Karanlık otağ kurmuş şehrim üstüne;
Betondan binaları, soğuk, plastikten oyun bahçeleri ve taştan heykelleriyle. Zulme ve şirke boyanmış boydan boya caddeleri ve sokaklarıyla. Serveti arasında biriktiren ve dolaştıran akıllı bina sahipleriyle. Merhameti ve huzuru dışarıda bırakan huzur evleriyle. Çocukları evsiz bırakan kreşleriyle. Cinnetini cebinde katilleriyle. İnsanlığı hoyratça harcayan kalp ve akıl hırsızlarıyla. Aşkı, sevgiyi ve güzelliği cinselliğe, aymazlığa mahkûm eden kokuşmuş romantizmiyle. Köprü altlarında, ıssız köşe başlarında, omuzlarında ölümün pusuda beklediği tinercileri ve sarhoşlarıyla. Ciğerleri yakan ve gökyüzünü nefessiz bırakan baca gazlarıyla. İnsanlığın tüketildiği alışveriş merkezleriyle. Modern bir ölüm makinesi haline gelen trafiğiyle.Önce, tıka basa yemeyi öğütleyip obeziteye mahkûm ettikleri yığınları zayıflama merkezleri denen ucube merkezlerine çağıran programlarıyla. Elleri ikiyüzlülük satan dilencileriyle. Altını ve gümüşü biriktirip Allah’ı unutanlarıyla. Sadakayı, iyiliği başa kakanlarıyla. Bir hançer gibi şehrin kalbine saplanan gecekondularıyla. Minberlerinden muharrefi çoğaltan hocalarıyla. Ellerinde zorbalık taşıyan putperestleriyle. Kız çocuklarını diri diri kürtaj masalarına gömenleriyle. Hainliği kahramanlık destanları eşliğinde pazarlayanlarıyla. Gece yarıları üryan bedenlerini satan yüreği sönmüş kadınlarıyla. Yolda kalmışları soyan haramileriyle. Efsunlu hikâyeler satan şarlatan mehdileriyle. Kelimelere işkence eden şairleriyle. Perdeleri karanlığa hapseden sinemacılarıyla. Tebessüme kırağı çalan cellâtlarıyla. Işığı hüzne boğan silahlarıyla. Nasırlı ellere kara çalan patronlarıyla. Hayallere dudak büken realistleriyle. Elifi mertek zanneden sosyalistleriyle.Ahlakı livataya peşkeş çeken eşcinselleriyle. Orağı çekice yamayan, ölümü pusuya yatıran komünistleriyle. Arsız sarmaşıklar gibi çoğalan hurafeleriyle. Vahyi eğip büken içimizdeki beyinsizlerle…
Abanmış karanlık şehrim üstüne;
Kalk ey! Putları kıran İbrahim! Vahiyle parçala şehrin göğsünde oturan taşları. “İbrahim, babası Azer'e şöyle demişti: Heykelleri mi ilah ediniyorsun? Seni ve halkını tümüyle apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.”
Kalk ey! Teraziyi adalette tutan Şuayip! Hikmetle yürü serveti nasırlı ellerin omuzundan çalanların üstüne. “Ölçü ve tartıyı tam uygulayın. Halkın hakkını yemeyin. Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.”
Kalk ey! Sözün en güzeline uyan Musa! Hışımla yürü vahyi eğip bükenlerin üstüne. “O halde insanlardan korkmayın benden korkun, ayetlerimi az bir para karşılığında değişmeyin.”
Kalk ey! Meryem oğlu İsa! Hikmetli dualar dökülsün dudaklarından ki dağılsın minberlerimizden mehdiyyet methiyeleri. “Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen her şeyi görensin.”
Kalk ey! Ahlak ve cesaret yumağı Lut! Kavmine direndiğin gibi diren sokaklarda karabasan dolaşan fuhuş tacirlerine. “Gerçekten siz, kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz, haddi aşan bir kavimsiniz."
Kalk ey! Âlemlere rahmet olan Resul! Mekke ulularının kapattığı sokaklardan geç. Şehrin ihanet şebekeleri kuşatmış meydanları. Kurusun vahiyle zulmün sarmaşıkları ve yırtılsın kapkara örtüsü…