Cumhurbaşkanlığı seçim süreci 2007 seçimlerinde bir kutuplaşmaya yol açtı. Seçmen sandığa giderken muhtıracıların partisi olarak CHP ile muhtıra ve Anayasa Mahkemesi kararıyla mağdur edilmiş AK Parti arasında bir tercihe muhatap kılındı ve halk ezici bir çoğunlukla AK Parti'yi tercih etti. Oligarşik baskılarla gerçekleştirilen zoraki erken seçimler birçok açıdan derinlikli okunması gereken bir tablo sunuyor. Bu tabloyu sadece seçmen ve partiler değil, statükoya muhaliflerin de iyi okuması gerekiyor.
CHP'nin katkıları ile bu seçim Kemalist sistemin (CHP cumhuriyetçiliği, laiklik ve Atatürkçülük) oylandığı bir seçim oldu. Sonuç belli. Abartılı cumhuriyet mitinglerinden hareketle geniş halk kitleleri tarafından desteklendiği zehabına kapılan laikçi elitler zaferden o kadar eminlerdi ki rahatlıkla kutsallarını masaya koyabiliyorlardı. Bir başka açıdan bakıldığında ise söz konusu zümrenin, laiklik, Atatürk, cumhuriyet ve asker cenazeleri gibi kendi kutsalları da dahil olmak üzere istismar etmeyeceği hiçbir şeyin olmadığı görülüyordu.
Bu arada halkın en güvendiği kurum olarak gösterilen ordu da taraf olduğunu açıkladığı bu kutuplaşmada CHP ile birlikte sandığa gömülmüş oldu. Sivil siyaseti ve toplumu müdahaleleri ile yönlendirmek ve şekillendirmek isteyen generallere karşı halkın AK Parti'yi tercihi bir refleks olmanın ötesinde bilinçli bir hareket olarak görülmelidir. Seçim sonuçlarının "halkın oligarşiye muhtırası" olarak nitelenmesi doğru bir tespittir. Ancak seçimi kazanan AK Parti'nin halkın algıladığı AK Parti mi yoksa oligarşik yapı tarafından şekillendirilen AK Parti mi olduğu tartışılmadan seçimin oligarşinin yenilgisiyle sonuçlandığı şeklindeki tespit zihinleri tatminden ve süreci tahlilden epey uzak görünüyor.
AK Parti'nin, Kürt sorunu, başörtüsü ve inanç özgürlüğü, JİTEM ve çeteler ile YÖK ve katsayı problemleri gibi toplumun temel sorunlarıyla ilgili kritik kararlarda oligarşiden bağımsız hareket etmediği, hatta çoğu kez teslimiyetçi bir tutum takındığı bilinen bir gerçek. Son süreçte Genelkurmay bildirisinin milletvekili aday belirlemesinde etkili olduğu her kesim tarafından ifade edildi. Erdoğan'ın seçim dönemi propagandasında milliyetçi söylemin dozajım artırması, Barzani ve Irak Kürdistanı ile ilgili statükocu bir söylemi dillendirmesi, tek vatan, tek millet, tek bayrak şeklindeki ulusalcı söylem AK Parti söyleminin kim tarafından veya hangi ölçülerle şekillendirildiğini göstermektedir. Burada halkın algıladığı AK Parti söylemi ile AK Parti'nin deklare ettiği söylem arasında büyük fark olduğunu ifade etmek gerekir. Halk oligarşinin mağduru, sistem karşıtı AK Parti'ye oy verdi ama ne gariptir ki, seçimleri oligarşinin etkisi altındaki AK Parti kazandı.
Kürt İllerinde Seçim Tablosu
AK Parti'nin Kürt illerinde 2002 seçimlerine göre oylarını iki buçuk kat artırdığı ilk bakışta göze çarpıyor. Hakkari'de bu oran tam altı katı buluyor. AK Parti bölgede oy oranım %18'den %45'e çıkarmış durumda. Ayrıca bu artış bölgenin tüm illeri için geçerli. Buna karşılık CHP ve DTP oylarında bariz bir düşüş söz konusu. CHP oylarında %30'luk bir düşüş gözleniyor. 2002 seçimlerinde 9.65 olan CHP oyları %6'ya düşmüş durumda. Sadece Şırnak'ta ve Edip Safter Gaydalı'nın aday gösterildiği Bitlis'te oylarını artırabilmiş. Tunceli ve Kars dışındaki illerde barajın epey altında kalmış durumda. Kesin olmayan resmi sonuçlara göre CHP'nin barajın altında kaldığı 25 ilin 16'sı Kürt bölgesinde. Bu tablo CHP zihniyetinin bu bölgede kesin olarak dışlandığını gösteriyor.
