Aksa İntifadasından Günümüze Filistin Direnişi

Haksöz

Filistin'de işgalci İsrail güçlerinin kuşatmasının yoğunlaştığı bir ortamda (30 Mart) İDKAM'da "Aksa İntifadası'ndan Günümüze Filistin Direnişi" adlı bir program düzenlendi. Ahmet Varol ve Rıdvan Kaya'nın konuşmacı olarak katıldığı program dinleyicilerin aktif katılımlarıyla gerçekleşti.

Konuşmasına, Filistin'in son günlerde yoğun kuşatma ve saldın altında bulunduğunu ifade ederek başlayan R. Kaya, ABD'nin işgale açık şekilde onay verdiğini, AB'nin muhalefetinin ise pratik bir değeri ifade etmediğini, zaman zaman kanın durması ve ateşkes için çağrı yapan TC'nin de gerçekte İsrail'in safında yer aldığını belirterek, dikkatleri en çok katliamın olduğu gün, TC'nin tank modernizasyonu ihalesini İsrail'e vermesine çekti. Yine kuşatmanın en yoğunlaştığı günde de bu anlaşmanın resmen ilan edildiğini söyleyerek bunun İsrail'e moral anlamında sembolik bir değer içerdiğini ifade etti. Açlığın ve sefaletin ortasında halktan zorla zamlar ve vergilerle alınan yüz milyonlarca doların bu vesileyle İsrail'e aktarıldığını açıklayan R. Kaya, "Dünya seyrediyor, ancak TC seyretmiyor, taraftır" diyerek sözü A. Varol'a bıraktı. Aksa İntifadası Filistinlilere, sonuna kadar direnişten başka çıkar yolun kalmadığını göstermiştir, diyerek konuşmasına başlayan A. Varol, İsrail'in anlaşmaları çiğnediğini ve uluslararası güçlerin bir yaptırım uygulamadıklarını, buna karşın Filistin halkının zilleti kabul etmeyerek, bedeli pahalı da olsa hürriyet mücadelesi verme yoluna gittiklerini ifade etti ve konuşmasını şunları söyleyerek sürdürdü: "İşgalciler, Filistinlilerin "ateşkes" için yalvaracaklarını söylemişlerdi. Ancak Filistinliler yalvarmadı, aksine direnişlerini artırdılar. Aksa İntifadası'yla, İsrail büyük bir güç kaybetti. Resmi rakamlarla 670 bin, gerçekte ise 1 milyonun üzerinde yahudi İsrail'den göç ederek kaçtı. Direnişin artması korkuyu yaygınlaştırdı, korku ise nüfusu azaltmaktadır. İsrail, kendi insanının can güvenliğini sağlayamama problemini yaşıyor. Çok sıkı tedbire rağmen Abdulbasit Udeh'in Netanya'daki şehadet saldırısını da önleyememeleri İsrail istihbaratının zayıflığını ortaya çıkardı. İsrail'in kaybı bir tükeniştir. Hayatları İsrail'den daha tatlı olan yahudilerin göçü gittikçe artıyor. ABD yeşil ışık yaktığı için saldırganlığını artıran İsrail'e karşı direnen Filistinliler ise emperyalizme karşı mücadele ediyorlar. Ümmet ise Filistin halkına gereği gibi sahip çıkmıyor. En son şehadet eylemi gerçekleştiren Filistinli kızın dediği gibi, bu kadar zillete razı olduğumuz yeter."

R. Kaya'nın, '87 intifadası ile Aksa İntifadası'nı karşılaştırır mısınız?' sorusuna verdiği cevapta A. Varol; 87 intifadasında İslami mücadele öne çıkmıştı, ancak ortak bir mücadele vardı. 93 Oslo süreciyle mücadele kısmen kırıldı, ancak Aksa İntifadası'yla artık direnişten başka seçeneğin olmadığı ortaya çıktı. Direniş güçleri arasındaki ittifak ve dayanışma sonuç alıncaya kadar sürecek kararlılıkta görünüyor, diyerek cevapladı. Mücadelenin sürekliliği açısından bakıldığında müslümanların gurur duyacağı bir tablonun ortada olduğunu ifade eden R. Kaya ise İsrail'in geri çekilme sürecine girdiğinin İsraillilerce de kabul edildiğini hatırlattı. Bunda Filistin halkının kararlı mücadelesinin ve Lübnan'da müslümanların zaferinin belirleyici olduğunu söyledi. Öte yandan Suudi Veliahtı Abdullah'ın teklifinin Araplar açısından ciddi bir gerileme olduğunu da vurgulayan R. Kaya, şunları da söyledi: "İsrail'i tanıma zihinsel açıdan müslümanlarda da kabul görmeye evrildi. "İslami" kesimden kimi gazetecilerin Golan Tepeleri'ni gezmeye gidebildikleri, kimilerinin İsrail'in kuruluş resepsiyonlarına katılabildikleri, kimi iş adamlarının ticari işbirliğine gidebildikleri gözlenebilmekte. Bir yanda Filistinliler kararlı bir inançla canlarını feda ederken, bizlerin bu duyarlılığı zihnimizde dahi canlı tutamamamız çok acı. En azından zihnimizde İsrail'le savaşabilmeliyiz."

Dinleyicilerin de sorularıyla ve katılımıyla süren programda gelen soruları yanıtlayan A. Varol, Suudi barış planının Arap Zirvesi'nce kabul edilmesinin uygulamada bir değerinin olmayacağını, çünkü bizzat savaşanların bu planı reddettiklerini vurguladı. Başka bir soru üzerine A. Varol, İslam dünyasında milyonlarca kişinin sokaklara döküldüğünü, ancak bunun basına pek yansımadığını ve eylemlerin sürekliliğinin olmadığını belirtti, Arap yönetimleri ise protestoları engellemekte ve şiddet kullanabilmektedir. R. Kaya ise, duyarlılığı harekete geçiren/canlandıran İslami hareketlerin, 11 Eylülle beraber ciddi bir sindirme ile karşılaştıkları, TC'de de bu sürecin 28 Şubat'la başladığı, dünyada Arap ve müslüman imajının "terörle eşdeğer görülmesinin duyarlılıkların canlandırılması önünde set oluşturduğunu söyledi.

Binbaşı Cengiz Oytunç hadisesinin de ele alındığı programda, "kirli savaş" söylemleriyle günlerdir medyada ("İslami" basın dahil) ağıtlar yakıldığı, C. Oytunç'un şehit ilan edildiği, oysa şimdiye kadar binlerce Filistinlinin katliama ve vahşete uğramasına rağmen, bu durumun ciddi bir şekilde gündem edilmediği vurgulandı. Program, Türkiyeli müslümanlar olarak, sahip olduğumuz duyarlılıkların bizi hangi pratiklere sevketmesi gerektiğinin sorgulamasının yapılması, salt bir gazete okuyucusu olunmaması ve bu tür programların duyarlılıkları ileriye taşımak ve harekete geçirmek için yapıldığı vurgularıyla son buldu.