Şimdi, hüzün ve yıkım yüreğine otağ kurmuş bir adam karşılar sizi. Rençber aksanıyla, alabildiğine samimi. Deprem geçirmiştir. Dünya üstüne yıkılmıştır da can kuşu ümidini yitirmemiştir. Ona bir çadırı, bir lokma ekmeği çok görenlere bile, özenle dağıtır içindeki sevgiyi, insanlığı. Tir tir titrerken dahi tutar, bırakmaz kendini. Boş vaatlerden bıkmıştır. İftarında gözyaşı vardır, sahurunda lokmalar boğazına dizilir. Ümmîdir. Çamura, terk edilmişliğe ve yokluğa belenmişken bile yağmur ve kekik kokusu yayılır eskimiş urbasından.
Şimdi bir cezaevi, bir zindan çıkar karşınıza. Kötü tütün içmekten bıyıkları sararmış ağır adamların, küfürbaz kabadayıların arasında kendini biriktiren onurlu insanları görürsünüz. Elleri, dalgınca dışarıda bıraktıkları çocuklarının yanaklarında gezer. İçlerine bakar, içlerine ağlarlar. Mü'min çehreler namazın güzelliğiyle hâlelenir yeniden. Bir mektubu, bir selâmı çoğaltırlar belki. İçiniz örselenir birden. Yutkunursunuz.
Şimdi açlığın, zulmün ve yalnızlığın gözleri büyür Ortadoğu'da. Kampların arasında şuncağız bir çocuk yürür. Üstü başı güneş. Gürbüz büyür, bildiktir, bizdendir. Bütün kartlarınız eskir, gözleri ışıldayınca. Arzın, "zafer ellerimizdedir" diyen arslanlarıdır onlar. Çabucak adam olma telaşıyla büyürler. Direnerek, kimseye minnet etmeden. Yanlarında çıtkırıldım ve hayran kalır, fevkalâde hayıflanırsınız.
Şimdi bir su dokunabilir ayaklarınıza. Harita tadından ve kirli arklardan uzakta. Yeşerten, velûd... Musa'nın, Musa gibi yiğitlerin sesini duyabilir ve arınıp beyaza çalan ellerinizi bağrınıza götürebilirsiniz. Arkanızda, bâtıl bir uğultu; yanılgan ve alabildiğine muharref, 'ekini ve nesli bozan' bir ordu vardır sanki. Bayram öncesidir, Ramazandır. Usulca, Kasas suresi geçebilir aklınızdan.
İmsak vaktine az kalmıştır... Yıkılmış, yakılmış, bombalanmış bir şehrin siluetidir gördüğünüz. Yer gök incinir de, kimsenin kılı kıpırdamaz. Çeçenistan'dır, Kafkasya... Eski, yıpranmış, talan edilmiş bir kitabın sahifelerini çevirir gibi geçersiniz sokaklardan. Sırt sırta vermiş mü'min ve mütevekkil evler namaza uyanmıştır. Tine ve zeytûna yemin edilmiştir. Direnişe, direnerek ölmeye. Utanırsınız. Şehirler kefenlenmektedir bir bir. Fakat umut muştusu eksik olmaz, Rahman ve Rahim olanın adıyla başlayan sabahtan.
Şimdi acının, açlığın yokluğun vaktidir. İnsan kalmakta ısrar etmenin, sınanmanın vakti. Hastaneler, yorgun ve sancılı başlarını sizin avuçlarınıza bırakmak isterler. Açlıktan ölmek üzere olan çocuklar, ısrarla sizin gözlerinize bakarlar. Zindanlar, yüreğinizde göz göz hücreler kurarlar. Ölenler, ellerinizi ve belki de yakanızı bırakmazlar. Çadırlardaki yanık yemeklerin ve yüreklerin kokusu genzinizi yakar. Dünya, sanki, önünüzde uğunur.
Şimdi, acıyı giyinmiş insanları yeniden hatırlamanın; insanı insanlığıyla yeniden tanıştırmanın, Allah'ın boyasıyla yeniden boyanmanın zamanıdır.