Modern insan, hayatın kendisine "yük" olduğu insandır.
Çünkü onun kendisiyle, yüreği ve zihniyle, çevresiyle, fıtratıyla arası iyi değildir. Çünkü onun Yaratıcısı ile, yaratılış gayesi ile arasına çok şey girmiş; özüne, sözüne, gözüne zamanla ve fazlasıyla dünya bulaşmıştır.
Tıkış tıkış olmuş bir zihinle, bölünmüş/duyargasını yitirmiş bir yürekle, çözülmüş,tahrifata ve tahribata maruz kalmış bir kimlik(sizlik)le yaşamaya çalışmak, her türlü üretim ve yönelişi de etkilemekte kuşkusuz. Durulan ve bakılan yerin yerin mukim ve muhkem olamaması, düşünsel, kültürel, eylemsel ve sanatsal her alanı etkiliyor. "Direnme" ve "sağlıklı tavır alma" bile, en fazlasından, kötü ve murdar olana bulaşmama yönünde gerçekleşiyor. Kendini ve savunduklarını muhafaza edebilme isteği dahi, rafine edilmiş, filtreden geçirilmiş bir "muhafazakarlık"ı ortaya çıkarıyor. Bu durum ya modernize edilmiş bir mistisizmi ya da risksiz ve konformist bir konformist bir akademik yaklaşımı izhar ediyor. Sonuçta ikisi de gerçekdışı ve kolaycı bir tercihe kapı açıyor. Zira zorluklar, "acı gerçekler' ve dayatmalar karşısında, içine kapanıp iç geçirmekle, sadece olgucu ve tahlih edici, seyirci bir bilimsel eda arasında ciddi bir farklılık söz konusu değil. Kutsanmış, abartılmış, bir sığmak haline getirilmiş "gelenek'le, sanal ve tamamen kurmaca olan 'gelecek" tasavvuruna kapılanarak kendini oyalamak gibi bir şey bu.
Günümüz insanı, çok konuştuğu/yazdığı halde bir türlü sadede gelemeyen, bir türlü kendisi olamayan, bir şeye karar kılamayan insandır.
Herkes süratle kendini genel geçer olana, egemen ilişki düzenine katıyor. Diğer taraftan cari olan; oluşturduğu anlayışla ve insanları ite kaka bir şekilde içine sürüklediği vitrinle öğütücü, tesviye edici mekanizmayı yaygınlaştırıyor.
Savunulan değerlerin kısa vadede güçlü bir çekim alanı oluşturamaması, umudun buharlaşmasına ve düş kırıklıklarına yol açıyor. Direniş ve mücadele, siyasal erkin her geçen gün artan suçlama ve baskılarıyla, müteselsil erozyonlar eşliğinde buharlaşmaya yahut başkalaşmaya meylediyor. Hakiki, sahih, erdemli fakat farklı ve zor olanın müşterisi azalıyor sürekli. Piyasa ve sermaye ilişkileri, medyaya bakış, eğitim, günlük hayatın semantik boyutu hep bu eksende evriliyor.
Artık bıktıracak derecede vurgu yapılan yılgınlık, savrulma ve yabancılaşmanın kitleleşmesi aslında, birçok boyutuyla ürkeklikten, güvensizlikten ve kendi gücüne inanmamaktan besleniyor. Aslında hiç bir şey için geç değil, gecikilmiş değil.