Taç Yerine Sarık: İran'da İslam Devrimi (The Turban for the crown: The İslamic Revolution in Iran), Said Amir Ercümend. New York ve Oxford: Oxford University Press, 1988. 283 sayfa.
İran İslam Devrimi'nin Oluşumu: Monarşiden İslam Cumhuriyetine (The Making of Iran's Islamic Revolution: From Monarchy to İslamic Republic), Muhsin Milani. Boulder, Co: Wetview Press, 1988. 361 sayfa.
On yıllık literatür, İran Devrimi hakkında bazı can alıcı soruları ne kadar iyi bir şekilde cevaplandırdı? Geçmişte ve şu anda devrimciler kimlerdir? Devrimin ön şartları ve sebepleri neler idi? Dış güçler belirleyici bir rol oynadı mı? Oluşturulan koalisyonlar hangi süreçlerde gerçekleşti? Seferberliğin (mobilization) ne gibi görüntüleri meydana geldi? Kültürel ve ideolojik belirleyiciler nelerdi? Bireylerin rolü ne olmuştu? Gruplar ve sınıflar ne kadar önemliydi? Devrimde rol oynayanlar için hangi kaynaklar mevcuttu? Hangi taktik ve stratejilerden yararlandılar? 1979 sonrası elitlerarası, elit-kitle (halk) ve sınıflararası ilişkiler hakkında neler söylenebilir? İran Devrimindeki zamanlama, yön, hız ve safhalar hakkında hangi metotlar ayırt edilebilir? Devrim'in İran dışındaki neticeleri nelerdir?
Literatür bu sorulara yönelik bazı cevaplar sağladı. Birçok sosyal gücün katılımda bulunduğunu biliyoruz: Orta sınıflar, küçük burjuvazi, şehirli fakir kesim ve sanayideki işçi sınıfı; politik gruplardan Tudeh, şehir gerillaları, mollalar, Musaddıkçılar. Onların hepsini bir araya getiren şey tabii ki Pehlevi sisteminde daha önce hiç bir paylarının olmayışı ve bundan sonra da olmayacağı idi.
Devrimin bir burjuva devrimi olup olmadığı hakkında tartışmalar mevcut. Ervand Abrahamian1 burjuva devrimi olduğuna inanıyor; Nikki Keddie2 ve Michael Fischer3 bundan daha az eminler. Devrimde rol alan bireylerin sergiledikleri davranışların sahip oldukları amaçların mı yoksa sonucunu kestiremedikleri gelişmelere karşı gösterdikleri tepkilerin mi bir ürünü olduğu açık değil. Ayrıca bu sosyal gruplar arasında, gerçekleşen ittifakların bazı kısa vadeli sonuçların açıklamasındaki göreceli öneminin ne olduğunu bilmiyoruz. Üstelik, grupların kendi aralarında koalisyon yapma yöntemi hakkında da çok az şey biliyoruz. Ortaya çıkan sonuçlardan gruplararası antlaşma stratejileri hakkında hüküm çıkarmak mecburiyetinde kalıyoruz.
Devrimi oluşturan şartlar sorusunda, bazı akademisyenler yüzyılın başlarına kadar uzayan geniş bir perspektif alıyorlar.4 Devrimi oluşturan şartlar arasında; kötü ekonomik koşullar, kültürel kimliğin kaybı, kararsız liderlik, yolsuzluktur ve keyfi uygulamalar olduğu konusunda genel bir fikir birliği mevcut. Bu genel ön şartlar, devletin parçalanmasına ve şehirli kitle ve orta tabakayla sağlam bağlarla ilişkisi olan elitlerin seferberlik çabalarına yardım eden faktörler olarak devrimin kısa vadedeki sebepleri için bir basamak oluşturdu. Bir gözlemcinin, güneyli göçmen köylülerin Ocak ve Şubat 1979'da devrime destek vermek için, kendi köylerinde oynadıkları rolü belirtmesine rağmen, dikkati çekecek şekilde böyle büyük bir devrim için köylüler seferber olmamışlardı.5
