1. YAZARLAR

  2. Ali Değirmenci

  3. Şerli Islıklar, Cılız Umutlar Arasında Seçim Sonrası Ülke Manzaraları

Şerli Islıklar, Cılız Umutlar Arasında Seçim Sonrası Ülke Manzaraları

Aralık 2002A+A-

Türkiye'nin 3 Kasım seçimleri sonundaki manzarası seyredilmeye değer gerçekten. Demeçler, dedikodular, koşuşturmalar, itişip kakışmalar, beklentiler, gazete manşetleri, suçlamalar, yalakalık gösterileri eşliğinde korku ve umut yuvalarında bir debelenme, ilginç ve çok yönlü bir devinim başlıyor yeniden.

İnsanların düşlerinin bile tel örgülerle çevrelendiği, umutlarının dipçik korkusuyla küçültülüp budandığı bir ülke burası. Umut her zaman fakirin ekmeği olmuş bu topraklarda. Fakat sadece o kadar! "İşler yoluna girdi, normalleşiyoruz, piyasalar canlandı..." manşetlerini atan gazetelerin tek derdi kendi çıkarlarını korumak elbette. Açlık sınırında yaşayan milyonlarca insan kimin umurunda acaba? İşsizlik yüzünden bunalıma girenler, çocuğuna bir önlük bile alamayan ebeveynler, varoşlarda en ağır insanlık dramları eşliğinde boğulanlar, hücrelerde ölüme yatanlar, okul önlerinde coplananlar, düşünme özgürlüğü bekleyenler, inançları nedeniyle hergün bir bahaneyle horlananlar, vergilere bağlananlar, sokaklarda yatanlar, hastanelerde rehin alınanlar, dili ya da ırkı yüzünden itilip kakılanlar, kuyruklarda soğuktan donup ölenler ne kadar çarpıyor yüzümüze, yüreğimize sanki?

Sapkınlıkların yüceltildiği, her gün cebimizden, kursağımızdan bir şeyler çalanların kahraman gibi karşılandığı, ahlaksızlık ve teşhirciliğin hayatın her alanım ısırgan otları gibi bürüdüğü, onurlu, ilkeli bir duruşa sahip olmanın iç barışı zedeleyen bir düşmanlık göstergesi olarak kabul edildiği, insanların magazin ve futbol gösterileriyle zehirlendiği bir toplumda rezilliğin bini bir para olacaktır elbette. Ne yasakları ve haksızlıkları düşünebilecek hali var bu toplumun ne de makul bir gerekçesi olmayan; kirli, emperyalizmin yeni bir gövde gösterisi sayılabilecek bir savaşın eşiklerimizde, kapımızda, hatta evimizin içinde dolaşmasının. Ülke koalisyonlardan kurtulmuşken daha ne bekleyebilirsiniz! Bıyıkları ve kasıntı tavırları, eşinin başörtülü olması sürekli eleştirilse de futbola düşkün bir lideri var artık bu ülkenin. Sırnaşık bir çocuk gibi ve kimi zaman gaf yaparak da olsa AB ülkelerinin kapısına yüklenen ve sözgelimi Ecevit'le mukayese edilemeyecek kadar dirayetli, acar, enerjik bir lider... Üstelik hem uzun boylu hem de ecnebi liderlerinin karşısında bacak bacak üstüne atarak konuşmaktan utanıp gocunmuyor. Deli Dumrul da halt etmiş yanında, Evliya Çelebi de. Emin Çölaşan onun kim olduğunu anlayamasa da sosyete basını tarafından "su katılmamış taş fırın erkeği" olarak nitelendirilen bu adamı Amerika dahi krallar gibi karşılıyor! Halkın gönül heybesinden bazı umut kırıntıları başını uzatmaya görsün, Genelkurmay Başkanlığı irtica brifingiyle aydınlatıyor ülkenin Başbakanını. Kamu kuruluşlarında namaz kılmakta, tekrar bıyık bırakıp gümüş yüzük takmakta acele edenler yutkunmaya başlıyor yeniden. Cumhurbaşkanı bile MGK toplantısında kimsenin kafasına Anayasa kitapçığı falan fırlatmış değil üstelik. Ufak ufak kulaklar çekiliyor sadece. Bir mahalle takımında oyuncu değiştirir gibi, yeni kabinenin bakanlarını kendisi belirlese, bir kısım medyanın tabiriyle "balans ayarı" yapsa da Çankaya bile halk desteğini göz ardı etmiyor olmalı. Dövizi dalgalandırmamak, borsayı huylandırmamak gerekiyor zira.

Bir beklentiler çöplüğü, bir suskunluk ormanı; ama aynı zamanda bir yalakalar cenneti burası. Hödüklüğün, soytarılığın, pişkinliğin kanaralaşmanın münbit yurdu. Balık gölüne göre buyurmuş. Herkes birbirini idare ediyor işte. Hortumcuları yakalayacağım diyen adam, daha ilk günden Demirel'i ziyaret ediyor. Asker gölgesini azaltıp özgürlükleri artırmayı düşünenler Kenan Evrenin elini öpmeye koşuyorlar. Kafalarını her İktidarın balına bandırmayı adet haline getirenler de bunları alkışlamakta hiç gecikmiyorlar tabi. Bunların maşallah dediği bile kırk gün ancak yaşar oysa.

Evet. 3 Kasım seçimleri lokantadaki manzarayı değiştirdi belki; ama garson da patron da hala aynı. Üstelik hesabın ne olacağı, hesabın ne kadarını kimin ödeyeceği belli değil. Kötülüğün, yoksulluğun, utanmazlığın dibe vurduğu bir yerde insanların iyimserliği ve kötü bildiklerini sandığa gömmeleri büsbütün gözardı edilmemeli, küçümsenmemeli kuşkusuz. Çünkü ülkenin geldiği noktada olumsuzluklar yumağının en önemli aktörlerinden biri de 28 Şubat politikalarıdır. Ve halk ürkek, çekingen bir eda ile de olsa bu projeye sıcak bakmadığını ortaya koymuştur. Bu umudu çoğaltmak, tashih etmek, ilkeli bir dönüşüm yörüngesine oturtmak gerekiyor elbette. Her şeye rağmen insanları parti bayraklarından çok sevmedikçe, kötülüğün şerli ıslığı azalmayacak ve iyiliğin münbit evini onarmak mümkün olmayacaktır. Bize düşen uyuyanların, unutanların, umutsuzların saflarına kolayca katılıvermek değil; bizi her gün farklı bir tedirginlik ve korku çukuruna sürükleyerek boğmak isteyen o kara kirli duyguya, o murdar mekanizmaya teslim olmamaktır!.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR