Şahsiyetleri incelemek zorundaysak ve hareket, ortak ruhu övünç olarak sunup "kahramanları" ön plana çıkarmayı reddediyorsa, bir veya iki özel birey üzerinde yoğunlaşmak haksızlık olacaktır. Ancak Hasan Turabi'nin dinamik şahsiyetine kısa da olsa bakmamak, Sudan hakkındaki değerlendirmeleri eksik kılacaktır. Hasan Turabi, Sudanlı meşhur alim Şeyh Hammad Turabi'nin (18. yüzyıl) torunlarındandır. 1932'de Kassala'da doğdu. İslam'ı çok küçük yaşlarda babası Şeyh Abdullah Turabi'den (30 yıllık kadı idi) öğrendi. 1957'de mastır için Londra'ya gitti. Doktorasını Sarbonne'da yaptı. Döndüğünde Hartum Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanlığını yürüttü. Sudan'da İslami hareketin bir lideri olarak, İslam'ı gündeme sokmak için hükümet karşıtı birçok kampanya başlattı. Bazı isim ve form değişiklikleriyle hareketi idare etti. 1970 yılında tutuklandı. Bundan sonraki 7 yılını bazen mahkum olarak, bazen dışarıda geçirdi. Düşmanları tarafından hakkında düzenli bir şekilde birçok yalan ve şayia çıkartıldı. Bazılarının bunlara inanmasına karşın çoğu kimse Turabi'nin bilgili, karizmatik ve yetenekli bir lider olduğunu ve Sudan'da İslami değişimin mimarı olduğunu teslim etmiştir.
Hasan Turabi ile röportaj Hartum'da Trend muhabiri tarafından gerçekleştirilmiştir.
Trend
Sudan'ın İslami bir diktatörlük olduğu suçlamalarına cevabınız nedir'? Demokratik süreç ve çok partili sistem karşısında yeriniz neresidir?
Bu sorunun birçok ciheti var. Salt maddi açıklamak zorunda olduğumuza inanmıyorum. Model babadan oğula geçen bir krallık veya tek partili hükümet değildir. Kur'an'da zikredildiği şekliyle şura esasına dayanır. Sudan'daki İslami hareket demokratik -Arapçası şura- olarak ilerleyen ilklerden biridir. Aslında demokrasi ve şura kelimeleri bariz fark içermekle beraber linguistik açıdan demokratik kelimesini kullanalım. Uygulamada bazı farklılıklar vardır. İslam'da biz, çok parti eğiliminden hoşlanmayız. Müslümanlar olarak biz görüşlerimizi bir parti, bir tarikat, bir mezhep üyesi olarak temsil etmeyiz. Çünkü biz Allah'ın huzurunda bireysel olarak sorumluyuz. Cennete veya cehenneme gidecek olan parti veya grup değildir. Doğru olduğunu hissettiğin için, sen, bir fikir oluşturursun. Kur'an'da birçok kıssa bulursunuz. Hazır sırası gelmişken, Kur'an'daki kıssalar yatma zamanlarında çocuklara anlatılan peri kızı masalları değildir. Hayır, hayır, hayır. Kur'an'ın kıssaları tarihin hikayesidir ve bizim için dersler barındırırlar. Peygamberlerin hemen hepsi halklarına "siz kendi yolunuzda gidin, ben de kendi yolumda; ben sizi zorlamayacağım, siz de beni zorlamayın; görelim kim kazanacak?" demişlerdir. Fakat Kur'an hemen her yerde, böyle köklü bir farklılık çıktığında onların sizi idam edeceğini veya süreceklerini söyler.
Biz bu dersi öğrenmiş olmalıydık ama öğrenmedik. Şimdiki tarihi kurcalayın. Batı Avrupa demokrasiyi telkin ediyor. Cezayir'de 50 gazete, 5 televizyon istasyonu var ve hiç biri FIS'a ait değil, ona karşı. Diplomatik bağlantılarımla bir gerçek olarak biliyorum ki bir kez dezavantajlı parti seçimlerin ilk turunu kazanınca Fransa, İngiltere ve ABD hepsi iktidara onu ezmesini önerdi. 1950'lerde Mısır'da İhvan-ı Müslimin'i neden ezmeye çalıştılar? Mücahidler Filistin'den döner dönmez tutuklandılar. İngiltere'deki, ABD'deki, Fransa'daki kültürü biliyorum. Demokrasi aynı liberal ekonomik ve siyasi sistem içinde olduğunuz sürece güzeldir. Siyasi partiler arasında varsa bile çok az farklılıklar vardır. Demokrasinin bunun ötesine gitmesine izin vermezler. Bu dersler Kur'an'da vardır ve bizim de kendimizi bunlara hazırlamamız lazım. Batı Sudan'ın diktatörlük, Ömer Beşir'in de tiran olduğunu söylüyor. Peki, İngilizler Sudan'a niçin gitmişlerdir? Onları, ülkemizi işgal edip binlerce insanımızı öldürmeleri için biz mi seçmiştik? Hindistan'a nasıl girdiler? Fransa, Cezayir'e neden girdi? Ki yaklaşık 1,5 milyon insan Cezayir'i bağımsızlığına kavuşturmak için hayatlarını kaybetti. Bu mu demokrasi? Sömürgeci geçmişlerini kınamak zorundalar. Ömer Beşir ne yaptı? Geldi ve binlerce insanı mı öldürdü? Yoksa binlerce insanı köle olarak Amerika'ya mı sattı? Konuşmaya hakları yok onların. Ömer Beşir iktidara geldiğinde Mısırlısı, Suudisi, Amerikalısı hoş karşıladı, derken birazcık fazla ibadet ettiğini fark ettiler. İslami değişim gerçekleştirmek istediğini, nihayet fark ettiklerinde basın toplantılarında onu sorgulamaya başladılar. İslam'a doğru ilerlediğini gördüklerinde ona karşı oldular. Onlar askeri bir yöneticiye karşı olmadılar. İslam'a karşı oldular. Ömer Beşir, Sudan'da liderlerin halkın gerçek temsilcileri olduğunu göstermek için, İngilizce kelimeyi kullanacak olursak demokratikleşme sürecini başlattı. Bu yılın sonuna doğru bütün eyaletlerinde, eyalet parlamentoları oluşturacağız. Gelecek sene de (1995) inşallah halk tarafından seçilen merkezi bir parlamentomuz ve merkezi bir liderliğimiz olacak.
