sahip olmalarının yanı sıra merkezî güç üzerinde çok etkili bir rolü bulunan ülke çapındaki halk kuruluşlarında45 da iyi bir konuma sahiptirler.
Bush, seçim mücadelesi sırasında, en beğendiği filozofun kim olduğu yönünde kendisine sorulan bir soruya cevap olarak Hazret-i Mesih'in ismini vermişti. Belirtildiğine göre, bu durum Partideki İncilci bloğun bir bütün olarak onun yanında yer almasına sebep oldu ve Bush'un seçimden başarıyla çıkmasında önemli bir rol oynadı. Bush, babasının aksine, ilk iş olarak Beyaz saray'da Hıristiyan Muhafazakarların isteklerini yerine getirdi. Yurt dışında doğum kontrolü ve kürtaj alanında çalışmalar yapan kuruluşlara yapılan mâlî yardımın kesilmesi buna örnek olarak zikredilebilir. Bush, ayrıca bu akıma mensup ya da yakın olan kişileri, kendi hükümetinde önemli makamlara tayin etti. Ashcraft'ın baş yargıçlığa getirilmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Onun mahkemelerin her gün dua toplantıları ile açılması yönündeki ısrarı, muhafazakar Hıristiyanların memnuniyetini beraberinde getirdi. Bush'un insan kopyalama konusundaki görüşleri, anayasanın toplumsal programlarla din değiştirme ile ilgili programların ayrılığını vurgulamasına rağmen, federal hükümet kaynaklarından dinî hayır kurumlarına yardım yapılması konusundaki çabaları, onun sağcı Hıristiyanlar arasındaki nüfuzunun çok daha fazla artmasına sebep oldu. ABD'deki muhafazakar çevrelerde Hıristiyan Sağ akım, mâlî yardımlardan yararlanma ve halkı seferber etme açısından en iyi imkanlara sahiptir.
Hıristiyan Sağ, radyo programlarından geniş ölçüde yararlanmaktadır. Onlar bu yolla, mensuplarının duyarlılıklarından kaynaklanan enerjilerini, siyasî programlarının yürütülmesi noktasında öfkeye ve çabaya dönüştürmektedirler. Örneğin James Dabsen, Colorado'da "Dikkatin Odağındaki Aile" adlı bir program yapmaktadır. 2002 Ocağında California eyalet meclisinde eş cinsellerin evlenebilmesini öngören bir yasa tasarısının gündeme gelmesi üzerine bu tasarı programın aslî konusu oldu. Bu programın etkisiyle California'daki politikacılara yönelik öfkeli telefon ve mektuplar bu tasarının geri alınmasına sebep oldu. Bir diğer örnek de şudur: Dışişleri Bakanı Colin Powell, MTV kanalının bir programında cinsel açıdan faal olan gençleri prezervatif kullanmaya çağırdı. Bu radyolar, onun aleyhine büyük bir tepki dalgası oluşturdu. Öyle ki, daha sonra Bush, bir başka konuşmasında bu duruma açıklık getirerek AIDS'in yayılmasıyla mücadelede en iyi yol olarak cinsel ilişkiden sakınılmasını öneren Beyaz Saray politikasını yeniden vurguladı.
Sağcı Muhafazakarlar konusundaki gerçek, Gary Bauer'in şu sözlerinde olduğu gibidir: "Siyasi aktivistler ordusu, generalin emrini yerine getirmek için teyakkuz halindedir. Eğer Bush, oynarsa veya onların liderliğini bırakırsa, veya (Hıristiyan Sağ'ın öngördüğü) konulara ihanet edilirse, Cumhuriyetçi Parti içerisinde sorunlar ortaya çıkacak, parti ayağa kalkacaktır. Hareket oldukça geniştir ve Partideki oyu da oldukça fazladır. Eğer bu hesaba katılmaz ve bunlar dışlanırsa parti içindeki liderlik seçimine engel olunur."46
Yeni Muhafazakarlar
Yeni Muhafazakarlık, dış politikada oldukça etkin olan, müdahaleci, ABD'nin tek taraflı olarak tüm dünyada gücünü yaymasını öngören, başta İsrail olmak üzere dostların güçlendirilmesini, düşmanlara ise askeri müdahalelerde bulunulmasını propaganda eden muhafazakar aydın grubu ifade etmektedir.
