Ailede Sevgi ve Merhamet Yoksa Mucize de Yoktur

Hülya Şekerci

Tarihte bilinen en eski kurum olan aile, her türlü yozlaşma tartışmalarına rağmen öneminden hiçbir şey yitirmemiştir. Ne var ki bu kadim kurum, toplumsal gelişmelerden etkilenerek yeni şekiller almıştır. Ancak bazı toplumsal süreçler, yeni şekil almanın ötesine geçerek kırılmalara neden olmuştur. Bu süreç, hiç kuşkusuz geleneksel toplumun yerle bir olduğu modern döneme işaret eder. Modern dünyada gerçekleşen toplumsal alt üst oluş, aileyi de dönüşüme uğratmıştır. Dönüşüm, öncelikle giderek sekülerleşen dünyada “birey”in merkeze yerleşmesi, kutsal addedilen değerlerin toplumsal dokunun tümünü domine etmede etkisinin azalmasıyla başlamıştır. Ayrıca sanayileşmenin ortaya çıkmasıyla köylerden şehirlere doğru gerçekleşen akın, ailenin küçülmesine neden olmuş ve atomize olan aile sosyal etkilere daha açık hale gelmiştir.

Ailenin geçirdiği bu dönüşüm, geleneksel toplumda mevcut olan sosyal baskının yerini modern değerlerin hegemonyasına bırakmıştır. Eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve toplumun tüm kesimlerini kapsar biçimde yüksek okullaşma oranı eğitim sorumluluğunu aileden alıp modern misyoner bir kurum olan okullara bırakmıştır. Bu nedenle artık, “Arapça ve belagati babasından öğrendi.” gibi cümleler kurulmamakta bilgiye aile dışında ve modern eğitim sistemleri aracılığıyla ulaşılmaktadır. Bu dönüşümde gelinen en son noktanın “internet çağı” olduğuna kuşku yoktur. İnternetin sunduğu bilgi evreni, ebeveynlerin çocuklara aktardığı tecrübelerin yerini almıştır artık. Örneğin bir kız çocuğu kek yapmak için annesinin bilgisine değil, profesyonel aşçıların sosyal medya platformlarına başvurmakta, böylelikle çocuk için anne-baba başvurulacak merci olmaktan çıkmaktadır. Daha pek çok açıdan ailenin fonksiyonu giderek azalmaktadır. Özellikle cep telefonunu bir kez eline aldı mı fiziken aile içinde yaşayan gençler, zihnen ve manen internet ortamında serseri mayın gibi gezinme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar.         

İşte bu devrede Müslüman aileler çocuklarıyla ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Elbette çocuklarını yetiştirirken ebeveynlerin gösterdiği zaafların bu sıkıntıların oluşmasında etkisi göz ardı edilemez. Ancak yaşanılan bu sorunlu durumda mevcut atmosferin etkisi yok sayılmamalıdır. Bir yandan ebeveynlerin değerleri ile popüler olan, eğlenceli, sorumluluktan uzak, haz odaklı dünya arasında tercihle karşılaşan gençler büyük bir imtihan ile karşı karşıya kalmaktadır. Geleneksel aile ile kadın-erkek rollerinin değiştiği ve bireyin post-modern yaklaşımlarla kuşatıldığı dünya arasındaki açı giderek artmaktadır. Bu açının çocuklarımızı yetiştirmede büyük sıkıntılar oluşturması kaçınılmazdır. Yine de her türlü sorunun üstesinden gelebilecek ailenin temel işlevine sarılarak sorunlarımızı hafifletebiliriz.

Geleneksel ailenin pek çok fonksiyonu başka kurumlara devredildiyse de hangi dönem ve şartlarda olursa olsun ailenin öyle bir işlevi var ki hiçbir şey onun yerini alamaz. O da ailenin çocuklarına verdiği güven, sevgi ve huzuru içinde barındıran manevi atmosferdir. Bir çocuğun, anne ya da babasına sarıldığında hissettiği ya da hissetmesi gereken huzur, güven ve tamamlanmışlık halini başka kim verebilir? Bu hissi yaşamış bireylerin, başka mecralarda dost araması mümkün ama geçicidir. Zira zaman içinde aile dışında hiçbir yerin sığınak olamayacağı acı tecrübelerle de olsa görülecektir Elbette özellikle ergenlik çağında gençlerin bu ayrıcalığı değerlendirmesi zordur. Genellikle ailenin önemi de olgunluk yaşlarında daha iyi anlaşılır.