İlk dönem İslam tarihine baktığımızda İslami düşüncenin çok hızlı geliştiğini görüyoruz. Fakat sonrasında özellikle mezheplerin oluşmasıyla içtihad kapısı çok katı bir şekilde mühürlendi. Gelecek yüzyılın yeni İslami düşünce dalgası için nereye bakmalıyız?
İçtihad kelimesi, cihad kelimesinin köklerinden birinden türemiştir. İçtihad saldırgana karşı elin değil aklın mücadelesidir. Bu anlamda herkes kendi mücadelesini vermek zorundadır. Aklın, Allah'ın size verdiği çok kıymetli bir şey olduğunu hatırlayın. Dolayısıyla onunla da Allah'a ibadet etmeniz lazım. Tabii ki belirli standartları vardır. Birinin fikirlerine daha fazla ağırlık verilebilir, ama kör olamayız. Eski klasik müçtehidlerin her şeyi düşünüp açıkladığını düşünemezsiniz. Çünkü sürekli olarak yeni sorunlarla karşılaşıyoruz. Tarihsel olarak düzen ve özgürlük arasında sürekli bir denge olmuştur. Gerek siyaset ve ekonomide, gerekse içtihadda bir denge olmak zorundadır. Şimdi ne yazık ki denge düzen tarafında çok fazla kaymıştır. Çok fazla katılık, organizasyon, geçmişe ve geleneğe güvenme. Dolayısıyla şimdi özgürlük zamanıdır. İşte bu nedenle özgürlük istiyorum. Bu, benim havai, hoppa veya şaşkın olduğumdan değil, insanların düşüncelerinin yüzlerce yıldır engellenmiş, hukukun da eskimiş olmasındandır. Eğer yeterince yaşarsam bir süre sonra özgürlüğü biraz düzenle dengelememiz gerektiğini söylerim. Organize olalım, fikirleri toplayalım, nitelikli olalım ki insanlar kendisinin müçtehid olduğunu sadece söyleyenle gerçekten nitelikli olanı ayırabilsin. Tarih çok önemlidir, fakat bizim ileriye doğru hareket etmemiz gerekiyor. 20 yıl önce kadınlarla ilgili söylediklerimden dolayı insanlar beni mürted ilan etmişlerdi. İnsanların fikirleri yavaş yavaş değişiyor.
Sudan'daki birçok insan bazı aşamalarında Batı 'da eğitim gördü. Batı eğitimi bu bireyler üzerinde ve dolayısıyla Sudan'da ne gibi etki yapmıştır? Ne düşünüyorsunuz?
Batı'da eğitim görenlerin çoğu oraya öz eğitimlerini alarak gitmediler. İslami bir kaç slogan biliyorlardı. Dolayısıyla Batı kültüründen etkilendiler. Fakat meselenin tamamı bu değil. Bazı olumlu yönleri de oldu. Kur'an da bunun için bizi gezip, öğrenmeye teşvik ediyor. Ben birçok Batı ülkesinde yaşadım ve eğitim gördüm. Orada Batı'nın Hristiyanlık'tan neden uzaklaştığını görebilirim, kapitalizmin sorunlarını, Batılı toplumların gerçekliklerini görebilirim. Tutukluyken okuduğum İngilizce ve Almanca eserlerle dışarıya daha fazla şeyler öğrenmiş olarak çıktım.
İslam Devleti nedir ve Sudan bir İslam devleti midir?