İlk nesil şehirli yoksulların ayaklanmayacağı tezini destekleyen bazı ön deliller mevcut.6 Devrimin "eşitsiz gelişme", yani yüksek seviyedeki ekonomik büyüme ile düşük seviyedeki politik gelişmenin gerilimi sonucunda oluştuğu hakkında tezler ileri sürülmüştü.7 Eşitsiz gelişmenin ekonomide ise kendine has bir anlamı vardır. Burada, aralarındaki ilişkileri çelişkilerle dolu iki başlı ekonomik sektörün oluşumunu ifade ediyor: Hızla büyüyen modern sektör ve durağan geleneksel sektör. Bu düşünce çizgisinde olanlara göre, devletin geleneksel sektörün en önemli kısmını oluşturan tarımla ilgilenmesindeki başarısızlığı, bu sektörde çalışanlar üzerinde büyük baskı oluşturması nedeniyle, devrimin önemli bir sebebidir.8
Gerçekten de Looney gibi bazıları İran Devrimi'nin tek sebebinin ekonomik olduğunu ileri sürüyorlar. Diğerleri daha az mübalağalı olarak ekonominin başlıca sebep olduğunu ifade ediyorlar.9 Bazıları da devrimin sebebinin politik olduğu görüşünü desteklediler. Yani, neticede "karşı seferberliğe" yol açan politik katılımdaki başarısızlık.10 Buna mukabil, bazen taraflı ve indirgemeci bir tavırla ileri sürülen kültürel açıklamalarda, mollaların yüzyıllarca geriye uzayan11 ya da en azından 19. yüzyılın başına kadar giden12 gelenekçi bir güdünün parçası olarak iktidarı ele geçirmeye çalıştığı savunulmuştur. Bu gruptan bazıları da mollaların iktidara geçme çabalarım İran'ın egemenliğini korumayı beceremeyen Şah'a karşı zorunlu bir reaksiyon13 ya da İran sisteminin dialektiğinin bir sonucu14 şeklinde görmüştür. "Kerbela paradigması"'nı15 hatırlatan biraz daha farklı bir kültürel açıklama, aynı zamanda sosyo-ekonomik etmenleri de göz önüne alan Pischer tarafından yapılmaktadır.
Devrimin safhalarına dair, en yoğun yapılmış çalışma Hüseyin Beşiriya'nınkidir. Hüseyin Beşiriya, Fransız devriminde "Terör Devri"nin radikal aşırılıklarının sona erdirildiği ve devrimin politik merkeze doğru geri hareket etmeye başladığı bir dönemeç olan "Termidor tepkisi" istisnasıyla, Crane Brinton'un klasik devrim merhalelerinin İran'a uygulanabileceğini ileri sürer. (Bununla beraber, eğer bugün yazsaydı, belki 1986 Kasım başlangıcını İran için bir Termidor kabul edebilirdi.) Üzerinde yoğunlaştıklan planlama organı bir devlet yönetiminin sadece küçük bir parçası olmasına rağmen devletin rolüne sistematik bir bakış Hüseyin Rızavi ve Firuz Vekil'in16 çalışmalarında bulunmaktadır. Ekonomik planlamaya ilişkin karar verme mekanizmasından doğan sonuçları göstermektedirler -ancak sürecin dinamiklerine değinmeden-. Yazarlar, aynı zamanda, ekonomik rasyonellik modelindeki başarısızlıkta, istibdattaki inatçılığı dikkate alarak, kaynak eşitsizliği ve enflasyonu devrimi oluşturan sebepler olarak tanımlamaktadırlar, istibdatın bu içkin olumsuz vasıflarının üstesinden gelmede rasyonel teknokratların kabiliyeti ise fazlaca abartılıyor.
