Şekil - Öz İlişkisi ve Kur'an
Canlı varlıklar aleminde bulunan her şeyin bir şeklinin, bir de özünün bulunduğu bilinen bir gerçektir.
Resmedilebilir yönün şekil; hissedilebilir yönün de öz olduğunu söylemek mümkündür. Bu ifade şekil ve öz farklılığını ayırt etme hususunda tek tanım olmasa da doğru bir tanımdır. Sağlıklı bir "bütün"ün varolabilmesi bu iki oluşumun dengeli bir vaziyette bir araya gelmesi ile mümkün olabilmektedir.
Buradaki "denge" aynı ağırlık ve eşitliği anlatmaktan ziyade; gereklilik derecesini düşündürmelidir.
Varoluşunu böyle bir dengeye dayamak zorunluluğu içinde olmayan daha doğrusu bundan münezzeh olan ise sadece Allah'tır.
Varlıklar aleminde şekil ve öz ilişkisi içinde belirleyici olanın öz olduğu ortadadır. Daha da ötede şeklin varlığı, özün varlığına bağlıdır.
Varoluş düzlemindeki bu ilişkinin bir benzeri varlıkların kendi aralarındaki ilişkilerinde, davranışlarında ve ibadetlerinde gözlemleyebiliriz. Bir farkla ki artık şekil ve öz ilişkisindeki bozulma varoluş düzleminde olduğu gibi her şeyin daha doğrusu hayatın sonunu getirmez. Bunun yerine varoluşun uyumunu bozar. Yani şekil ve öz arasındaki ilişkinin bozulması burada bir dengesizliği, ölçüsüzlüğü ve adaletsizliği doğurur.
İnsanların en genelde ifade edecek olursak "zayıf" yaratılışta oluşları, bu dengeyi kendi kendilerine sağlayabilme noktasında onları yetersiz kılmaktadır.
İşte burada yaratıcının rasulleri aracılığı ile gönderdiği mesajı devreye girmekte; ölçüyü ve dengeyi temsil ederek, insanları doğru olana çağırmaktadır.
İnsanların her alanda özellikle de ibadetlerinde ortaya çıkan "şekilci yaklaşımlarına ya da özü arama adı altındaki şekli yok sayıcı davranışlarına karşı, Kur'an'ın ortaya koyduğu dengeli tavır, ideal ölçüyü yansıtmaktadır. Çünkü o her tür ifrat ve tefritten uzak, vasat yolun kitabıdır.
Bugün özellikle dini anlama ve yaşamada ortaya çıkan yanlışlıklara baktığımızda, şekil ve öz ilişkisinin, şekil lehine bozularak aşırı bir şekilciliğin her alana hakim olduğunu görürüz. Bu durumun asırlardır Kur'an'dan bihaber olmayla alakalı olduğu ise su götürmez bir gerçekliktir. Öyle ki Kur'an'a bile yaklaşırken bu dengesizlik kendisini gösterir.
İnsanların bütün davranışlarında özellikle de dini anlayış ve yaşayışlarında -ki bizi burada ilgilendiren de bu alandır- ortaya çıkan "şekilcilik" olarak ifade edebileceğimiz bozulmanın nedenlerinden en önemlisi, "kolaycılık" anlayışıdır. Bu hususta özellikle Kur'an'da bulunan şu ayetler ilginç örnekler sunmaktadır:
"Hacılara su verme ve Mescid-i Haram'ı şenlendimeyi, Allah'a, ahiret gününe inanan ve Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olmazlar ... İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanların Allah katında dereceleri daima büyüktür. İşte kurtuluşa erenler de onlardır." ( 9/19-20)
"Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik (birr) değildir. Asıl İyilik odur ki; Allah'a ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere inandı, sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, saile ve boyunduruk altında bulunanlara verdi; namazı kıldı,zekatı verdi. Andlaşma yaptıkları zaman andlaşmalarını yerine getirenler sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler; işte doğru olanlar onlardır, korunanlar da onlardır." (2/177)
Ayetlerde yeterince açık olduğu ve hemen görülebileceği üzere, insanların bazıları Allah'ı hoşnut etmeyi basit, şekilsel ve kolay bir kaç davranışa indirgerken, zor ve güç olanı bırakıyorlar. Hayatın her alanında, her zaman görülmesi mümkün olan bu durumun aynı zamanda akl etmemekle ve Allah'tan yeterince korkmamakla da alakası olduğu kesindir. Çünkü aklını kullanmayanlar her zaman aldatılmaya, kandırılmaya müsait olurlar. Böylelerinin üzerine Allah'da pislik verir. (10/100)
İnsanların dini anlayış ve yaşayışlarında ortaya çıkan ve sonuçları itibariyle de bizi ilgilendiren şekilciliğin daha fazla şu üç alanda tezahür ettiğini söyleyebiliriz:
a- Kur'an'a yaklaşımda,
b- Peygamber'i anlamada,
c- İbadetlerde.
a- Kur'an'a Yaklaşımda Şekilcilik
Kur'an'ın şekline, kabına, kağıdına kutsallık atfetmek, ona dokunmaktan bile çekinmek şeklinde ortaya çıkar. Öyle ki bu inanç çerçevesinde anlatılan kıssalarda bir sarhoşun, Kur'an'ın kağıdına gösterdiği saygı sebebiyle cennete gittiği, bir fahişenin Kur'an'ı öpmesiyle affedildiği gibi yüzlerce hurafe vardır.
