ABD ve Rusya’nın Güç Gösterisi: Gürcistan Savaşı

Oktay Altın

Gürcistan’ın yoğunlaşan askerî tacizleri bahane ederek Güney Osetya’ya yönelik büyük bir operasyona girişmesi, Rusya’ya beklediği fırsatı verdi ve Gürcistan’ın büyük bölümünü kısa sürede işgal etti.

Sovyetler, tarih sahnesinden çekilirken İngilizlerin Ortadoğu’da yaptığı gibi arkasında hassas dengeler üzerine kurulu bol etnik sorunlu bir Kafkasya bırakmıştı. Sovyetlerin ana mirasçısı olan Rusya ise bu sorunları kullanarak bölgede tek güç olmayı sürdürmeye çalışmakta.

Gürcistan ise renkli devrimle Rusya etkisinden kurtulup Batı’nın güvenli kollarına sığınan bir ülke. NATO’ya girmek için yanıp tutuşmakta. ABD, İsrail ve Türkiye’den askeri yardımlar almakta ve sık sık Rusya ile karşı karşıya gelmekteydi. Gürcistan’ın Batı yanlısı başkanı Saakaşvili’nin kendisinin de itiraf ettiği hesap hatası;  Rusya’nın blöf yaptığına, ABD’ninse kendilerini koruyacağına inanması, hem Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü hem de bölgeyi tam bir belirsizliğin içine attı. Güney Osetya’nın başkenti Tşinvali’yi hızlı bir şekilde işgal eden ve sivillere de büyük zarar veren Gürcistan askerlerinin muzaffer tavırları, Rusya’nın müdahalesiyle trajik bir mağlubiyete dönüştü. Tankları, zırhlı personel taşıyıcıları, füze ve top bataryaları dâhil mühimmatlarını Ruslara ganimet olarak bırakıp başkent Tiflis’e doğru çekilen Gürcistan ordusu, kısa sürede toparlanamayacak şekilde zarar görmüş durumda. ABD’in inşa ettiği askerî üsler de yerle bir edildi. Fakat bütün modern savaşlarda olduğu gibi en ağır bedeli ödeyen Oset ve Gürcü siviller oldu.

Gürcistan’ın İsrail’le ilişkileri de ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu. Karşılıklı ilişkiler, Saakaşvili’nin 2004 yılında İsrail’e yaptığı ziyaretle epeyce gelişti. Gürcistan yıllık 250 milyon dolar tutarında İsrail’den insansız uçak, silah ve askeri donanım almakta. İsrailli emekli generallerin yönettiği iki İsrail güvenlik şirketi de Gürcü özel birliklerini eğitmekte. Rusya’dan çekindiği için İsrail’in Gürcistan’a silah satmayı durdurduğu ve Gürcü Yahudilerin İsrail’e göç ettiği şeklindeki iddialara Saakaşvili, “...Hükümette iki İsrailli bakanımız var; birisi savaşla (Savunma Bakanı D. Kezeraşvili), diğeri müzakerelerle (Devlet Bakanı Temur Yakobaşvili) uğraşıyor. İsrail'in buradaki rolü işte bu. Hem savaş ve hem de barış İsrailli Yahudilerin elinde.” şeklinde cevap vermişti. Nitekim Yahudi Gürcü Bakan Yakobaşvili, İsrail'in Gürcistan’a silah satışını durdurmasına Hizbullah’ın bundan sonra Rusya’dan daha fazla silah alacağı gerekçesiyle büyük tepki göstermiş ve İsrail’in kararını utanç verici bulmuştur.

Gürcü saldırılarında binlerce sivil Oset’le birlikte Rus barış gücü askerlerinin de ölmesi, ‘barışı ve istikrarı koruma’ adına Rusya’ya müdahale imkânı verdi. Kendisine sunulan bu fırsatı çok iyi kullanan Rusya ise sert müdahalesiyle bölgedeki tek askerî gücün kendisi olduğunu ve ABD’ye güvenin sonuçsuz kalacağını dost düşman herkese gösterme şansını yakalamış oldu.

Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’nin çabalarıyla taraflar arasında ateşkes kabul edildi. Buna göre askerî faaliyetler sona erdirilirken, ihtilafların güç kullanılmadan çözülmesi gerektiği, tarafların savaş öncesi mevzilerine çekilmesi, insani yardımların engellenmemesi hususlarında anlaşmaya varıldı. Fakat savaş öncesi kabul gören Gürcistan’ın toprak bütünlüğü artık söz konusu değil. Rusya, Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdı. Batı ülkeleri ve NATO, dünyada kargaşaya sebebiyet vereceği gerekçesiyle karara sert tepki göstermekte. Rusya ise durumu Kosova’nın rövanşı gibi görmekte. Eğer süreç tırmanmaya devam ederse Batı ülkeleri, Rusya’yı zor durumda bırakmak için Çeçenistan’ın bağımsızlığını gündeme getirebilirler.

Bölgenin ikinci önemli gücü Ukrayna ve Rusya arasındaki anlaşmazlıklar da her geçen gün tırmanmakta. 2017 yılına kadar Sivastopol kıyılarını kullanacak olan Rusya’nın, Karadeniz filosuna bağlı savaş gemilerini Ukrayna’ya haber vermeden Gürcistan’a karşı kullanması Ukrayna’nın sert tepkisine neden oldu. Ukrayna, Rusya’nın Karadeniz filosuna 2017’den sonra kıyılarını kullandırmayacağını ilan etti. Buna karşılık Rusya hem savaş gemilerinin sayısını hem de asker sayısını iki katına çıkarma kararı aldı. NATO’ya üye olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Ukrayna’nın, bağımsızlık günü münasebetiyle dev bir askeri gösteri düzenlemesi ve Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko’nun Rusya’yı hedef alan sert konuşması gerilimin başka ülkeleri de içine alarak tırmanacağını göstermektedir.