Devrim sonrası dönem hususunda, hemen hemen tüm kaynaklar solun ve mollaların fırsatçı koalisyonu dolayısıyla orta sınıf ve entellektüellerin süratli bir şekilde marjinalleştiğini kabul ediyorlar.17 Sanayi işçileri de gerçekten bazı başarılar elde ettikleri işçi konseyinin kaybının acısını çektiler.18 Mollaların başarısı, dünya görüşlerinin doğal üstünlüğüne,19 özgünlüklerine,20 muhalefetin aptallığına, Humeyni'nin kurnazlığına veya Amerika'nın yanlış hesaplarına bağlansa da, sonuçta, hala din adamlarının yönetiminin sürdüğü kabul ediliyor. Bununla beraber kırsal kesimdeki yoksullar, şehirli yoksul kesimin aksine daha henüz Humeyni'nin ideolojik hakimiyeti altına girmemişlerdi.21
Yazarlar Amerika'nın etkisi konusunda farklılaşmaktadırlar. John Stempel,22 Zbigniew Brzezinski'nin savunduğu gibi, Amerika'nın kararıyla yapılacak askeri bir darbenin devrimi olduğu yerde durdurabileceğini ileri sürmektedir. William Sullivan23 böyle bir analizi kabul etmemektedir. Bu görüşü çok dogmatik bir tarzda sahiplenmemesine rağmen Robert Huyser,24 Stempel'i destekleme eğilimi göstermektedir. Barry Ruhin,25 Amerikan hedeflerinin rasyonel olarak oluşturulduğuna, fakat politika yapımcılarının bu hedefleri, beklenmedik gelişmelere göre düzenlemede hataya düştüklerine inanmaktadır. Yukarıdakiler den farklı olarak R. K. Ramazani26 devrimci gösterilerin başlamasından evvel uygulamaya konulacak daha iyi düşünülmüş bir Amerikan politikasının Şah'ı reformlar yapmaya itebileceğini, dolayısıyla da Humeyni'yi daha ılımlı kılabileceğini düşünmektedir. Bu görüş, kendi yöntemleriyle Amerika'nın rolüne getirdikleri eleştirileri daha keskin olmasın rağmen, James Bill27 ve Richard Cottam28 tarafından da paylaşılmaktadır. Fakat Gary Sick,29 İran toplumunda oluşan yapısal baskılar göz önüne alındığında devrimin Amerikan dış politikasındaki değişim ve gelişimlerden etkilenmeyecek kadar çok güçlü olduğunu iddia etmektedir. Devrime karar verme mekanizmaları yönünden yaklaşan bu son üç çalışma 'süper güç-küçük devlet ilişkileri' konusundaki çalışmalar için bir dizi hipotez de sunarlar.
Literatürde, İran Devrimi'nin değişik yönlerine bakışta bir sürü ittifak ve aynı zamanda bir sürü ihtilaf mevcut. Ön şartlar, safhalar, ideolojinin, kişilerin oynadıkları rol, devletin çöküşünün doğallığı, devrimin İran içindeki neticelerine ve devrime katılanlar üzerinde bizde iyi bir fikir oluşmuş durumda. Şubat 1979'daki iktidarın ele geçirilişini açıklamak için orta sınıf ve dinsel öğelerin 1979 Sonbaharı ve 1979 Kışı'ndaki göreceli önemi hakkında ise yeterince bir fikir birliği mevcut değil. Koalisyon dinamikleri, bir değişken olarak sınıfın önemi, bazı spesifik can alıcı durumlarda kitlelerin seferberliği, devrimci değişimin hızı ve dizilişi, devrimden bu yana uygulanan halk politikası, 1979 sonrası elitlerarası, elit-kitle ve sınıflararası ilişkiler ve Amerikan rolünün önemi hakkında çok az kesin bilgilere sahibiz. Ancak Şah'ın İran'dan ayrıldığı ve yerine tanınmamış bir grup mollanın geçtiği Ocak 1979'a nazaran, bir hayli daha fazla aydınlanmış durumdayız. Umulur ki, gelecek on yıl, bu sorular üzerinde daha fazla açıklık sağlayacaktır.
İki Yeni Bakış
Said Amir Ercümend'in "Taç Yerine Sarık" ve Muhsin Milani'nin "İran İslam Devrimi'nin Oluşumu" kitapları özellikle iktidarın ele geçirilişinden sonra Humeyni ve mollaların davranışlarını tartıştıklarında pek çok benzerlikler taşıyor.
Ercümend'in tezine göre, 20. yüzyıl İran uleması belirli bir kollektif protesto yöntemi geliştirmeye çalışmaktaydı. 1905-1909 arasında başarısız olduğu bu işi, kararlı ve iyi hesaplanan bir hareketle şaşırtıcı bir zafere ulaştığı 1978-1988 döneminde başardı. Ercümend, Weberci tarih sosyologu olarak, kültüre bağımsız bir değişken olarak bakar. Weber'in "kültürel açıklamalar nedensel zincirin sadece bir yönünü oluştururlar" şeklindeki uyarısını kesin bir şekilde kabul etmesine rağmen, yine de kültür ve ideoloji Ercümend'in çalışmasında kesinlikle en önemli faktörlerdir. Bu bakış, esas olarak, Ercümend'in 1979'a kadar yükselen olaylarda sınıfın önemli bir unsur olduğunu reddetmesine yol açar. Eğer sadece sınıfın en önemli faktör olduğunu reddetmiyorsa oldukça şüpheli bir bakış.