DTP ise 2002 seçimlerine göre oylarının yüzde sekizini kaybetmiş görünüyor. DTP'nin bölgedeki açık hakimiyeti ciddi bir yara alırken, bu seçimlerle AK Parti bölgenin en güçlü partisi konumuna oturmuş oldu. DTP yalnızca 2 ilde, Tunceli ve Şırnak'ta, oylarını artırabildi. DTP garanti olsun diye çıkarabileceği milletvekilinden daha az aday göstermesine rağmen iki adayla girdiği Ağrı'da ve Mahmut Alınak'ın aday olduğu Kars dahil, Bingöl, Bitlis, Adıyaman ve Elazığ'da milletvekili çıkaramadı. Eli boş döndüğü diğer bir il de Kürtlerin yoğun olduğu ve kesin milletvekili kazanılacağı gözüyle bakılan Mersin oldu. 2002'de 72 bin oy aldığı İstanbul ikinci bölgeden de milletvekili çıkaramadı.
Bölgede AK Parti hem sayı hem de oran açısından belirgin bir artış yaşarken DTP de tersine bir düşüş yaşadı. Kürtlerin en yoğun yaşadığı ve DTP'nin iddialı olduğu 16 ilde1 CHP'nin hiç milletvekili çıkaramadığı, AK Parti'nin 52, DTP'nin ise 21 vekil çıkardığı görülüyor.
Kürt Bölgesinden Muhtıracılara ve Oligarşiye Net Cevap
Bu tablonun en belirgin mesajı militarizme geçit verilmemişidir. Sistem karşıtı olarak görülen ve algılanan DTP ile AK Parti oyları Kürt illerinde %70'i aşıyor. Militarizmin ve bürokratik oligarşinin borazanlığını yapan CHP ise %6'yla barajın dibine gömüldü. Özellikle Diyarbakır'da %1.9 ile tam anlamıyla silindi. Halkın, oylarını sistem karşıtı olarak algıladığı ve kendine yakın gördüğü iki partiye paylaştırması oldukça anlamlıdır. 27 Nisan muhtırası ile seçim meydanlarında PKK üzerinden yürütülen Kürt düşmanlığına en büyük cevap bu tablodur. Bu tablonun İstanbul, İzmir, Ankara, Adana ve Mersin gibi milyonlarca Kürt'ün yaşadığı büyük şehirlerde de geçerli olduğunu söylemek mümkün.
Bu tabloyu öncelikle DTP ve AK Parti'nin doğru okuması ve bu desteğe uygun davranmaları gerekir. Bu açıdan özellikle AK Parti, oligarşik baskılara boyun eğmeden Kürt sorunu ve özgürlükler konusunda gerekli açılımları gerçekleştirmek zorundadır. Cuntacılara karşı halk AK Parti'ye kurucu iktidar misyonu yüklemiştir. Bu durumda AK Parti cuntacılarla hesaplaşmalı ve seçim meydanlarında dile getirilen sivil anayasa vaadini yerine getirmelidir.
Kürt Oylarını AK Parti'nin Alması Kürt Muhalefeti Açısından Ne Anlama Geliyor?
Kürt halkı bugüne dek genel anlamıyla sistem muhalifi olarak "algıladığı" siyasi hareketleri desteklemiş, işbirlikçi olarak gördüğü hareketleri ise dışlamıştır. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren bu tablo çarpıcı bir şekilde göze batmaktadır. Türk ulusallaşmasının önünde en büyük engel oluşturan bu durum Şeyh Said'den Zilan'a bir çok kalkışmada kendini gösterir. Demokrat Parti'den itibaren CHP karşısındaki güçlü hareketler de sistem karşıtı olarak algılanmış ve bu çizgideki siyasal partilere yüksek oylarla destek verilmiştir. Bu partiler her ne kadar derinlemesine bakıldığında son tahlilde devletçi ve sisteme köklü muhalefet geliştiremeyen partiler olsa da halk CHP karşısında konumlanan bu partileri her defasında sistem karşıtı olarak algılamıştır. Bugün AK Parti'nin bölgede elde ettiği basan da bu olguyla doğrudan irtibatlıdır.