Kur'an'a saygıyı, onu en yükseğe asmada, anlamadan okumada, öpüp koklamada gören bu şekil düşkünleri bir kez olsun onu anlayarak okumak ve düşünmek, dolayısıyla yaşamak gibi bir kaygı içinde bulunmazlar. Bugün bu şekilciliğin boyutlarını hatırlatması açısından Kur'an'ın emir ve yasaklarından hiçbirine riayet ermeyen, içki içen, kumar oynayan, zina eden ve benzeri günahları işleyen her hangi bir insanın bile Kur'an'a abdestsiz el sürmekten kaçındığını ya da onu en yükseğe asma hususunda büyük gayret içinde olduğunu görmek önemlidir.
Kur'an'a saygıyı böyle algılayan bir insanın bu davranışlarının altında kendisine öğretilen dinin şekilciliği yatmaktadır. Öyle ki kişi, böyle davranarak Allah'ı hoşnut ettiğini düşünmektedir. Oysa bunların hiçbir değer ve öneminin olmadığı Kur'an'da anlatılmaktadır. "Kendilerine verdiğimiz kitabı hakkıyla okuyanlar var ya işte onlar O'na inanırlar. " (2/121) diyen ayet de bu gerçeğin teyidinden başka bir şey değildir.
b- Peygamberi Anlamada Şekilcilik
Bu noktadaki şekilciliğin tezahürlerini de etrafımıza baktığımızda her yerde görmek mümkündür. Esasen Kur'an'ın özünü, muhtevasını anlamayan sadece onun şekline rağbet edenlerin peygamberi doğru anlamaları da mümkün olamaz. Çünkü bu durumda artık ümmetine Kur'an'ı bırakan bir peygamber (25/30) anlayışı kaybolmuştur.
Bugün peygamberin davranışları adı altında ortaya konan ve bazıları Kur'an'la çelişen ya da çoğu tali meseleler olmaktan öte bir anlam taşımayan davranışların Kur'an'ın emrettiği farzların yerini alması bu yüzdendir. Peygamberin şemal-i şerifini okumanın öğrenmenin; onun siyerini öğrenmeye üstün tutulması ya da siyer adı altında onun mücadelesi, metodu, örnekliği yerine bir takım teferruatların anlatılması ve önemsenmesi söz konusu hatalı yaklaşımların bir ürünüdür.
Peygamber gibi yaşamak denince peygamberin "yürüyen Kur'an" oluşu akla gelmesi gerekirken, hemen kılık ve kıyafet düzenlemeciliği hatırlanıyorsa burada bir şekil fetişizminden söz etmek gerekmektedir.
Artık tevhidin sosyal, ekonomik, kültürel hakimiyetini tesis etmek uğruna ortaya konan nebevi mücadeleyi, yani gerçek sünneti aramak beyhudedir. Onun yerine peygamber gibi (!) sarık bağlamının, tırnak kesmenin, yatıp kalkmanın, yemenin içmenin ve benzeri davranışların ve yine bu uğurda mücadelenin (!) sünnet olduğu düşünülmelidir!!!
Tarihte ve günümüzde peygamberi anlamadaki şekilcilik; onun yaşadığı gibi yaşamaktan ziyade, onun hiç önem vermediği ya da çok az önem verdiği; en doğrusu da onun esas önem verdiği, hayatını vakfettiği Kur'an davasıyla yer değiştirerek ortaya çıkmıştır. Bu yer değiştirme önemli bir hadise olup; Peygamberin bütün hayatını dolduran Kur'an'ın anlaşılmasının ve yaşanmasının önüne, onun bir kere yaptığı/söylediği ya da belki hiç söylemediği/yapmadığı bir şeyi koymak şeklinde olmuştur. Söz konusu edilen, önemli olan ile önemsiz olanın ya da esas olanla tali olanın yer değiştirmesidir ki bu Kur'ani ifadeyle "zulümdür.".Bu husustaki şekilciliğin gerisinde de, insanların çoğunun kolaycılığa düşkün olmaları bulunmaktadır. Yeni bir kalıba dökülmek yerine, tesviye olmak ya da canımızı, malımızı tehlikeye atmaktansa şeklimizi değiştirmek daha kolaydır!!