Bir siyaset bilimci olan Milani, İran Devrimi'ni herhangi belirli bir teoriye göre açıklamamakta direniyor. Gerçekten de, Milani mevcut çeşitli teorilerden kalkarak eklektik bir bakış geliştirir. Her iki yazar da, devrimin meşruiyet kaybı sonucu oluştuğunu vurguluyor; ama Ercümend bu meşruiyet yetersizliğinin kültürel köklerine daha fazla dikkat çekiyor. Buna karşılık Milani olayı Samuel P. Huntington'un kurumsallaşma kavramı ve O'nun siyasi gelişmeyi sağlamak için kurumsallaşma ile sosyal hareketliliğin aynı ölçüde gelişmesi gerektiği görüşü çerçevesinde ele almaktadır.30 Bununla beraber, Milani, Huntington'un teorilerine ve Şah'ın pratiklerine kurumlaşma yönteminde elit kontrolünü sağladığı için karşı çıkıyor.
Ercümend, şiddetli bir şekilde devrimin "1789 Fransız ve 1917 Rus devrimleri kadar önemli" (s. 3) olduğunu ileri sürüyor. Ancak, İran Devrimi, Fransız ve Rus devrimlerinin sonuçlarında görüldüğü gibi diğer toplumlarda herhangi benzer yapısal değişikliklere yol açmamıştır (örneğin, Napolyon Kanunu'yla oluşmuş ve geniş bir şekilde benimsenen Fransız hukuk sistemi veya Doğu Avrupa, Çin ve diğer yerlerdeki komünist eğilimler). Devrimin bölgedeki global önemi başarılarından ziyade potansiyelin dedir. Ercümend, çalışmasına 18. ve 19. yüzyıllardaki devlet-toplum ilişkilerini tartışarak başlar. O, şu an iyi bilinen ikili güç; yani hierokrasi gücü (dinsel kurum) ve devletin gücü kavramını ortaya atar. Hierokrasinin ancak 19. yüzyılda politik arenada devletin rolüne meydan okumaya başladığını gösterir; daha önceleri ise her ne kadar yalnız politik otorite ve gücü içeren konularda da olsa, hierokrasi hem doktrinel hem de pratik olarak devlete sadık kalmıştı. Daha sonra ise zayıflığı gittikçe artan bir devlete karşı şiddetli protestoları oluşturan, sivil toplumun yükselişi ve mollalarla koalisyonuna sahne olan 1905-1909 arası dönemdeki Anayasa devrimini göz önüne alır. Mollaların hierokratik üstünlük kurmasındaki başarısızlığı, Pehlevi şahlarının yönetimi altında devlet bürokrasisinin yükselen gücü nedeniyle kurumlarının geçici bir duraklamaya girmesine neden oldu.
Ercümend, İran'da devlet kavramının son gelişmelerini Avrupa ile karşılaştırarak bazı ilginç noktalara temas ediyor. 17. yüzyılda Avrupa'da oluşan, ancak ondan sonraki üç yüzyıl içinde İran'da da gelişebilen "ailenin, toplumun ve mülkün devletten ayırımı" anlayışı üzerinde duruyor. Yazar, 19. yüzyıl sonlarında bile "devleti veraset ve hanedana ait engellerden kurtaracak ve onu milli egemenlik altında hizmetler verecek bir örgütlenmeye dönüştürecek gerçek bir gelişme olmadığı" (s. 33) sonucuna varır.
Yazar, iğneli bir şekilde, İran konusunda, Weberci "kültürün tarihsel süreç içinde laikleştirilmesi" fikrinin tamamıyla geçersiz olduğuna dikkat çeker. O'nun, sosyal adalet anlayışının Şii ulemasının tarihinde oldukça yeni bir kavram olduğu ve söyleme ancak 1960'larda tamamen girdiği şeklindeki tezi, sıradan bir okuyucuyu şaşırtabilir. Ercümend, şehirleşmenin Hıristiyan ve Müslüman toplumlarındaki dinselliğin artışıyla yakın bir ilişkisi olduğunu kabul ediyor ve Pehlevi hanedanının son dönemlerindeki dini derneklerin hızlı yükselişini belgelerle gösteriyor. 1963 protestolarında Humeyni'nin rolünün bilinen hikayesi ve bunu takip eden sürgün olayı belirtilmektedir. Humeyni'nin öğrencileri 1970'lerde yalnızca şehirdeki sayıları artan köylü göçmen sınıfını değil, aynı zamanda din adamları sınıfından olmayan aydınları da kendi ağlarına katabilmişlerdi. Her ne kadar sanayi işçileri bunun dışında kalsa da. Bu son grup ancak 1978'in Sonbaharı'nda harekete destek verdiler.