Onlar açıkça ABD hegemonyasının yayılmasını tavsiye ediyorlar, ABD'nin uluslararası jandarma olmasını istiyorlar ve Irak'a, İran'a ve Sudan'a karşı savaş açılması düşüncesini propaganda ediyorlar. Onlar, bu yönleriyle muhaliflerinin nezdinde "Savaş partisinin beyinleri" olarak ün yaptılar.
Onlar, Clinton yönetimini dış politika açısından boşa harcanmış yıllar" olarak adlandırmakta ve düzeltilmemesi durumunda bu durumun ABD açısından bir tehlike kaynağı olacağını belirtmektedirler. Onlara göre "ABD'nin askerî açıdan zayıflaması", "ABD'nin dünyadaki rolünün tartışılır olması" Clinton yönetimi döneminde meydana gelmiş önemli sorunlardır. Onlar, bu meseleleri, Saddam ve Miloseviç gibi şahısların siyasî hayatlarını sürdürmelerine ve 1990'lı yıllarda meydana gelen bunalımlara sebep olduğunu düşünmektedirler. "Şer rejimleri/Şeytanî rejimler"47 tabirini 1990'lı yılların sonlarında ilk kez onlar kullandılar. Bu tabiri, Bush da 29 Ocak 2002'de Kongrede yaptığı konuşmada kullandı. Yeni Muhafazakarlar, genel olarak ABD'nin siyasî hedefinin, ABD'nin dışarıdaki hayatî çıkarlarını korumak değil, tüm dünyadaki hegemonyasını güçlendirmek şeklinde olması gerektiğine inanmaktadırlar.48
Bu akım, Ortadoğu Meselesi ile ilgili olarak İsrail sağının görüşlerini desteklemekte, meselenin çözümü noktasında askerî seçeneği reddetmemekte ve işgal altındaki topraklarda yerleşim birimleri kurmayı engellemeye dönük her türlü girişime karşı çıkmaktadır.
Yeni Muhafazakarlar, "terörist" dedikleri kişilerin, ABD'ye yönelik nefretlerinin sebebi ile ilgilenmedikleri gibi, bunun sebebini anlamaya dönük her türlü girişime karşı çıkmakta ve bu tür girişimleri, "terörizme izah getirmek" şeklinde değerlendirmektedirler. Onlara göre, "teröristler" insanları öldürmekten zevk almakta, özgürlük, demokrasi ve insanın üstünlüğü gibi Amerikan değerlerine karşı çıkmakta ve ABD'deki serveti, refahı ve özgürlüğü kıskanmaktadırlar. Onlar, geçen 20 yıl boyunca İslam'ın ve Arapların komünizmden sonraki en büyük düşman olduğuna ilişkin zemin hazırlamak yönünde büyük bir çaba göstermişlerdir. Elbette bu tür bir çabadan da en çok İsrail'deki sağ yararlanmıştır.
Yeni Muhafazakarlar, Yahudi lobisi ve Hıristiyan Sağ ile birlikte Bush'un 4 Nisan'daki konuşmasında takındığı tutumdan geri adım atmasında en önemli rolü oynamıştır. Bu akımın önde gelen sözcülerinden biri olan William Kristol, bu konuşmadan kısa bir müddet sonra AIPAC toplantılarından birinde yaptığı bir konuşmada Bush'un Filistin ile ilgili konuşmasını "üzüntü verici" olarak niteledi ve İsrail'in operasyonu bitirmeden Batı Şeria'dan çekilmesi düşüncesini eleştirdi. O, bu konuşmasında başkanın Cheney ve Powell'i Ortadoğu'ya gönderme kararını da hatalı diye nitelendirdi. Bununla birlikte o: "Öyle görünüyor ki Bush bu politikasını değiştirdi" diyerek şunları söyledi: "Sanıyorum o şimdi ilerledi, bu görüşünden geri döndü ve güçlü bir İsrail taraftarı oldu."49
Onlar ayrıca, ABD ve İsrail için sorun çıkaran rejimlerin değiştirilmesinden yanadırlar. William Kristol, Suudî Arabistan'ın "İsrail'de intihar saldırısı düzenleyenlere" mâlî yardımda bulunduğunu iddia ederek Suudî Arabistan rejiminin değiştirilmesinin imkanlarının araştırılması gerektiğinden söz etmiştir.50
Halbuki ABD'deki önde gelen birçok kişi, dış politika konusuna farklı derecelerde de olsa ilgisizdir. Yeni Muhafazakarlar ise bütün dikkatlerini münhasıran dış politikaya odaklamıştırlar ve Cumhuriyetçi Parti'nin dış politika ile ilgili siyasetlerini fiilen kontrol etmektedirler. Onlar, fiilen George Bush'un dış politika danışmanı haline gelmiştirler. Ayrıca Onların düşüncelerinin etkileri, ilk tercihleri olan Demokrat Parti'de de açıkça gözlemlenmektedir. Yeni Muhafazakarlar, ABD dış politikasının şekillenmesinde ve yürütülmesinde böylesi bir nüfuza sahip olmalarına rağmen, yurt dışına hiç çıkmamış olmalarıyla, yabancı bir dil bilmemeleriyle ve yurt dışındaki askerî operasyonlara katılmamış olmalarıyla ünlüdürler.
Yeni Muhafazakar hareket, 1960'lı yıllarda üniversitelilerden ve gazetecilerden oluşan bir grup tarafından kuruldu. İsrail karşıtı bir grubun oluşma endişesi, bunun sonucu olarak ABD'de yeni sol hareketin gelişmesi ve zenci liderlerin Demokrat Parti'deki nüfuzlarının artması, bu hareketin oluşumunda etkili oldu. Irwing Kristol, Norman Podhoretz**, Midge Decter, Ben Wattenberg, Nathan Glazer, Daniel Bell vs. gibi şahıslar, Yeni Muhafazakar akımı başlattılar. Sonradan hepsi de soğuk savaşın radikal teorisyeni olacak olan ve ateşli birer İsrail taraftarı olan Daniel Patrick Mohinghan (New York eyaleti eski senatörü), Richard Perle, Eliot Abrhams, Cannet Adelmann, Gene Kirkpatrick, Walt Ugene Rostow, gibi şahıslar bu Yeni Muhafazakarlara katıldılar. Bunlar gerek bireysel, gerekse grupsal olarak Johnson'dan bu güne birçok ABD başkanının dış politikası üzerinde hissedilir bir etkide bulundular.
New Republic, Commentary ve Weekly Standard, Yeni Muhafazakarların görüşlerini yansıtan üç temel yayın organıdır. National Review ve "Ulusal Çıkarlar" adlı yayın organları da bu akıma yakındır. Ayrıca bunlara ait görüşler, ABD'nin belli başlı gazetelerinde nispeten daha geniş bir şekilde yayınlanmaktadır. Bunlar arasında Wall Street Journal ve Washington Times, onların ya da onlara yakın kesimlerin görüşlerini tek taraflı bir şekilde yansıtmaktadır. Bununla birlikte New York Times, Washington Post ve Chicago Tribune vs. gibi gazetelerde, Yeni Muhafazakar biri ya da onlara yakın biri köşe yazarı olarak barınsa da genel olarak bunlardan farklı ya da dengeleyici görüşler, çoğunluktadır. Yeni Muhafazakarlar Amerika'daki televizyon programlarında da geniş ölçüde yer almaktadırlar.
Yeni Muhafazakarlar, 1968-1972 yıllarında Richard Nixon'ın rakiplerini desteklediler. Nixon ve Carter'ın, gerginliğin azaltılması, Sovyetlerle ilişkilerin iyileştirilmesi ve Ortadoğu'da bir barış sürecinin başlatılması yönündeki politikalarına karşı çıktılar ve bu noktada çaba gösterdiler. Yahudilerin Sovyetlerden İsrail'e göçü meselesi, Sovyetlerle gerginliğin azaltılması politikalarının etkisiz kılınması konusunda Yeni Muhafazakarların en çok yararlandığı bir manivela idi.