Montrö Sözleşmesi, ABD Gemileri İçin Teferruat!

Türkiye ise Irak sorununda olduğu gibi çelişkiler yaşıyor. Bir taraftan geleneksel dostu ABD’yle aynı safı paylaşıp Gürcistan’a askeri yardımda bulunurken diğer taraftan Rusya ile karşı karşıya gelmemeye çalışıyor. Montrö Sözleşmesi’ni gerekçe göstererek ağır tonajlı ABD savaş gemilerinin Karadeniz’e geçmesini engellediğini iddia ederken aynı zamanda Gürcistan’ın imarına katkı sağlayacağını deklare ediyor. Oysa Karadeniz'e kıyısı bulunmayan ülkelere ait savaş gemilerinin Boğazlardan Karadeniz'e geçişini düzenleyen Montrö Sözleşmesi'nin sınırlamalarını ileri sürerek önceleri ABD'nin taleplerine soğuk duran Türkiye, daha sonra ABD’nin, çok büyük tonajlı gemilerini göndermekten vazgeçtiği avuntusuyla “insani yardım amaçlı” savaş gemilerine boğazları açmak durumunda kaldı. Böylece hem Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün altını çizen hem de Abhazya konusunda Kafkas göçmenleri üzmeyecek bir dil kullanmaya gayret eden Türkiye, ABD ve NATO'nun Karadeniz'de gövde gösterisi yapma girişimi önündeki Montrö engelinin aşılmasına göz yummuş oldu.

ABD'nin neredeyse hiçbir sınırlama olmaksızın Boğazlardan geçme talebine karşın müzakereler neticesinde belli sınırlamalara uyması ve çok büyük tonajlı gemilerini göndermekten vazgeçmesi Türkiye medyasında her şeyin kurallara uygun biçimde seyrettiği şeklinde yorumlandıysa da bunun bir saptırma olduğu ortada. Montrö Sözleşmesi sadece bir ülkeye ait savaş gemilerinin her biri için tonaj sınırlaması getirmemekte, aynı anda Karadeniz'de bulunacak savaş gemilerinin toplam tonajını da 45 bin tonla belirlemekte, ayrıca 15 gün önceden bildirim şartı da getirmektedir. Montrö'nün belirlediği bu şartlar dolaylı yollarla ihlal edilmiş ve birbirinden kopuk yorumlarla aşılmıştır.

Ekonomik istikrarı pamuk ipliğine bağlı olan Türkiye, Kafkasya’daki olumsuzluklardan en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor. Kafkaslarda ortaya çıkan bu tehlikeli ortam karşısında ciddi bir açmazla karşı karşıya kalan Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan, bu yüzden, Filistin sorunundaki rolüne benzer bir şekilde Sarkozy’den hemen sonra Rusya ve Gürcistan’ı ziyaret ederek arabulucu rolüne soyundu. Fakat Ortadoğu’daki algılanışının tersine Türkiye, Kafkaslarda taraf durumunda. Bu yüzden Türkiye’nin arabulucu olarak kabul görmesi mümkün değil. ABD ve İsrail çizgisinde yol alan Gürcistan'a destek politikası, bölge gerçeklerine ve Kafkas halklarının beklentilerine uymamaktadır. Bu itibarla "insani yardım" görüntüsüyle de olsa Karadeniz'de emperyalist ABD ve onun saldırganlık örgütü olan NATO'nun savaş gemilerinin cirit atmasına izin verilmesi Türkiye için hiç de iyi bir adım sayılmamalı.

Batı ile Rusya arasındaki karşılıklı restleşmeler “Soğuk Savaş geri mi dönüyor?” endişelerine yol açıyor. Ancak dünyayı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi ikiye bölecek ideolojik bir ayrımdan söz etmek mümkün değil. Yaşanan, nüfuz alanı oluşturma kavgasıdır. Rusya Devlet Başkanı Medvedev, ordusunun 90’lı yıllardaki dağınık konumunu geride bıraktığının altını çiziyor. Ekonomik, siyasi ve askerî açıdan iyi bir seviye yakalayan Rusya, ABD’nin yayılmacı politikalarını önlemeye çalışıyor. Kendisinden uzak bölgelerde ABD’ye karşı daha yumuşak ve kabul edici bir politika izlerken eski Sovyet topraklarındaki aleyhine gelişmelere ise sert tepki gösteriyor. Son yaşananlar Rusya’nın nüfuz alanını korumada çok kararlı olduğunu gösteriyor. ABD de kararlılığını her fırsatta gösteriyor. Gürcistan’a yardım gerekçesiyle savaş gemilerini birbiri ardına Karadeniz’e gönderiyor. Eğer Batı ile Rusya arasındaki güç gösterisi devam ederse bölge daha fazla ısınacak demektir. Kafkaslar üzerinde iki emperyalist güç olan Rusya ve ABD muhtemel çatışmasında olan ise bu bölgede yaşayan halklara olacaktır.