Ercümend normatif bir tarzda orta sınıfı iktidarı Humeyni'nin destekleyicilerine bıraktığı için azarlar. Bir tür iradesizlik midir, yoksa kendi kaderlerine olan kör bir inanç mıdır, bilinemez ama neticede orta sınıfın temsilcileri iktidarı radikallere terk ettiler. Orta sınıf Humeyni'ye bağlılığını artırdıkça, yazar da, onları hakir bir şekilde kınamaktadır. Şüphesiz, bu, orta sınıfın Humeyni'yi durduracak konumda olduğunu ima eder. Ancak modern devrimlerin tarihi, ılımlıların konumlarının radikal devrimci elitlere meydan okuyacak durumda olamayacağını göstermektedir.
Ercümend'in kitabının en önemli yeri, iktidar teorisi ve Şia hukukuyla ilgili bir özeti ama değişmelerin özlü bir tartışmasını içeren 9. bölümüdür. Bu bölüm, O'nun daha önce, ulemanın imamların hakimiyetinin varisi olduğu şeklindeki görüşü delilleriyle reddetmesinden zaten biraz bildiğimiz bakış açısını yansıtıyor. İlk dönemlerin yetkin müfessirlerinden çeşitli deliller göstererek "Ey inananlar, Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin..." (Nisa, 59) ayetinin mollalara politik güçle alakalı bir yetki verecek şekilde yorumlanamayacağını gösterir. Bu hususta daha da inandırıcı olan, Ercümend'in, bu yüzyılda geniş bir şekilde en yetkin tefsir olarak bilinen -Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai'nin meşhur tefsiri- Tefsir el-Mizan'dan yaptığı iktibastır. Allame, bilhassa "sizden olan emir sahipleri" deyiminin ulemaya isnat edilebileceği fikrini reddetmektedir. Gerçekten, zamanının ünlü bir müçtehidi olan Murtaza Ensari'nin (öl. 1864) gösterdiği gibi velayat iki çeşittir: Mutlak ve kısmi. 18. yüzyılda muvaffakiyet sağlamış Usuli doktrine göre, ulema imamların ortak vekilleri olmalarına binaen, sadece "kısmi" velayete yetkilidir; yani yetimleri, delileri ve dul kadınları korumak, Allah için yapılmış bağışlan dağıtmak ve ibrete şayan cezaları yerine getirmek için yetki sahibidir. Ensari'nin sınıflandırması ilk olarak 1983'te Hamid İnayet tarafından belirtilmişti; Ercümend bu çalışmasında O'nunkini teyid etmektedir.
Humeyni, bir yandan hukukun kısıtlı sahasındaki otorite ile diğer yandan da siyasi egemenlik arasındaki farkları açıkça örtmek istemektedir. O'nun "velayeti fakih" teorisi tamamıyla devrimcidir. Dikkat çekici bir değişiklikle, "fakih", şu an mevcut anayasaya göre imamların geleneksel lakabı olan "veli el-emr" şeklinde belirtilmektedir. Bu tanımlama, sivrilmiş bazı Şii müçtehidlerin çok büyük tepki göstermesine yol açtı, fakat bir süre sonra onların de sesleri azaldı.
Ercümend, Brinton'un ve diğerlerinin iddialarını reddederek, İran'da devrimden önce hiç bir mali krizin olmadığını savunur. Bu terimin tanımına sahip olmadığımız için, onun savunduğu tezi çürütmek zorlaşıyor. Ancak akademisyenlerin çoğu, Pehlevi yönetiminin 1976-1978 arası yönetiminin yaşadığı -eğer kriz olarak adlandırılanı asa bile- dramatik mali sıkıntılara işaret etmektedir. Refah süreci sonunda aniden ekonomik bozulmayı ifade eden yürürlükteki Tocquevillevari kavramın etkisinin altında kalmış biri olarak, Milani, bu ani ekonomik gerilemenin devrimin en önemli sebeplerinden biri olduğunu ileri sürmektedir.
