Almanya'dayız. Ülkemizdeki işbirlikçi düzenin Batı'nın ekonomik mengenesine terkettiği limon misali göçmenler olarak, Mölln ve Solingen olaylarını dehşetle yaşamaya devam ediyoruz. Kıskacına kapıldığımız sistem bizleri sadece limon gibi sıkmakla kalmıyor, işe yaramaz kabuğumuzu da yakmaya kararlı anlaşılan.
Mölln şehrinde 3, Solingen şehrinde 5 insanın gecenin karanlığında gelen alçaklar tarafından yakılarak katledilmesi ve aynı hafta içerisinde 70'in üzerinde yaşanan gece kundaklamaları, Almanya'da yaşayan insanları içinde bulundukları sistemi gözden geçirmeye zorlamalıdır.
Konuyla ilgili yapılan protestolarda, konuşmalarda gecenin karanlığında gelerek vahşet oluşturanlara lanet yağdıranlar, aynı zamanda politikacılarına da, gerekli önlemleri almadıklarından ötürü bir takım veryansınlarda bulundular. Ancak Solingen olaylarını bir propaganda aracı olarak kullanmasını başaran bazı politikacılar, yüreği yaralı insanlarla miting meydanlarına karışınca, suç yine sadece dazlaklara ve gecenin karanlığında gelen yabancı düşmanlarına yükleniverdi.
Sistem çıkmazında kıvranan insanlar, suçlu olarak yabancı düşmanlığının ve dazlakların ilan edilmesine rağmen öfkelerini yenemediler ve bilhassa Türk gençleri ellerine geçirdikleri sopalarla ve taşlarla büyük şehirlerdeki bazı alışveriş merkezlerine yoğun saldırılar düzenlediler. Mağazaların vitrinleri aşağı alındı, otobanlar konvoylarla bloke edildi, trafik durduruldu. Bilhassa yabancı gençlerin Amerikan zenci hareketine özentilenen böylesi hareketleri, Alman halkını, içten içe daha da çıldırtıyordu ve daha da milliyetçi olmalarına sebebiyet veriyor, daha da vahşete sarılmalarına yol açıyordu. Nitekim cam kırma olayları üzerine, Almanya'da aynı hafta içerisinde 70 yeni kundaklama olayı yaşandı. Öte yandan sömürü sisteminin başbakanı Helmut Kohl'den de aynı yönde resmi bir açıklama geldi ve olaylara karışan yabancıların yurtdışı edilecekleri açıklandı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dini kuruluşu Diyanet Köln Camii(!) Alman cumhurbaşkanı Weizekker'in ve Türk politikacılarının bir anda uğrak yeri oldu ve buradaki din adamlarıyla birlikte mevcut sistemin yaşatılması için elele yabancı düşmanlığına karşı savaşılacağı ilan edildi. Kapitalist sistemin kanunlarını onaylamakla ve işleyişi gözetlemekle görevli olan Alman Cumhurbaşkanı Weizekker, Türkiye Diyanet kürsüsünden bir kere daha sömürü sistemlerini savundu ve görevlilerden yüklü bir alkış koparıverdi.
Bütün bu yakılarak katletme olayları, Alman parlamentosunda da bulunmaz hint kumaşı gibi karşılandı ve yeni yabancılar kanunu hazırlandı, yabancıların Almanya'ya girişlerine sert önlemler getirildi. Böylece gece karanlığında gelen vahşilere öğüt verilmiş olmakla kalınmadı, yabancılara karşı daha sert kanunların çıkarılması için yeni eylemlere gerek duyulduğuna bir işaret verilmiş oldu.
Bütün bunlara rağmen, halen yabancılar neden Almanya'da kalıyorlar?
Saldırıları, bizzat yabancıların gitmelerini isteyen Alman yönetimi gizli elleriyle mi yönlendirmektedir?
Saldırganlar kendi sistemlerinin doğurduğu ekonomik sebeplerden dolayı yabancıların Almanya'ya geldiklerini bilmiyorlar mı?
Halbuki Alman okullarında, belki hayret edeceksiniz ama, açıkça-resmen dış devletleri sömürdükleri ders olarak anlatılmaktadır. Sınıftaki yabancıların gözlerinin içine baka baka anlatılır sömürünün nasıl gerçekleştirildiği...
Almanların sömürüyle ilgili kanunları bile var. Mesela "Yurt dışında ihale alımlarında rüşvet" olayı. Bir Alman şirketi Türkiye'ye gelerek orada ihaleye katılıp, ihaleyi kazanmak için vereceği milyarlık rüşvet, Almanya'da işletme masrafı olarak kabul edilir ve şirketten, verdiği rüşvet oranında vergi alınmaz, gelir vergisinden muaf tutulur. Yeter ki Alman şirketi, verdiği rüşvet sayesinde ihaleyi Almanya'ya getirdiğini ve böylece Almanya'da iş sahaları açtığını isbat etsin (18.02.1982, Alman Maliye Bakanlığı Kararı, BFH Urteil von 18.02.1982 BStBl II S. 394). İşte yabancı dostu(!) Alman Cumhurbaşkanı'nın savunduğu sistemi. İşte onu alkışlayan TC Köln Diyanet zihniyetli insanları. Mustazafın işini elinden alan adamın alnının din adına öpüldüğü sistem.
Şimdi bazı alçak insanlar diyecekler ki: "Vatanlarını yükseltmek için çıkardıkları bu kanundan dolayı bravo adamlara."
Akif'in tabiriyle "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar" geliyor, senin işini elinden alıyor, vatanında işsiz kalıyorsun, aç kalıyorsun, çocuğun evde aç ağlıyor, sığınacak yer arıyorsun ve sonunda Alman politikacılar tarafından senden çaldıkları işin başına götürülürken, satılmış kendi politikacın tarafından da yurtdışına iteklenerek süründürülüyorsun, bu da yetmezmiş gibi, sonunda ateşe atılıyor, yakılıyorsun. İçinde bir kaç kaşık kül bulunan tabutunun başında ise, senin kaderini böyle tayin eden kanunları imzalayan, yürürlükte tutan cumhurbaşkanı ve diğer politikacılar nutuk çekmekte, kendi din adamlarıyla senin cenaze namazını da onlar kıldırmakta, sonunda da uçağın ambarında vatanına geri gönderilmektesin.
Kül olmadan önce işçi olarak eline verilen en büyük fırsat ise "En Büyük Türkiye" gibi bir kaç slogan atmak, bir kaç cam kırmaktır. Bu da kapital sistemlerin tıkandığı yerlerde, İslami bilinci olmayanların bulabilecekleri tek çözüm yolu.
İslami bilinçlenme ve zulmedenlerin nasıl bir inkılapla yıkılacakları günlere hazırlanmak dileğiyle...