122 İnsan Öldü, Hükümetin ve Adalet Bakanı’nın Umurunda Değil!

Haksöz

Türkiye cezaevlerinde 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen kanlı operasyonla başlayan tecrit dayatması can almaya devam ediyor. Operasyon sonucu gerçekleştirilen ölümler zinciri yeni halkalar eklenerek büyüyor. Bugüne dek gerek cezaevlerinde mahpuslarca, gerekse de dışarıda destek ve dayanışma amacıyla sürdürülen eylemlerde tam 122 insan can verdi. Ne enteresandır ki, bunca insanın canına ve daha pek çok kişinin sakat kalmasına neden olan tecrit uygulaması büyük bir sessizlikle geçiştirilmek isteniyor, üzerinin örtülmesine çalışılıyor. Sessizliği kırma ve yaşanan gerçekleri kamuoyuna taşıma yönünde gösterilen çabalar ise "huzursuzluk çıkarıcı eylemler" şeklinde karalanmaya, mahkum edilmeye çalışılıyor. Bu amaçla TAYAD'ın sürdürdüğü etkinlikler, eylemler resmi ya da gayrı resmi devlet güçlerinin saldırısına maruz kalıyor.

Sessizliği kırmak, cezaevlerinde süregelen zulme karşı kamuoyunu duyarlı kılmak için geçtiğimiz ay Ankara Abdi İpekçi Parkı'nda TAYAD'ın düzenlediği eylem de benzeri görüntülere sahne oldu. Abdi İpekçi Parkı'nda F Tiplerini protesto için başlatılan oturma eyleminin 1000. günü dolayısıyla düzenlenen geniş katılımlı basın açıklamasından sonra geceyi parkta geçirip ertesi gün, 12 Haziran'da Meclis'e yürüdüler. Taleplerini yetkililere topluca iletmek isteyen topluluk polis tarafından engellendi. Bir sonraki gün yeniden Meclis'e yürümek isteyen topluluğun önü barikatlarla kesilince topluluk ile polis arasında gerilim yükseldi ve yürüyüşçüler coplar ve gaz bombalarıyla engellendiler. Haber ise bekleneceği üzere, medyaya "kanunsuz yürüyüşe polis engeli" şeklinde yansımıştı.

TAYAD'lıların eyleminin kanuni olup olmamasından önce sorulması gereken bir soru olmalıydı oysa. Bu insanlar ne istiyorlardı, neden yürüyorlar, neden polisle karşı karşıya geliyorlardı? Ve yine sorulması gereken başka sorular da olmalıydı: Tam altı yıldır yükseltilen itirazlara karşın bu nasıl bir sessizlik duvarıydı ki bir türlü aşılamıyordu? Ve yine bu nasıl bir adalet anlayışı, ne menem bir insan hakları anlayışıydı ki, bu insanlar karşılarında bir türlü taleplerini iletebilecekleri bir merci bulamıyorlardı?

3 Kapı 3 Kilit Önerisi Neden Dikkate Alınmıyor?

Cezaevlerinde süregelen tecridi sona erdirmek için hükümete ve bakanlığa iletilen hiçbir öneri bugüne dek dikkate alınmadı. Halbuki biraz insani bir duyarlılıkla bu sorunu aşmak mümkündü. Nitekim bu çerçevede farklı mesleki ve sivil toplum kuruluşlarının mutabakatıyla gündemleştirilen 3 kapı 3 kilit önerisi mahpuslarca da kabullenilmiş ve gayet makul bir teklif olarak değişik zamanlarda bakanlığa iletilmişti. Ne var ki, hiç olmazsa üç kişilik hücrelerin üçünün birbirine açılması ve böylece 9 kişinin istedikleri zaman bir araya gelebilmesini içeren bu teklifi hükümet hiç dikkate almadı, görmezden geldi.

AK Parti hükümetinin tutumu 12 Eylülcülerin "asmayalım da besleyelim mi" mantığını çağrıştırıyor. Adeta "ölürlerse ölsünler" mantığı bu! Oysa insan hayatı bu kadar değersiz olmamalı. Bunca insanın ölümü karşısında takınılan bu vurdumduymaz tutum, bu umursamazlık tüm toplumun alnına sürülmüş bir leke, açık bir utanç tablosu oluşturmakta. Hükümet, egemenlere şirin görünme adına takındığı bu vahşi duyarsızlığın bir bedeli olduğunu görmeli artık. Yeni ölümler yaşanmaması için vakit geçirilmeksizin harekete geçilmeli ve 3 kapı 3 kilit önerisi üzerinde ciddiyetle durulmalı.