Yazarların ikisi de Theda Skocpol'un yapısal devrim-teorisinden etkilenmemiştir.31 Milani, Skocpol'u eleştirirken şunu vurgulamakta: "Devrimler beklenmez, yapılır." Ercümend, Theda Skocpol'u sadece asıl tezinde yanlışa sahip olduğu için değil, 1982'deki hatalarını düzelttiği makalesinde de yanlışında diretmesinden dolayı eleştiriyor. Theda Skocpol, sonradan kültürel değişkenlerin önemi üzerinde durmasına, köylünün pasif olduğunu kabul etmesine ve herhangi bir savaşta alman sarsıntının gerekli olmadığını teslim etmesine rağmen, devlet meşruiyetinin kaybolmasının zorunluluğunu hala önemli bir değişken olarak savunmaktadır.
Milani, devrim için gerekli ön koşulların varlığının devrimin ortaya çıkışının bir garantisi olmadığını savunuyor ve buna bağlı olarak Charles Tilly'den32 esinlenerek protestocu grupların örgütlenme ve seferberlik kabiliyetine işaret ediyor. Milani, en çok Amerika'nın 1977 yılında İran'da yönetimi liberal hale getirmek için Şah'a yaptığı baskıdan etkilenmiş görünüyor ve eğer Ercümend'in önemsemediği bu baskılar olmasaydı devrimin gerçekleşmeyeceğini ima etmektedir. Ercümend'in aksine, Milani "rantiyer devlet" kavramının geçerliliğini kabul etmektedir. Ercümend ise rantiyerliğin Rıza Şah dönemiyle birlikte başlamadığını, dolayısıyla sonraki dönemler için açıklayıcı bir faktör olarak kullanılamayacağını savunmaktadır.
Rejimin son dönemdeki teorisyenlerinin iddialarına bakarak Milani de, Pehlevi devletinin hakim sınıftan bağımsız olarak menfaatlerini takip ettiğini öne sürmektedir. Gerçekten de altını çizdiği nokta önemli olabilir ancak herhangi bir sistematik şekilde ispatlanmamış. Milani, bir yandan da yapısalcı teorinin bireylerin rolünü göz ardı edişine karşı çıkıyor. Böyle bireyler değil midir ki "devrime verilen desteğin tabanım kurumsallaştıran", "devletin stratejik konumlarını işgal eden", "düzenli ordu güçlerini kontrol eden" vb. Buraya kadar çok iyi, ancak Milani bu kişileri rollerini ya da sosyal sınıflarım baz alarak teorik bir yerleştirmeye tabi tutmuyor. Bunun yerine Şah'ın bu şekilde, General Karabaği'nin başka bir şekilde veya Başkan Amuzegar'ın farklı bir tarzda davrandığına dair tasvirî yorumlar yapıyor. Milani'nin bu aktörler hakkında yaptığı tasviri yorumlar doğru olmasına rağmen, bu kişiler ve görevleri arasında herhangi bir teorik bağ bulunmamaktadır. Burada, sosyal-bilimsel açıklamalar yapmak için çeşitli teorik yaklaşımların art arda seçilmesinin yol açtığı rizikoları göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu durum pek açık değil, örneğin bireyler ile, (Tilly'nin) devletin etkisiz kalan baskı ve korkutma politikasından faydalanarak, kaynakları seferber etmiş ve stratejik olarak konumlanmış gruplar arasında ne gibi ilişkiler olduğu hala gözden geçirilmesi gereken bir konu. Bireylerle, göreceli mahrumiyeti sonucunda devrime katılan sosyal sınıflar arasındaki bağlantı da açık değil. Milani'nin devrimin çok sınıflı bir fenomen olduğuna dair inancı göz önüne alınırsa, bu muğlaklık çok önemli bir boşluktur. Bireyler, gruplar ve sınıflar hakkındaki tartışmalar aynı paralelde ilerliyor; ancak onları teorik bir yapı içinde entegre etmek için henüz çok erken.