Yeni Muhafazakarların bazı Demokratlarla olan ihtilafları, özellikle de Senatör Mc Goveren'ın 1972 yılında Nixon'a karşı parti adayı olarak seçilmesi, Yeni Muhafazakarlarla Demokrat Parti'nin arasının açılmasına sebep oldu. Halbuki onlar Cumhuriyetçilerin İsrail konusundaki nispeten nötr tutumuna da tepki göstermekteydiler.
Bununla birlikte o tarihte başlayan süreçte Carter, Sovyetlerle ilişkilerin iyileştirilmesi gerektiğini daha fazla vurguladı ve Filistin ulusal hakları daha fazla takviye edildi. Nihayet 1980'li yıllarda ve daha sonra Cumhuriyetçi Ronald Regan döneminin başlamasıyla birlikte bir grup Yeni Muhafazakar, Cumhuriyetçi partiye katıldı. Ayrıca Ronald Regan'ın şahsında benzer eğilimleri keşfetmeleri, onların Cumhuriyetçilere katılmalarına yarayan ortamı güçlendirmişti. Cumhuriyetçiler de Yeni Muhafazakarları bünyelerine alarak medyadaki ve üniversitelerdeki konumlarını güçlendirmek istiyorlardı.
Onlar, dış politika ile ilgili meselelerde Sovyet kampına karşı etkin bir şekilde mücadele edilmesi gereğinden, İsrail'in kayıtsız şartsız desteklenmesine varıncaya kadar birçok konuda sağcı görüş ve önerileriyle çok etkili bir rol oynadılar. Çok geçmeden taraflar birbirlerinin radikal eğilimlerini takviye ettiler. Doğuyla gerginliklerin azaltılması sürecinin sonu, Sovyetlerin "Şeytan İmparatorluğu" olarak ilan edilmesiyle neticelendi.
Yeni Muhafazakarlar, tedricen Regan hükümetinde dış politika ile ilgili makamlara getirildiler. Adelmann, Richard Pipe, Richard Perle, Jane Kirk Dougles, Max Compleman, Eliot Abrahams, gibi şu anki Yeni Muhafazakar aktivistler, Regan döneminde dış politikada önemli görevlerde bulundular. Onlar, Regan'ın Ortadoğu meselesine soğuk savaş gözlüğüyle bakmasını sağlamaya çalışıyorlardı ve Filistin ulusalcılığını da komünizm yayılmacılığı olarak göstermeye uğraşıyorlardı. Böylesi bir düşüncenin ışığında ABD, Arap topraklarının işgalini sükutla ve memnuniyetle karşılayabilirdi. (Şu an aynı politika aşırı İslamcılık bahanesiyle sürdürülmektedir.) Böylesi bir politika, İsrail'deki sertlik yanlıları için işgal ettikleri topraklardaki kontrollerini güçlendirme yönünde fırsat veriyordu. (Birinci intifada ve İsrail'in Lübnan batağına saplanması, Yeni Muhafazakarların "stratejik kazanım"51 formülünün neticesiydi.)
Sovyetlerin çöküşü, Yeni Muhafazakarları İsrail'le olan stratejik ittifakın zaruretini izah etmeye dönük olmak üzere istenen bir "düşman"dan mahrum bıraktıysa ve onları bir müddet için de olsa krize soktuysa da Irak'ın Kuveyt'e saldırması ve son olarak da el-Kaide gibi örgütlerin eylemlerini "fundamentalist İslam" ve "küresel intifada" olarak adlandırmalarına ve bunları komünizmin yerine koymalarına yaradı. Bütün bunlar, İsrail'le olan özel ilişkilerin zaruri olduğunu anlatmak ve Filistin ulusal davasına destek verilmesini önlemek için bir propaganda aracı olarak kullanıldı.
Bu Yeni Muhafazakar bakış açısı, İsrail'i Batı'nın bölgedeki "Haçlı savaşçısı" olarak tasvir etmektedir. Buna göre İsrail, sertlik yanlısı Arap devletleri karşısında önleyici bir güç olmakta, böylece zayıf ve ılımlı Arap devletleri korunup İslamcıların bölgede zafer kazanması önlenmektedir.
Dış politika alanında faaliyet gösteren muhafazakar araştırma merkezlerinin büyük bir çoğunluğunda Yeni Muhafazakarlar hakimdir.52 Bununla birlikte şunu da kaydetmek gerekmektedir ki, George Bush hükümetindeki nüfuzuna rağmen onların bir departman hariç, Dışişleri Bakanlığında belli başlı bir varlıkları bulunmamaktadır. Onlara ait politikaların Dışişleri Bakanlığında nüfuzları yoktur. Yukarıda söz konusu edilen bir departmandan kasıt John Balton'dur. O, daha önce Enterprise Institute'de başkan yardımcısıydı, şimdi ise silahsızlandırma ile ilgili konularda bakan yardımcısıdır.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Condelesa Rice, birçok noktada Yeni Muhafazakarlarla ortaksa da onlardan değildir. Başkan Yardımcısı ve Bush'un Savunma Bakanı, en azından 1990'lara kadar Yeni Muhafazakarlarla birlikte çalıştı ve onlarla aynı görüşleri paylaştı. Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ise Yeni Muhafazakarların en seçkinlerindendir.
1967 savaşından sonra İsrail, bu grubun en temel konularından biri haline geldi. Onlar her zaman şu inancı taşıdılar: "Güçlü bir İsrail, Sovyet nüfuzu karşısındaki ondan sonra da Ortadoğu'daki Radikal İslam karşısındaki ABD'nin stratejik güç noktasıdır." Bu inançlar sonuç itibariyle şu sloganla özetlenebilir: "İsrail için iyi olan ABD için de iyidir. Ve bunun tersi." Bu anlamda yeni Muhafazakarlar içinde, bu düşünceye karşı sorun çıkaranları "anti-semitist" olarak tanıtan güçlü bir eğilim bulunmaktadır. Onlar soğuk savaş döneminde sürekli olarak şu inancı taşıdılar: ABD'yi bağlayan kayıt ve sınırlara bağlı olmayan bir İsrail, Sovyet politikalarından kaynaklanan sorunlarla baş edebilecek bir ülkedir. Yeni Muhafazakar propagandistler, İsrail'i ABD için bir örnek olarak göstermektedirler.
Bu şekilde ABD, Vietnam savaşında yaşadığı yıkımı unutabilecek ve gücünü yeniden toparlayabilecektir. ABD'nin Granada ve Libya gibi yerlere yaptığı tek taraflı müdahaleler, İsrail'in Ortadoğu'da izlediği yönteme benzemektedir.
Yeni Muhafazakarların içinde dikkate değer sayıda Yahudi varsa da bunlar daha çok ABD toplumu ve kültürüyle bütünleşmiş laik Yahudilerdir. Onlar açısından siyasî bir ideal, dinin yerine geçmiştir.53
İlginçtir ki, ABD'deki Yahudilerin çoğu bu Yeni Muhafazakarların görüşlerine karşı ilgisizdi ve çeşitli dönemlerde yapılan seçimlerde oylarının yüzde 80 gibi büyük bir çoğunluğunu Demokrat Partiye vermişti. Ilımlı olan ve İşçi Partisinin politikalarını benimseyen ABD'li birçok Yahudi, İsrail'i ABD'nin stratejik bir kazanımı olarak nitelemenin her iki ülkeye de zarar vereceği inancındadır; çünkü ABD'nin İsrail'e olan sınırsız desteği, bu ülkedeki toprak karşılığı barışa karşı çıkan diğer kanadı güçlendirecek ve Arap ve İslam dünyasındaki Amerikan karşıtı duyarlılıkları körükleyecektir.
"Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi"54 Yeni Muhafazakarların faaliyet merkezlerinden birine aittir. Bu merkez 1997'de kuruldu. İlkeler bildirisinde Clinton dönemindeki Amerikan dış politikasına hâkim olan şartları değiştirmeyi ve "ABD'nin dünya liderliği için gerekli destekleri sağlamayı" hedef olarak ortaya koydu. Bu bildiride dış politikada başarılı olmanın gerekli şartları olarak "Güçlü bir ordu... Amerikan ilkelerini dünyaya cesaretle yayacak bir dış politika ve Amerika'nın küresel sorumluluğunu üstlenebilecek bir ulusal liderlik" hususları sayılmaktadır. Bu bildiride ayrıca "bunalımlar ortaya çıkmadan ve faciayla sonuçlanacak tehlikelerle karşılaşılmadan şartları oluşturmanın gerekliliği" belirtilmekte yani 2002 yılında oluşturulan ön strateji55 ya da Bush doktrini resmiyet kazanmaktadır. Askerî bütçenin arttırılması, düşman rejimlere karşı, demokrat müttefiklerle ilişkilerin güçlendirilmesi, dışarıda siyasî ve ekonomik serbestlik idealinin yüceltilmesi, istenen uluslararası düzenin korunup geliştirilmesi noktasında münhasıran Amerikan rolü için sorumluluk kabul etmek" bu bildiride yer alan diğer başlıklardır.
1997 yılında bu bildiriyi imzalayan 25 kişinin adlarını belirtmek faydalı olacaktır. Jeb Bush (George Bush'un kardeşi, Florida valisi) Dick Cheney (Bush hükümetinde başkan yardımcısı) Zalmay Halilzad (Bush'un ulusal güvenlik konseyi üyesi ve Afganistan özel temsilcisi) Peter Radmen (Şu anki savunma bakanı yardımcılarından) Donald Rumsfeld (Şu anki savunma bakanı) Paul Wolfowitz (şu anki savunma bakanı yardımcısı)56
Yeni Muhafazakarlar, 3 Nisan 2002'de (Bush'un Ortadoğu ile ilgili önemli konuşmasından bir gün önce) en önde gelen simalarının imzasıyla57 George Bush'a hitaben bir açık mektup yayınladılar. Bu mektupta İsrail'le ve genel olarak Ortadoğu bunalımı ile ilgili görüşlerini açıkladılar. Bu mektupta yer alan hedeflerle Bush'un 24 Haziran'daki konuşması arasındaki benzerlikler, oldukça dikkat çekicidir. "İsrail'e olan desteğinizden dolayı müteşekkiriz" cümlelerinin yer aldığı mektupta özetle şu hususlar yer almaktadır:
"Sizin şu an mevcut terörizmle çatışma halinde bulunan İsrail'e verdiğiniz güçlü desteğinizi takdir ediyoruz. Liberal bir demokrasi olan İsrail, şu an sivillere saldıran canilerden dolayı tehlike altındadır ve yardıma muhtaçtır.
"ABD ve İsrail'in ortak bir düşmanla karşı karşıya bulunduğundan şüphe edilmemelidir. Her ikimiz de sizin "şer ekseni" olarak tanımladıklarınızın hedefi durumundayız. İsrail, hem bizim müttefikimiz olmasından dolayı hem de diktatörlükler denizinin ortasında bir liberal demokrasi adası olmasından dolayı saldırıya uğramaktadır."
"Sayın Başkan, siz terörizme karşı savaş ilan ettiniz, İsrail de işte bu savaşı vermektedir."
"Arafat ve Özerk Yönetim liderliği, terörizm şebekesinin bir parçasıdır. Barış sürecinin ilerleyememesinden dolayı sizi kusurlu görenler, hata yapmaktadır... Sorun terörizmden kaynaklanmaktadır. Bu terörizm Arafat ve yardımcıları tarafından himaye edilen, teşvik edilen, korunan ve bir çok noktada da yönlendirilen bir terörizmdir.
Müzakerelerin ürünü teröristler olmamalı ya da müzakereler, terörizm tehdidi altında sürdürülmemelidir. Böylesi bir durum, düşmanlarımıza tehlikeli bir sinyal vermek olacaktır. Bu, uygar milletlerin terörizmle mücadelede gerekli cesarete sahip olmadığı yönünde bir sinyaldir."
"ABD politikası artık Arafat'la görüşmesi yönünde İsrail'e baskı yapmak şeklinden çıkarılmalıdır. Bizler aynı şekilde Molla Ömer'le ya da Bin Ladin'le de görüşmek için baskı altına girmek istemiyoruz. Yine bizler, başkalarının el-Kaide'ye mâlî yardımda bulunmasını istemiyoruz. ABD de Ortadoğu'da terörizm aygıtının önemli bir parçası haline gelmiş olan Özerk Yönetim, hükümetine mâlî yardım yapmamalıdır."