Bu bakımdan Kürtlerin -DTP seçmenleri de dahil- AK Parti'ye kayması sisteme entegre olma şeklinde yorumlanamaz. Ancak sisteme entegrasyon bir süreçtir ve bu süreç AK Parti eliyle hızlanabilir. Halkın AK Parti algılaması ile AK Parti'nin durduğu yer arasındaki fark belirgin olmakla birlikte AK Parti'nin geldiği çizgi, Erdoğan'ın hapsedilmesi, Genelkurmay'dan Anayasa Mahkemesi'ne kadar bürokratik oligarşinin AK Parti karşıtlığı, ardı ardına verilen muhtıralar ve açıklamalar halkın algılamasında AK Parti'yi sadece sistem mağduru bir konuma yerleştirmekle kalmamış, ayrıca AK Parti'nin muhalif konumda algılanmasını da getirmiştir.
AK Parti'ye verilen oylar Kürt sorununu AK Parti'nin çözebileceğine olan inancı da ifade ediyor. Halkta oluşan algılama, Erdoğan'ın 2005'teki aydınlar görüşmesi ve Diyarbakır konuşmasında ifade ettiği düşüncelerin partinin gerçek görüşü olduğu ancak oligarşik yapının buna müsaade etmediği şeklinde. Bu da AK Parti'nin sorunu ilk fırsatta çözebileceği inancını güçlendiriyor. Ayrıca Kürt sorununun çözümünün sistem içi yollarla olması gerektiği ve silahlı muhalefetin çözüm olamayacağı anlayışının yaygınlaştığını da sonuçlara bakarak söylemek mümkün.
Kürt İllerindeki Seçim Sonuçları DTP'nin Kürt Halkını Temsil İddiasını Boşa Çıkarıyor
Türkiye partisi olma iddiası ile kurulan DTP, Türkiye partisi olmak şöyle kalsın Kürtlerin partisi olma iddiasını da yitirmiştir. Bugüne kadar Kürt halkının yegane siyasi temsilcisi olduğunu iddia eden söz konusu siyasal çizgi, bu iddiasını genellikle seçimlerde aldığı yüksek oylara dayandırıyordu. Ancak bu seçimdeki oy kaybı ile bölgede birinciliği AK Parti'ye kaptırmıştır. AK Parti'nin %45 oyuna karşılık DTP %27'de kalmıştır. Bu durumda DTP çizgisi siyasal temsil hakkını yitirmiş olmaktadır. Elbette bu tespitler dile getirilen iddialar üzerine yapılmaktadır. Yoksa bizlerin ne DTP'yi ne de AK Parti'yi Kürtlerin temsilcisi olarak görmemiz söz konusu değildir.
DTP oylarındaki belirgin düşüş ani ve görülemeyen bir şey değildi. Ancak yıpranma ve aşınma evrimsel bir şekilde devam ettiğinden gözle görülen, oy oranlarına yansıyacak şekilde radikal ve şok edici bir sonuç doğuracağı beklenmiyordu. Ancak cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananlar yukarıda izah edildiği şekilde, Türkiye partisi olma iddiasında olan DTP'ye karşılık AK Parti'ye sistem karşıtı bir misyon yükledi ve oylar bir "kırılma noktası" olarak adlandırılabilecek bu süreçte AK Parti'ye kaydı.
DTP'nin Meclise Girmesi Önemli Bir Gelişmedir
DTP'nin desteklediği bağımsız adayların bir grup kurabilecek kadar meclise girmesi Kürt sorunu açısından önemlidir. Yıllardır meclis salonunda seslendiril(e)meyen Kürt sorununun ilk defa mecliste tartışma imkanına kavuşması çok önemli bir gelişmedir. Konunun meclis salonunda tartışılmasının öneminin farkında olan milliyetçiler DTP'nin meclise girmesi karşısında kendilerinin de girmesi gerektiğinin propagandasını yaptılar ve meclise girdiler. Ancak yapıcı bir yol tutturmayacakları şimdiden belli olan MHP'lilerin Kürt sorunu tartışmalarını provoke ve sabote edeceklerine şüphe yoktur. Fakat her şeye rağmen konunun meclise taşınması ve tartışılması, sorunun normalleşmesi ve tartışılabilir olabilmesi açısından oldukça önemlidir.
MHP, PKK'ye Minnettar!
Burada bir hususun altını çizmekte fayda var. MHP'nin meclise taşınmasında en büyük pay hiç kuşkusuz PKK'ye aittir. İmralı sürecinde başlatılan ateşkesin PKK tarafından tam da seçim sürecinin başladığı bir dönemde bozulması AK Parti'ye karşı girişilen yıpratma hareketinde katalizör olarak kullanılmış ve milliyetçi söylemin tırmanmasında etkili propagandif bir malzeme haline gelmiştir. Seçimler sürecinde ateşkese son verilmesi ve ses getiren kanlı eylemlerin yapılması, intihar saldırılarının gerçekleştirilmesi, korku ve panik doğuran bombalamalar MHP ve CHP'nin milliyetçi söylemleri için verimli bir zemin oluşturmuştur.
MHP'nin, asker cenazeleri ve PKK dışında meydanlarda kullanabileceği hiçbir malzeme olmadığı biliniyor. Bu kozu MHP'ye altın tepsi içinde PKK sunmuştur. Oysa bu sorunu çözme noktasında irade beyanında bulunan hükümetin elini güçlendirecek adımlar atılması yerinde olabilirdi. Ancak AK Parti iktidarı ile birlikte ateşkesi bozarak çatışmaya başlayan PKK'nin son kertede militarist kesime yarayacağı bilinmesine rağmen 28 Mart Diyarbakır olaylarını Örgütlemesi, çatışmacı tarafın gerçekte askeri oligarşi olmasına rağmen ordudan öte hükümet aleyhine yayınların artırılması ilginçtir. Son tahlilde MHP'yi meclise PKK'nin taşıdığını ve bağımsızların işini zorlaştırdığını söylemek herhalde pek yanlış olmaz.
DTP Oylarının Düşüş Nedeni
DTP çizgisinin belli bir oranda aşındığı bilinen bir gerçekti. Bağımsız Kürdistan fikrinin terk edilmesiyle silahlı mücadelenin duygusal ve ideolojik zemini halkın zihnindeki yerini yitirmiş görünüyor. Örgütün sık sık ateşkes ilan etmesi, PKK tarafından örgütlenen Barış İnisiyatifi'nin örgüte silah bırakma çağrısı yapması, İHD ve DTP'nin örgüte mal edilen bazı eylemleri eleştirmesi, Öcalan'ın silahlı mücadeleye, komutanlara ve militanlara ilişkin yaptığı eleştiriler, dört yılı aşkın bir süre devam eden sükunet ortamının çatışmalardan bezen halkı çatışan taraflardan soğutması gibi etkenler silahlı mücadeleyi anlamsızlaştırmakla kalmayıp aynı zamanda örgütün toplumsal desteğini de azalttı. Toplumsal destekteki azalmanın oy oranlarını değiştirecek denli seçimlere yansıyacağını kimse tahmin etmiyordu çünkü bu hem çok yavaş işleyen bir süreçti hem de alternatif bir parti görülmemekteydi. PKK dışı Kürt ulusalcı örgütlerin halka yabancı ulusalcılıkları, bu kesimi kısa vadede bir alternatif olmaktan çıkarıyordu. AK Parti dışında bir alternatif olmamakla birlikte oranları değiştirecek bir geçiş de ön görülmüyordu. Peki bu radikal geçiş nasıl açıklanabilir?
DTP oylarındaki radikal düşüşün çeşitli nedenleri sayılabilir. İlk olarak cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlar halkın AK Parti'ye hem mağdur hem de sistem karşıtı bir rol yüklemesini getirdi. AK Parti'nin söylemine yansıyan milliyetçiliğine ve devletçiliğine rağmen kurulu düzen tarafından AK Parti'nin sistem karşıtı olarak algılanması Kürtlerin AK Parti'yi kendilerine yakın hissetmelerine neden oldu. Yaşanan kutuplaşma Kürt seçmenleri de etkiledi ve AK Parti'ye yönelime neden oldu. Oylardaki bu geçişi kolaylaştıran bir husus da AK Parti ile DTP seçmeni arasında CHP ile AK Parti arasındakine benzer bir kutuplaşmanın olmayışı. Aksine bu iki parti tabanı birbirine çok yakın. Bu partilerden her biri diğerinin seçmeninin ikinci tercihini oluşturuyor. Bu özellikle DTP seçmeni için daha da bariz. Ahmet Türk'ün ifadesiyle DTP'ye gitmeyen oyların bölgede AK Parti'ye gideceği biliniyor.2 Bu da geçişi kolaylaştırıyor.