Milani, ayrıca, Pehlevi devleti, yerli kapitalistler ve yabana kapitalistler arasında kurulmuş üçlü ittifak fikrinden de oldukça etkilenmiş. Bu fikir bakış açımızı genişletebilir, ancak kavramı savunmamız için yeterli veri sağlanmamış. Yerli kapitalistler kimlerdir? İttifaka ne gibi kaynaklarla girdiler? Ne gibi karlar elde ettiler? Hangi koşullarda işlerini yürüttüler ve Bizhan Cezani'nin33 iddia ettiği gibi bölük pörçük mü olmuşlardı ya da tek bir bütün müydüler? Milani, yerli kapitalistlerin, yabancı kapitalistlerle olan ilişkileri hakkında da açık bir tanım ortaya koymamaktadır. Milani, Şah rejiminin izin vermemesinden dolayı, kapitalistlerin özerkliklerinin olmadığım haklı olarak ifade etmektedir. Sistematik olarak keşfedilmemesine rağmen, üçlü ittifak gölge kavram olarak kalmayı sürdürmektedir. Sonuç olarak şunu sorabiliriz: Eğer devlet özerk bir iktidar ise, devletin ilk planda böyle bir ittifaka girmesinde ne gibi bir amaç güdülmüş olabilir?
Milani'nin kitabının en güçlü yanı, Pehlevi zamanında ve Humeyni'nin İran'a dönüşünden sonra, devrimci güçlerin ve sosyal değişmenin durumu hakkında çok geniş bilgiye sahip olmasıdır. Kitapta, 1979 öncesi çalışan sınıf kesimi, lümpen proletarya, Nazariler ve entellektüeller kapsamı hakkında iyi bir tartışma sunulmuş. Milani bu grupları etkileyen ekonomik eğilimleri doğru şekilde incelemiş ve göreceli mahrumiyeti içeren J-eğrisi tezinin burada işleyebileceğini ileri sürmüştür. Kısa olmakla beraber önemli diğer bir konu ise, loncalarla ilgili tartışmalar ve rejimin Loncalar Yüksek Konseyi'ni alt etmek için harcadığı büyük çabalardır. Kitapta Hayri Bumedyen'in, Ali Şeriati'yi kişisel olarak tanıdığı ve hapishaneden çıkarılması için Şah'a baskı yaptığı şeklindeki bazı ilginç bilgileri bulmak da mümkün. Ercümend, devrim sürecinde gelişen olayların, Humeyni'nin kontrolü altında ve O'nun hesaplı ve istikrarlı hareketleriyle geliştiği hususunda diretirken; Milani, devrimin önceden planlanmadığını, "deneme ve yanılma" sonucunda, kurnaz ve kararlı liderler kadar "yön değiştiren ittifaklar" tarafından biçimlenmiş olduğunu savunur. (s. 240). Her ikisi de orta sınıfın kendi kendini aldattığını ve dikkate değer kaynaklarını seferber etmeyi yeterli ölçüde başaramadığını kabul etmektedir.
Hem Milani'nin kitabında, hem de Ercümend'in kitabında pek çok hatalara rastlamak çok üzücü. Bunlar, unutulmuş dipnotlardan, tamamlanmamış cümlelere, veri yanlışlıklarından basım hatalarına kadar uzayan değişik hatalar. Tüm bu sorunlara rağmen, her iki çalışmada İran Devrimi'ne ilişkin temel soruların bazılarını aydınlatmaya çalışan literatür için sevindirici katkılar.
Çev.: Rıdvan Ahmetoğlu
Dipnotlar:
1- Ervand Abrahamian, Iran Between Two Revolutions (İki Devrim Arasında İran), Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1982.
2- Nikki Keddie, Roots of Revolution (Devrimin Kökleri), New Haven, Connecticut: Yale University Press, 1981.
3- Michaol M. J. Fischer, Iran: From Rdigious Dispute to Revolution (İran: Dinsel Tartışmadan Devrim'e), Massachusettes: Harvard University Press, 1980.
4- Bkz.: Shahrough Akhavi, Religion and Politics in Contemporary Iran: Clergy State Relations in the Pahlaui Period (Çağdaş İran'da Din ve Siyaset: Pehlevi Döneminde Ulema-Devlet İlişkileri), Albany, New York: State University of New York, 1980. (Bu kitap Yöneliş Yayınlan tarafından yakında yayınlanacaktır.)
5- Erîc Hooglund, Land and Revolution in Iran, 1960-1980 (İran'da Toprak ve Devrim, 1960-1980), Austin: University of Texas Press, 1982.
6- Farhad Kazemi, Poverty and Revolution in İran (İran'da Sefalet ve Devrim), New York: New York University Press, 1980.
7- Bkz.: Abramian, 1. not.
8- Robert E. Looney, Economic Origms of the Iranian Revolution (İran Devrimi'nin Ekonomik Kökleri), New York: Pargamon Press, 1982.