Müslüman nedir, nasıl tanımlarsınız? Müslüman İslam'ı kabul edendir, çok az şey bilse de. Kişi İslam'ı kabul edip bağrına basar basmaz müslüman olur. İslam devleti, Suudi Arabistan gibi İslami olduğunu sadece iddia eden bir devlet değildir. İslam devleti gerçekten İslami olmaya çalışan, kendini o doğrultuda değiştiren, aynı çizgide devam eden bir devlettir. Mükemmel olmayabilir, sadece bir mil ilerlemiş de olabilir. Fakat kendini tamamlamaya çalışıyordur. Yalnız Allah mükemmeldir. Bu tanımlamayla biz İslami bir devletiz ve bu yüzdende saldırılara maruz kalıyoruz. Sudan'da İslam devleti kurma teşebbüsü ümitleri daha önce bir kaç kez canlanmış, İslami yaşam isteyen birçok müslüman için cesaret ve umut kaynağı olmuştur. Müslümanların sadece bu tür ciddi çabaları bile önemlidir. Fakat bundan daha önemli olan gelişme, bu kez gerçekten yaşamı, tarzı ve müslümanların bütün hareket adamlarını İslami kurumlarda İslamileştirme için uzun dönemli gerçek planlara sahip olmamızdır. Tabii ki azimle yolculuğa başlamak tam olarak hedefe varmak demek değildir. Yolculuk bilim kurgu olmadığı taktirde ikinci adımı görmek demektir. İslami hükümet ve halkla ilişkiler sistemi yüzyıllardır müslümanların yaşamlarından uzaktır. Buna karşın hayatın kişisel ve cemaatsel alanlarıyla sınırlı olan yönleri her zaman var olmuştur ve olacaktır. Bu, İslam'ın, her şeye kadir olan Allah tarafından korunması garanti altına alınmış kısmıdır. Dolayısıyla halkın ilgisinin bu yönlerini diriltmek, özellikle politik, sosyal ve ekonomik kurumları kurmak ve bugünün sürekli artan bir şekilde kompleks değerleri için uygulamaya hazır detaylı planlar yapmak bir kaç yıldan biraz fazla zaman alır. Bu gece yatağa gidip, yarın İslami hükümet sistemi ve toplumunun bütünüyle var olduğu bir ortama gözlerini açmayı umanlar hayal kırıklığına uğrayacaktır. Seyir gerçek hayattaki gibi olmaz. İslam vahyinin tamamlanması 23 yılı almıştır ve bu sebepsiz değildir. Peygamber, Allah'ın selam ve rahmeti üzerine olsun, diğer bölgelere giden elçilerine vergi toplama, yasama vs. gibi şeylerle ilgilenmeden önce inancın köklerinin insanların kalplerine ve ruhlarına nüfuzunu sağlamak için onlara zaman vermelerini tavsiye etmiştir. Pratik sorunlarla çok fazla ilgilenmeyenler, doğal olarak farklı bir teorik tabiatlı görüş ve öncelikler bütününe sahip olacaklardır. İnsanlar gerçekliğin nasıl dışında kalabiliyor? Sudan'da kişilerin hangi sorunlarla karşı karşıya olduklarını bilmiyorlar, Sudan'ın yüzyüze olduğu sorunları bilmiyorlar, Sudan'a karşı dış dünyanın neler planladığını bilmiyorlar. Ondan sonra da Sudan'da bir saat içinde tıkır tıkır işleyen İslami bir sistem görmek istiyorlar! Bu ne çalım! Birçok gözlemciye göre Sudan'daki bugünkü program on yıllardır yapılan İslami model tesisi çalışmalarında en iyi şansa sahip olanı. Bu, ümmetin birliğine doğru atılmış ilk adım olarak değerlendirilmelidir. Sudan'daki bu proje, büyük görevin -vacibin-, İslam birliğinin tesisi için atılması gereken bir adım olarak değerlendirilmelidir. İslam dünyasının bu amacı, ümmetin siyasi birliğini istemekle olabilecek bir şey değildir. Ancak sıkı çaba sonunda elde edilebilir. Nihai amaç tek bir ülkede İslami bir sistem kurmak değildir. Bu, nihai amacın başlangıcıdır. Böylesine uzun dönemli bir projenin aşamalarını görmek isteyenler Peygamber(s)'in hayatına baksınlar. Şayet dünya çapında böyle bir hükümet olursa bu, müslümanların dış dünyadan izole bir şekilde yaşamak zorunda oldukları anlamına gelmez. Gerçekte müslümanlar ve dış dünya arasındaki iletişim, İslam'ın mesajını dünyaya duyurmak için garanti edilmelidir. Herhangi bir konuda doğru bir İslami pozisyonun oluşturulması, çağdaş dünyanın anlaşılmasıyla beraber, Kur'ani doğruluğun derin bir kavrayışını, Peygamber ve arkadaşlarının yaşam tarzlarını anlamayı gerektirir. Dünyanın her yerindeki bacı ve kardeşlerimizi bu yeni İslam devleti için dua etmeye çağırıyoruz. Gücünüz yettiğince bizi destekleyin, çünkü bu topraklar bizim olduğu kadar sizindir de. Allah, Sudan İslam Devleti'ni mübarek kılsın, merkezi İslam hükümeti altında ümmetin birleşmesine kılavuzluk edecek zincirin ilk halkası olarak onu başarılı kılsın. Amin.
Trend Yaz 1994
Çev.: Nihat Bulut