DTP'nin ideolojik zemininin halkın değer yargılarına oldukça yabancı olması da bir diğer faktör. Daha önce bu gerçek, çatışmaların yarattığı gerilim ve duygusal ortam nedeniyle fark ve eleştiri konusu edilmiyordu. Ancak çatışmaların durmasıyla hem bu farklılık görünür hale geldi hem de yirmi yıllık çatışma ortamının ürettiği toplumsal ve ahlaki hasarlar ortaya çıkmış oldu. DTP yöneticilerinin ideolojik katılığı bu gerçeği görmeye engel olunca, Hz. Peygamber'e saygı, kutlu doğum, Filistin ve başörtüsü mitinglerine katılan on binlerce insanın içinde PKK çizgisindeki partilere oy verenlerin hayli bir yekun tuttuğu görülmedi.
Diğer yandan Aysel Tuğluk'un Öcaalan'ın izinden giderek Kemalistlere yaranmacı sözler sarf etmesi, seçim öncesi DTP'nin mecliste izleyeceği statükocu role ilişkin izler sundu. Empati adı altında serdedilen sözler, muhalif Kürtlerde rahatsızlığa yol açmıştı. Yükselen ırkçı ulusalcılık için "Bize göre Türk halkının korku ve kaygıları ciddi düzeyde gerçekçidir, anlaşılmaya değerdir. Türk halkı tekrar Sevr tehlikesine benzer bir durumla karşı karşıyadır tespitini rahatlıkla yapabiliriz."3 sözleri ile Atatürk için "O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir."4 ifadeleri bölgede ciddi tepkiler toplamıştır.
Ahmet Türk de Türkan Saylan'ın çizgisini beğendiklerini ifade ederek5 siyasette yapıcılık adına sarf ettiği sözlerle benzer bir tepki toplamıştır. Aynı şekilde Özgür Gündem gazetesinde aile kurumu ve kadın ile ilgili toplumsal ve dini değerlere karşıt ifadeler kullanılması, namus cinayetlerine karşı çıkma adına ahlaksızlığın meşrulaştırılması, cinsel tercih özgürlüğü adı altında eşcinselliğin savunulması ve Kürt kültürü adına Zerdüştlük ve Yezidiliğin öne çıkarılması halkın tepkilerinin birikmesine ve büyümesine, dolayısıyla tabanın aşınmasına yol açmıştır. Yıllardır çatışma ortamının yarattığı tarafgirlik zemininde fark edilmeyen bu sözler bu dönemde tartışılır hale gelmiştir. Halkın değerlerine yabancılaşan bu harekete karşı dini hassasiyet kaynaklı bir tepkiselliğin olduğu bir gerçektir. Şu halde halkın dini hassasiyetlerinin belirleyiciliğinin bu seçimlerde büyük oranda etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Uzun yıllar devam eden çatışmalardan bıkan halkın çatışmaları yeniden hızlandıran PKK'ye ve siyasi uzantılarına mesafeli durması da oylan etkilemiştir. OHAL'in kalkması, kentlerde ve kırsalda yaşamın normalleşmesi, elde edilen bazı kültürel haklar gibi kazanımların ellerinden alınması kaygısı bölgenin oy tercihini etkilemiştir.
Sonuç
Seçim tablosu bölge halkının militarizme karşı sistem karşıtı olarak gördüğü partileri desteklediğini gösteriyor. Bu tablo her iki partiyi de oligarşi ve militarizmle hesaplaşmaya itiyor. Mamafih sisteme giderek daha fazla entegre olan iki partinin de gelecekte bu hesaplaşmayı gerçekleştireceğini beklemek fazla iyimserlik olur. Sistem, muhaliflerini ehlileştiriyor. Halkın tercihi militarizme bir cevap teşkil etse de, temelde bu partilerin yönlerini merkeze çevirdikleri ve sistemde radikal bir değişimi, köklü sorunlarda esaslı bir çözümü hedeflemedikleri biliniyor. Ayrıca DTP oylarının AK Parti'ye kaymasının hem olumlu hem olumsuz sonuçları öngörülebilir. Bu sonuçlarla Kürt muhalif hareketinin AK Parti eliyle sisteme entegre edilme riski artmıştır. Bu seksen yıldır başarılamayan uluslaşma projesinin tamamlanması demektir. Ancak DTP'nin de sisteme entegrasyon konusunda çok hevesli göründüğü açıktır. Bu tablo bize Kürdistan'da gerçek bir sistem karşıtı muhalif hareketin gerekliliğini gösteriyor ve Müslümanların adil bir muhalif hareketin adresi olma sorumluluğunu öne çıkartıyor.
Dipnotlar:
1- Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Iğdır, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli, Van, Kars.
2- Zaman, 27 Temmuz 2007
3- Radikal, 27 Mayıs 2007
4- Radikal, a.g.y.
5- Milliyet, 28 Mayıs 2007