Ancak bu ortam, öncelikle eşler arasında oluşturulacak sevgi ve merhamet zeminiyle oluşur. Tabiî ki hiç sıkıntının, gerilimin, tartışmanın olmadığı masalsı bir zeminden bahsetmiyoruz. Önemli olan bir ihtilaf halinde eşlerin sorunlarını nasıl çözecekleridir. Sorunu çözme enerjisini “kim suçlu”nun peşine düşerek harcamak, sürekli kendini aklama yarışına girmek, aşağılamalar, yılların birikimini diğerinin üzerine boca etmeler, muhatabının duygularını hesaba katmadan yapılan tartışmalar bu zeminin oluşmasını engeller. Bu nedenle sevgi ve merhamet, özellikle ihtilaf halinde gerekir. Aksi takdirde, her daim bir tartışmanın patlak vereceği bir aile ortamı, çocuklar ya da gençler için çekilmez bir ortamdır. Aile bireylerini aile değerlerine bağlayacak en önemli iksir huzur, sükûnet, sevgi ve merhamettir.

Huzur ve sükûnet ortamının mümkün olduğunca sağlandığı ailede diğer önemli bir husus, bizden çok farklı bir dünyada yaşayan evlatlarımızın düşünce ve duygu durumlarını anlamaya çalışmaktır. Özellikle gençlerin dertlerini anne-babalarına anlatması isteniyorsa küçümsemeden ve kestirip atmadan aktif dinleme yapılması gerekir. İyi bir dinleyici olmak elbette duyduklarımızın hepsini kabullenmemizi gerektirmemelidir. Ancak doğru bir strateji izlenmediğinde çocuğumuz sıkıntılarını anlatmayı bırakarak aile dışında çözüm arayabilir. Burada zor olan, yanlış tutumların konuşulduğunda onaylanmış gibi algılanmasının önüne geçmektir. Öte yandan bazen sert çıkışlar, çocuğun ebeveyne kendini kapatmasına neden olabilmektedir. Bu iki tutum arasında denge kurmaya çalışmak her ailenin yaşadığı zorluklardan biridir. Ayrıca hiç kimse mükemmel olmadığı gibi mükemmel ebeveynlik de yoktur. Hatta bazı yanlışlar mükemmellik arayışı ile yapılır bazı yanlışlar da “saldım çayıra” yaklaşımıyla. Koyulan bir kuralın çocuğu ya da aile bireylerini nasıl etkilediği ya da ileride nasıl etkileyeceğini kestirmek çok zordur. Bu nedenle pek çok ebeveyn bir sorunla karşılaştığında çok mu rahat bıraktım ya da çok mu sert ve disiplinli davrandım sorgulamasına girmektedir.

Bu süreçte geçmişle hesaplaşmak yerine “Şimdi ne yapabilirim?” üzerinde durulmalı, gerekirse aile bireyleriyle geçmişte yaptığımız hataları konuşabilmeliyiz. Muhatabımıza yapılan hatalı davranışın iyi niyetle ve belli kaygılarla ya da koruma niyetli yapıldığı anlatılırsa sorunun çözülmesi daha kolaylaşacaktır. Duygusallığı kaybetmemek, her daim sevgimizi bir şekilde belli etmek ise en kestirme yoldur.

Öte yandan, sevgi ve merhametin olduğu bir ailede ilişkilerde “özen” vardır. Bir bitki kendi haline terk edildiğinde bir müddet sonra solar gider. Sosyal ilişkiler de kendi haline bırakıldığında zayıflar ve bir müddet sonra yok olur. Bu nedenle tüm ilişkilerde olduğu gibi aile içi ilişkiler de özen vefedakârlık ister. Ne var ki genellikle aile dışında gösterilen özen aile içindeki bireylerden esirgenir. Bunun farkına varmalı ve aile bireyleriyle de özenli ilişkiler kurmalıyız.

Ne kadar özenli davranırsak davranalım, çocuklarımızla sorunlarımızı çözemediğimiz durumlara da hazırlıklı olmak durumundayız. Ancak bu sorunlar nedeniyle ilişkimizi tümüyle koparmak çözüm olmadığı gibi bizi çok etkilediği için etkileme gücü olduğu yanılgısına kapıldığımız hayat tecrübemizi vaazlaştırmak da çözüm değildir. Her ne yaşarsak yaşayalım, çocuklarımızla ilişkilerimizde kızgınlığımızı bile duygusal yoğunluk içinde aktarırsak aramızda bazen pamuk ipliğine dönüşse de zamanla kopmaz bir bağ oluşturabiliriz. Bu bağ ise asla alternatifi olmayan mucizevi bir bağdır. Öyle ki Rabbimizin insanoğluna bahsettiği mucizelerinden birisidir. Mamafih çaresiz kaldığımız yerde bu mucizeye tutunup ayağa kalkabilir, her türlü modern dayatmaya karşı bu mucizeyi arkamıza alarak direnebiliriz.