Sakarya Üniversitesi'nde Neler Oluyor?
28 Şubat'ın olmazsa olmazlarından olan kılık-kıyafet yönetmeliği adı altında dayatılan İslami değerleri hedef alan zulüm; İstanbul. Ankara, Tokat, Elazığ, Adana, Van, Tekirdağ'dan sonra Sakarya'ya da geldi.
SAÜ'de önceleri söylenti halinde daha sonra ise 98-99 öğretim yılı ile birlikte fiili olarak zulüm uygulanmaya başlandı.
Adım adım uygulanan zulüm ilk önce "uygulanamaz, cesaret edemezler" gibi boş avuntularla karşılandı. Fakat kayıtlarla birlikte, başı açık fotoğraf zorunluluğu dayatılınca, başta okul idaresindeki inançlı(!) kadrolar olmak üzere kocaman(!) cemaatler de öğrencilere; teslimiyet ve çaresizlik psikolojisini aşıladılar.
Buna rağmen sayıca az da olsa Kur'an'ın kendilerine emrettiği İslami kimliği bir varlık sorunu olarak kabul eden müslüman öğrenciler, daha en başta direniş ve kararlılıklarım kuşanıp, öğrenci arkadaşlarına "vahyin şahitliği"nin nasıl olacağını göstermeye çalıştılar.
Hem cunta kuklası üniversite yönetiminin hem de bahis konusu olan cemaatlerin menfi propagandalarına karşılık Ekim ayı içerisinde şehrin en işlek yerlerinden biri olan Dar Sokak, Dörtyol Ağzı'nda bir basın açıklaması yaptılar.
Öğrenciler okudukları bildiride "uygulamaların keyfi olduğunu, başı açık fotoğraf vermekle meselenin hallolmayacağını, tavizkar davranıldıkça haklarımızı savunmanın mümkün olamayacağını" söylediler.
Amacına ulaşan eylem, polisin müdahalesi ve bir kişinin gözaltına alınmasıyla sona erdi. Zulüm odaklarını paniklendiren bu şahittik, mezkur şahısları üniversite öğrencilerinin beraber hareket etmelerini engellemek ve onları tek başlarına bırakmak için ülke genelinde uygulanan 'böl parçala ve yut" anlayışı ile zulmü geçiştirme çabasına götürdü. Zulmü üniversite çapında fakültelerde; fakülteler içinde ise öğrenci adedince bölerek yaygınlaştırdılar.
Kılık-kıyafet yönetmeliğine aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle haklarında soruşturma açılan öğrenciler bu olayı kınayıcı ve teşhir edici mahiyette bir basın bildirisini Fen Edebiyat Fakültesi ana kapısı önünde okudular.
Bildiride SAÜ Sağlık Meslek Yüksek Okulu'nda başlayarak diğer fakültelere sıçrayan başörtüsü ve sakal yasağı kınandı. Cahili sistemin dayatmaları, bizi ne kadar çevrelese de, önemli olanın bu çözümsüzlüğe kısa vadeli çözümler aramak değil, uzun soluklu bir kimlik ve mücadele hattını oluşturabilme iradesini kuşanmak olduğu hatırlatıldı. Tüm bu zulümlerin geri dönmeyi, vazgeçmeyi ya da atıl beklemeyi değil, ayakta kalıp onur ve kimliğimize sahip çıkma bilincimizi yükseltmesi gerekliliğine vurgu yapıldı. Ayrıca bildiri MGK buyurganlığını eksiksiz yerine getirme gayreti içinde olan YÖK'ün ve kukla rektörlerinin kafalardaki yerinin netleşmesi açısından önemliydi.
Polisin ve basının büyük ilgi gösterdiği eylem "Başörtüsü Onurumuz, Koruyacağız !". "Gevşeme, Üzülme, Allah Bizimle!' sloganları ile sona erdi.
Bu zulmü sessiz sedasız geçiştirmeye çalışan üniversite yönetimi, zulmün ifşasından pek hoşlanmamış olacak ki ek tedbirler almak zorunda kaldı; sakallı ve başörtülü öğrencilerin okuldan uzaklaştırılacağına dair bir açıklamayı basına verdiler.
Taahhütname İle Gelen Huzur!
Soruşturma odalarında yaşanan seviyesizlikler de madalyonun arka yüzünü gözler önüne seriyordu.
Savunma veren öğrencilerden bundan sonra başörtülü ve sakallı olarak üniversite birimlerine girmeyeceklerine dair bir taahhütname koparmaya çalışan dekan yardımcıları şirinlik adına ne varsa ortaya döküp, mağdurları ilgiye muhtaç kişi muamelesine maruz bıraktılar. Müslüman öğrenciler söz konusu taahhütnamenin yıldırma ve psikolojik yıpratma amaçlı olduğunu ilan ettiler.
Son Söz
Öğrencileri istenen çizgiye çekebilmek için ellerindeki her kozu oynamaktan çekinmeyen inançlı(!) kadrolar, aslanın ateşteki kestaneyi maymuna aldırması gibi bir durumla yüz yüzedirler. Kendilerine Allah'tan korkun, denildiğinde bu kimseler hem kendilerinin hem de yasağa itaat eden öğrencilerin günahlarının Ankara'dakilerin sırtına bineceğini(!) söylüyorlar.
Yine bu kimselere "Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenemez" hükmü hatırlatıldığında ise kendilerinin kavalın son deliği olduklarını ve sıranın kendilerine gelmeyeceğini söylediler.
Rejimin, dayatmalarının toplum fertlerinin çoğunluğunu ikiyüzlü; okulda, evde, toplum içinde başka; kendi vicdanında başka, amirinin önünde başka kişilikler taşıyan, kısaca kişiliksiz insanlar haline getirdiğini bir kez daha müşahede ettik.
Belki korunurlar diye öğüt vermek lazım: Allah kavalı yakacak!!!
- İşbirlikçiliğin Sefaleti
- Zilletin Son Halkası İncirlik
- Galiplere Benzemek veya Özgüven Kaybı
- Vefatının 4. Yıl Dönümünde Ercümend Özkan'ın Hatırlattıkları
- 28 Şubat: Bir Muamma, Bir Serencam
- Darbe Düzeninin Yeni Yüzü: 28 Şubat
- 28 Şubat Kararları
- 'Demokrasi' Kazandığında Darbeciler Kaybediyor mu?
- Sultanahmet'te Kudüs Günü
- Objektifliğin Sınırı
- Sakarya Üniversitesi'nde Neler Oluyor?
- Ramazan Şenlikleri Neye Hizmet Ediyor?
- Racak Katliamı Sonrası Kosova
- İran'da Değişim Sancıları
- Demirel'in Cezayir Ziyaretinin Hatırlattıkları
- Karargah Ajansı Bildiriyor! “Komutanlarımız Diyor ki...”
- Rant Ekonomisinde Kumarbazların Güvencesi: Bankalar
- Kudüs Günü ve İslami Sorumluluğumuz
- Malik Bin Nebi ve Ümmetin Düşünsel Sorunları
- Pazarlıksız Bir Alış Veriş: İman
- Kur'an Neslinin Oluşumunda Nicelik-Nitelik Sorunu ve Huneyn Savaşı Örneği
- Kur’an Tefsirinde Anahtar İki Kavram: Bağlam ve İç Çelişkiler -1
- Özgür-Der Kuruluş Bildirgesi
- Mahkemeler
- Cüzamlılar Ülkesi