Haksöz dergisi olarak, 100 sayıyı geride bıraktık. Dergi camiasında 100 ayın önemli bir yeri var. Bu, 100 sayısının öneminden ziyade, bir sürekliliği ifade etmesinden kaynaklanıyor. Son 30 sayısını 28 Şubat'ın gölgesinde geçiren bu süreklilik, aynı zamanda bir kararlılığı da ortaya koyuyor.
Haksöz, çıktığı andan itibaren sadece mevcut kararlılıkta ısrarlı olmakla kalmadı; aynı zamanda ilk sayısından bugüne dek ilkelerini ve tutarlılığını korumaya çalıştı. Nitekim camia olarak hiçbir zaman sadece merkezi yapılanmanın kendisini koruma içgüdüsünü simgeleyen bir söylem ve perspektifin savunucusu olmadı. Aksine sahip olduğu doğruları ve duyarlılıkları paylaşan büyük bir kitleyle birlikte olduğunun bilinciyle hareket etti hep.
Allah(c)tan sonra, bu duyarlı kitleye hesap vermek zorunda olduğunun bilinciyle hareket ederken, aynı zamanda mevcut kitleden de aynı oranda sahiplenme bekledi. "Mü'minlerin birbirlerinin velisi oldukları" şiarından hareketle, iman ve amel birlikteliğinin "hiç batmayacak bir ticaret" olduğunu zihinlerde canlı tutmaya çalıştı.
Hiçbir zaman yüklenemeyeceği yükü taşımaya kalkışmadı. Ama İlahi emrin buyruklarını da hiçbir şekilde gizleme cihetine gitmedi. Allah(c)ın rızasını kazanmada bir araç olarak gördüğü dergiciliği, hiçbir zaman olmazsa olmaz bir alan olarak algılamadı. Sorumluluklarından kaçmaktansa araçların her an terk edilebilir/yitirilebilir olduğunun şuuruyla hareket etti.
Hataları ve eksikleri olduğunun farkındaydı. Bu yüzden sahip olmadığı imajların ardına gizlenmektense, bu olumsuzlukları hep birlikte ama anın getirdiği yükümlülüklerden kaçmadan aşmaya çalıştı. Bu meyanda eksiklerini giderme çabasını pratik sorumluluklarının önüne geçirmedi. Zira ertelemektense, var olanla direnmeyi ve direnişe sevketmeyi yeğledi hep. Bunu yaparken zaman zaman aceleci ve günübirlik davrandığı olmadı değil; ama her şeyi en ince detayına kadar hesaplama hastalığının getirdiği bekleyip görme, susma, erteleme, komplo teorileri üretme ve mevcut halin olumsuzluklarından dem vurup sorumluluklardan kaçma taraflısı olmayı hiçbir zaman aklının ucundan geçirmedi.
Haksöz, "başkalarını uyarıp da kendinizi unutur musunuz?" ya da "Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?" şeklindeki ilahi uyarıları kendisine şiar edinmeye çalıştı. Bu korku ve gerilim kendisini hep zinde tuttu, direngenliğini artırdı.
Haksöz'ün ilk çıktığı andan itibaren iki büyük hedefi vardı; Tağutu reddetmek, örgütlü egemen güçlerle asla uzlaşmamak ve ıslah çabasının nesiller üstü misyonunu anın sınırlılıklarını aşar bir tarzda süreklileştirmek. Bu hedeflere matuf inkılabi metodun taşıyıcısı ve paylaşımcısı olmaya çalıştı. Bu misyon üzere hareket ederken, birilerinin iddia ettiği üzere kendisini hiçbir zaman merkezi bir konumda görmedi. Ama merkezine oturttuğu bir şey vardı ki, o da "vahyi ölçüler" ve "hayırlarda yarışma" ilkesiydi. Bu ilke, istemeyerek de olsa bazen sınırların daraltılmasını getirdiyse de; umutsuzlukların, savrulmaların, ilkesiz büyümelerin ya da sahih ve rasyonel olmayan söylem ve icraatların cirit attığı mevcut süreçte kendisini bir gereklilik olarak dayattı.
Bugün gelinen nokta itibariyle Haksöz, bazıları görmek istemese de özeleştirel tavrını mevcut birikiminin üzerine katarak sürdürmektedir. Bazıları diyoruz; zira onlar Haksöz'ün bu noktada dogmatik olduğuna vurgu yaparlarken, kendilerinin eleştirilmesine hiç tahammülleri olmadığını defaatle ortaya koydular. Haksöz, karşılıklı sorumlulukların bir ifadesi olarak belki dışa çok da fazla yansımayan, bazen de bilinçli olarak yansıtılan boyutlarıyla hem İslami Uyanış sürecini, hem de bu süreçle bağlantılı olarak kendi yapıp etmelerini özeleştiriye tabi tutarken, kendisini ağır eleştirilerle itham edenler kendilerinin eleştirilemezliği ve hesapsızlığı içerisinde, tutarsızlıklarına-bireysel kılıflar ürettiler. Bir o yana bir bu yana meylederken, hiç kimseye hesap verme sorumluluğu hissetmediler; çünkü böyle bir konum alıştan hep uzak durdular. Haksöz, Kur'an neslini oluşturma iddiasının ağır yükü altında ve aynı çevreleri de bu yükü paylaşmaya çağırırken hissettiği sorumluluğun aynı çevrelerce yeterince sindirilemediğini gözlemledi. Bunu "sarp bir yokuş" olarak telakki etti ve kendi dışındakilerin bu sürece tedrici olarak katılacakları umutlarını hep saklı tuttu.
İlkeliliği ve tutarlılığı kendilerine şiar edinen İslami kimlik sahipleriyle aynı kulvarda olmanın, aynılaşmanın ve doğrulan paylaşmanın gerekliliğini her zaman misyon edinmiş olan Haksöz, ilk sayısında vurguladığı "Çıkarken..." imzalı duyarlılıklarını en az bir 100 sayı daha koruyacaktır. Zaman, konjonktür ve an neyi dayatırsa dayatsın, 'Bilgi, İnanç, Eylem' noktasındaki kararlılığımız, Vahyi İlahi'de "Hayatı ve ölümü sizi sınamak için yarattık!" buyuran Rabbimize dönünceye dek devam edecektir.