c- İbadetlerde Şekilcilik
Şekilciliğin en fazla ortaya çıktığı alan belki de ibadetlerdir. Burada ibadetlerin şekilsel boyutlarının bulunmasının da bu duruma katkı sağladığı düşünülebilir. Namaz, hac, oruç, kurban, tesettür gibi birçok ibadetimizin şekilsel bir boyutunun olduğu malumdur. Allahu Teala insanları bu ibadetlerinde "şekilcilik" hatasına düşmemeleri için uyarmıştır. Bu uyarının temel kavramı her seferinde; Allah'tan korkmayı/ sakınmayı hatırlatan "takva" ile olmuştur. Örnek olması açısından şu ayetlere bakabiliriz:
"Ey inananlar sizden öncekilere yazıldığı gibi, takva sahibi olasınız diye oruç sizin üzerinize de yazıldı." (2/183)
"(Kestiğiniz kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır. Fakat sizin takvanız O'na ulaşır. "(22/37)
"Ey Ademoğulları size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi ise en iyisidir." (7/26)
Bu ve benzeri birçok ayette, şekilsel bir yön taşısalar da ibadetlerde özün esas olduğu, asıl olduğu ve şeklin bu öze hizmet etmek için var olması gerektiği hatırlatılmaktadır. Bu, şüphesiz ibadetlerin şekil boyutunu inkar eden "sen kalbe bak ya da benim kalbim temiz" deyicilere bir haklılık sağlamaz; tersine özü yakalamak gerektiği gerçeğini hatırlatır. Çünkü Kur'an'da istenilen her şekil, aynı zamanda Kur'an muhtevasının yani özünün de bir parçasıdır.
Bugün namazımızın Hz. Şuayb'ın ya da, Hz. Muhammed'in namazına şekil olarak benzediği kesindir. Muhteva olarak benzediği ise şüpheli... Peygamberlerin; her tür kötülükleri, bozuk atalar yolunu, malların kişisel keyfe göre harcanmasını engellemeye yönelik olarak ortaya koydukları ve bu durumdan dolayı da müşriklerce engellenmek istenen namazları ile (96/9,107/4) bugün kılınan namazlar ne kadar benzeşmektedir?
Aynı şekilde Allah'a yakınlaşmak için en fazla sevilen varlığın, Allah'a adanmasını temsil eden Kur'ani kurban ile; et ve deri taksimine indirgenen bugünkü kurbanlar arasında benzerlik olduğu söylenebilir mi? Yine saniyelik dakikalık zaman ayarlamalarına eşitlenen oruç ile takva sahibi olmaya eşitlenen Kur'an'ın orucu bir olabilir mi? Ya da tesettür ve takva kavramıyla defile kavramı yan yana nasıl gelebilir?
Tarihten bugüne İslam ümmetinin içine düştüğü büyük yangının en temel sebebi bu yanılsama olmuştur. Sapla samanın birbirine karıştığı böylesi bir ortamda kurtuluşa götürecek gerçek çağrıya, Kur'an'a kulak vermekten başka çaremiz olamaz. Çünkü doğru yola götürme garantisi taşıyan tek kitap odur. (17/9)
Dün ve bugün, dini çoğu aslı dahi olmayan bir yığın tören ve teşrifata boğan atalar dininin maksadı açıktır: İnsanları şaşırtmak. Özün üzerini şekille örtmek, gerçeği batılla karıştırmak...
Nefsin ıslahını; küfre ve zulme karşı cihad etmede, tebliğde, infak etmede, araştırmada, tefekkürde, emr-i bi'l-marufta ve bu yolda sabırda, sebatta gösteren Kur'an dini ile; nefis terbiyesini sarığın, sakalın uzunluğunda ya da sağ adımın, sol adıma üstünlüğünde, falan duanın, filan zamanda okunmasında vb. gören atalar dini arasındaki mücadele, öz ve şekil mücadelesinden başka değildir.
Bu mücadelede bize düşense, en güzel örnekliğini Peygamber'de bulan, Kur'an dininin saflarında bulunmaktır.
- Haksöz'ün Misyonu
- Düzene Endeksli İslamcılık
- Şekil - Öz İlişkisi ve Kur'an
- Ercüment Özkan Tekbirlerle Defnedildi
- Ercüment Özkan (1938 - 1995)
- Ercümend: Kaybolan Bir Değer!
- O İslam'ı hayata geçirebilme sevdalısıydı
- Eskimeyen Bir Dostun Ardından
- Kurumlaşmış Dogmaztizmle Savaştı
- Kuzey Kafkasya'da Dine Yöneliş
- Bay Gülen'in Maruzatı Var
- Mahmut Kaçar'a 4.5 Yıl
- Oslo Görüşmelerine Meşruluk Tanımayacağız
- Dünyadan Haberler
- İhanetin Varisi: Kral Hüseyin -2
- Kur'an Sempozyumu Değerlendirmesi
- Laikliğin Aşkın Boyutunun Boyutsuzluğu
- Çağdaş Dini Düşüncenin Seyri ve İslam Devrimi -1
- Mahkemeler
- Tarihte ve Günümüzde Kudüs
- İsrail İki Ay İçinde 1000 Filistinli Müslümanı Gözaltına Aldı
- Sanat ve İdeoloji
- Şafaklara Adanmıştır Türkülerimiz
- Bir Misyon - Bir Kitap
- Uyandır Atları