"ABD, terörist şebekelerin kökünü kazımak için savaşan İsrail'i tam olarak desteklemelidir. İsrail'in işi de bizim Afganistan'daki ya da diğer yerlerdeki işimiz gibi çok kolay olmayacaktır."
"Sayın Başkan, bizler ayrıca sizden Saddam'ın ortadan kaldırılması planını hızlandırmanızı istiyoruz... Herkes bilmektedir ki, Saddam, İran ile birlikte İsrail karşıtı terörizmi mâlî açıdan desteklemektedir."
"İsrail'in terörizmle mücadelesi, bizim mücadelemizdir ve İsrail'in zaferi, bizim zaferimizin önemli bir bölümü olacaktır. Ahlakî ve stratejik deliller terörizme karşı mücadelesinde İsrail'in yanında bulunmayı zorunlu kılıyor."58
Yeni Muhafazakarların gücü ve nüfuzu, onlara bütçe sağlayan Bradly, Olin and Scaife gibi vakıflara dayanmaktadır. Bu vakıflar, dış politikayla ilgilenmektedir, çok iyi örgütlenmiştirler ve dış politikayla ilgili birkaç noktaya yoğunlaşmıştırlar. Ayrıca belirtildiğine göre askerî sanayi kompleksine de sahiptirler. Onların istekleri genel olarak şu şekilde özetlenebilir: ABD'nin bir dünya imparatorluğuna dönüştürülmesi, Soğuk Savaş dönemindekinden çok daha fazla bir askerî bütçenin temin edilmesi, bir uluslar arası jandarma olarak olabildiğince ileri silahların üretilmesi.
İlginçtir ki, bu akımın sözcüleri, Bush'un 24 Haziran'daki konuşmasından sonra bile daha sağcı bir tutumla bu konuşmaya ilişkin memnuniyetsizliklerini ifade ettiler. Ortadoğu Kurulundan Daniel Pipes, verdiği bir mülakatta Bush'un planını, "ölü doğmuş bir plan" olarak adlandırdı. Pipes şunları söyledi: "Arafat'ın kenara itilmesi önemli değildir; çünkü Filistin kamuoyunun önemli bir bölümünün temsilcisidir. O, Saddam değildir ki, zorla bulunduğu yerden alınabilsin. Önemli olan Filistin kamuoyunu değiştirebilmektir." Pipes ayrıca şunları ifade etti: "Bush'un planı, terörizmin Filistinlilerin geneli arasında istenen bir şey olmadığı, Filistin halkının İsrail'in varlığını kabul ettiği ve yapılacak reformların sorunu çözeceği yönündeki bir dizi yanlış faraziyelere dayanmaktadır."59
Çeviren: Alptekin Dursunoğlu
Dipnotlar:
1- "Us Bureau of Census" Jewish Virtual Library, www.us-israel.org
2- "Jewish Vote in Presidential Election" www.us-israel.org
3- Tish Durkin, "Why Israel Matters a Lot to These Christians", The National Journal, Vol.34 NO:16-20 April 2002 P. 4
*- Bu akım dinî ve siyasî nedenlerden ötürü İsrail'i destekleme konusunda sağcı Yahudilerden bile daha aşırıdır.
4- Pro-Israel Political Action Committies (PAC)
5- Mitchell Bard, op.cit.
6- CNN, İnside Politics, (Transcript) 22 April 2002
7- Bu noktada Ted Coppel'in Nightline adlı haber ve siyasi söyleşi programı gibi ABC kanalına ait bir çok siyasi haber ve söyleşi programı dikkate değerdir. Bill Maher'in yaptığı Politically incorrect adlı mizah programı ise son dönemlerde daha ziyade Siyonist bir yayın çizgisi kazanmıştır.
8- Arab News, Barbara Ferguson, Arab American Vendors Boycott, New York Post 25 Jun 2002.
9- Committee for Accuracy in Middle East Reporting in America, COMERA
10- Palestine Media Watch
11- Vigilante kelimesi Webster'de şöyle tercüme edilmektedir: Cinayetleri önlemeye ve suçluları cezalandırmaya dönük olarak kendi başına kurulmuş gönüllü kuruluş üyesi.
12- www.pmwatch.org
13- New York Times, 23 May. 2002
14- New York Times, 6-7 May 2002
15- Bu fotoğraf, bir bakıma asli mesele olarak işgali göstermesi ve yürüyüşçüleri de İşgal yanlısı olarak tanıtması açısından New York'taki bu yürüyüşü düzenleyenler için bir darbe olmaktaydı.
16- New York Times, 23 May 2002.
17- www.boycottthepost.org
18- National Public Radio
19- New York Times, 23 May 2002
20- Christian Right
21- Anti Defamation League
22- Cantor David, The Religious Right: The Assault on Tolerance & Pluralism in America, Anti-Defamation League (New York, ADL, 1994)
23- Apocalyptic
24- Allen Hertzke, "How Christians fit into the Middle East Equation" National Public Radio, Talk of the Nation (transcript) 23 April 2002
25- Evangelicals
26- Richard Cizik, Washington Director of The National Association of Evangelicals Quoted in N. D: Kristol "Following God Abroad" NYT, May 21 2002
27- İnternational Religious Freedom Act
28- Traficking Victim Protection Act
29- Nicola Kristol, NYT 21 May 2002
30- Bloomberg News 29 May 2002
31- The New York Times, 27 May 2002
32- Anti Christ
33- Dwight Gibson of World Avengelical Alliance
34- Tish Durkin "Why Israel Matters, a lot to These Christians" The National Journal Vol. 34 No16, 20 April 2002
35- ibid
36- Tish Durkin; op. Cit. P. 3.
37- www.leftbehind.com adlı bir internet sitesi de olan Left Behind adlı kitap dizisi, bu tür inançları, tüm dünyada ve Amerika'da geniş ölçüde yaymaktadır.
38- Ralph Reed, "How Christians fit into the Middle East Equation", National Public, Radio, Talk of The Nation (Transcript), 23 April 2002
39- Christian Coalition
40- Family Resarch Council
41- Nina J. Easton "Power and Glory", The American Prospect, vol. 13 No 9, May. 2002
42- ibid.
43- İbid., p2
44- İbid., p.2
45- Grassroots base
46- Easton, ibid., p.6
47- Evil regimes
48- R. Kagan and W. Kristol, National Interest and Global Responsibility in Present Danger ED Encounter Boks, San Francisco, 2000 pp. 6-11
49- Washington Times, 23 April 2002
50- Fox News Network, The Big Story With John Gibson, (Transcript) 26 April 2002 Friday
**- ABD'deki Yahudi komitesinin yayın organı olan ve daha sonra da Yeni Muhafazakarların en önemli organı haline gelen 'Commentary' adlı yayın organının yazı işleri müdürü.
51- Yeni Muhafazakarların İsrail'i nitelemek için kullandıkları bir terim
52- Center for Strategic and International Studies, American Enterprise Institute, The Heritage Faundation, Ethic and Public Policy Center, Middle East Forum, Center for Defense of Democracies vs. Etkin araştırma kuruluşları içerisinde yalnızca Cato Institute ve Ludwig Von Mises Institute Yeni Muhafazakar görüşlere karşı çıkmaktadır.
53- Bu durum birçok Amerikalı Yahudi için geçerlidir.
54- Project for the New American Century
55- Preemptive strategy
56- www.newamericancentury.org
57- William Kristol, Ken Adelman, Gary Bauer, Jeffrey Bell, William J. Bennett, Ellen Bork, Linda Chavez , Elior Cohen, Midge Decter, Thomas Donnelly, Nicholas Eberstadt, Hillel Fradkin, Frank Gaffney, Jeffrey Gedmin, Reuel Marc Gerecht, Charles Hill, Bruce P. Jackson, Donald Kagan, Robert Kagan, John Lehman, Tod Lindberg, Rich Lowry, Clifford May, Joshua Murabvehik, Martin Peretz, Richard Perle, Daniel Pipes, Norman Podhoretz, Stephan P. Rosen, Randy Scheunemann, Gary Schmitt, William Schneider, Jr. Marshall Witmann, R. James Woolsy
58- Washington Times, 4 April 2002.
59- Australian Financial Review, 26 June 2002.