9- Hüseyin Beşiriya, The Stale and Social Revolution in İran (İran'da Devlet ve Sosyal Devrim), New York: St. Martin s Press, 1983; Homa Katouzian, The Political Economy of Modern İran (Modern İran'ın Ekonomi Politiği), Londra: Macmillan, 1981; Fred Halliday, İran: Dictalorship and Development (İran: Diktatörlük ve Gelişme), Baltimore, Maryland: Penguin, 1979.
10- Jerrold D. Green, Revolution in İran: The Politics af Countermobilization (İran'da Devrim: Karşı seferberlik Politikası), New York: Praeger, 1982.
11- Ferhang Raci, İslamic Values and World View: Khomeini on Man, the State and International Politics (İslami Değerler ve Dünya Görüşü: Humeyni'nin insan, Devlet ve Uluslararası Siyaset Konusundaki Görüşleri), Lanham, MD: University Press of America, 1983.
12- Sürûş İrfani, Revolutionary İslam in İran (İran'da Devrimci İslam), Londra: Zed Press, 1983.
13- M. Rıza Behnam, Cultural Foundations oflmnian Politics (İran Politikasında Kültürel Esaslar), Salt Lake City: University of Utah Press, 1986.
14- Gulam Afkami, The İranian Revolution: Tkanatos on a National Scale (İran Devrimi: Ulusal Boyutta Cinayetler), Washington, D. C: The Middle East Institute, 1985.
15- Burada anlatılmak istenen, 680 yılında Kerbela'da şehit edilen İmam Hüseyin'i anma törenleridir. Bu yas törenleri İmam'ın fedakarlıklarını ve Yezid'in zulmünü hatırlatır. Fakat 1978'deki yas törenleri Yezid'le birlikte Şah'ın zulmünü lanetliyordu ve monarşiye karşı seferberlikte önemli bir etkiye sahipti.
16- Hüseyin Rızavi ve Firuz Vekil, The Political Environment of Planning in İran: 1971-1983 (İran'da Planlamanın Siyasi Ortamı: İ971-1983), Boulder, C. O,; Westview Press, 1985.
17- Daha iyi bir sentez için- hkz.: Shaul Bakhash, The Reign of the Ayatollahs (Ayetullahlar Saltanatı), New York: Basic Books, 1984.
18- Assef Bayat, Workers and Revolution in İran (İran'da işçiler ve Devrim), Londra: Zed Press, 1987.
19- Asaf Hüseyin, İslamic İran (İslami İran), New York: St. Martin's Press, 1985.
20- Dilip Hiro, İran Under the Ayatollahs (Ayetullahların Yönetimindeki İran), Londra, Routledge and Kegan Paul, 1985.
21- Reinhold Loefiler, İslam in Practice: Religious Beliefs in a Persian Village (Uygulamada İslam: Bir İran Köyünde Dini inançlar), Albany: State University of New York Press, 1988.
22- John Stempel, inside the İranian Revolution (İran Devrimi'nin içinde), Bloomington: Indiana University Press, 1981.
23- William Sullivan, Mission to İran (İran'da Görev), New York: W. W. Norton, 1981.
24- Robert Huyser, Mission to İran (İran'da Görev), New York: Harper & Row, 1986.
25- Barry Rubin, Paved with Good Intentions (iyi Niyetlerle Yola çıkmak), New York: Oxford University Press, 1980.
26- R. K. Ramazani, The United States and İran (Birleşik Devletler ve İran), New York: Praeger, 1982.
27- James Bili, The Eagle and the Lion (Kartal ve Arslan), New Haven, CT: Yale University Press, 1988.
28- Richard Cottam, İran and the United States (İran ve Birleşik Devletler), Pittsburgh, PA: University of Pittsburgh Press, 1988.
29- Gary Sick, Ali Fail Down; America's Tragic Encounter with İran (Yıkılış: Amerika'nın İran'la Trajik Karşılaşması), Baltimore, MD: Penguin, 1985,
30- Samuel P. Huntington, Political Order in Changing Societies (Değişen Toplumlarda Siyasi Düzen), New Haven, CT: Yale University Press, 1968.
31- Theda Skocpol, States and Social Revolution (Devletler ve Toplumsal Devrim), New York: Cambridge University Press, 1979.
32- Charles Tilly, From Mobilization to Revolution (Seferberlikten Devrime), Reading, MA: Addison-Wesley, 1978.
33- Bizhan Cezanı, Capitalism and Revolution in İran (İran'da Devrim ve Kapitalizm), Londra: Zed Press, 1980.