1. YAZARLAR

  2. Ramazan Çelikal

  3. Sahada Başkaları da Vardı Ama İslami Kuruluşların Varlığı Bir Başkaydı

Sahada Başkaları da Vardı Ama İslami Kuruluşların Varlığı Bir Başkaydı

Nisan 2023A+A-

Özgür-Der Batman Şubesi Başkanı

Yapılan her yardımın üç tarafı vardır: Yardımcı olan (ayni, nakdi veya bedeni olarak yardım eden), yardımı ulaştıran (aracı kişi veya kurumlar) ve en son olarak yardım edilenler (yani hedeflenen mağdur ve mazlumlar). Bu her üç tarafın da birbirleri üzerinde hem insani hem sosyal hem de ahlaki olarak hak ve görevleri bulunmaktadır.

Yardımda bulunan kişi veya kuruluşlar, genel olarak yaşanan acıyı yaşamış veya aynı acıyı hissetmiş olmanın verdiği saikle ellerinden geleni sunmak üzere harekete geçmiştir. Bu durum insani duyguların depreşmesini sağlamıştır. Olması gereken de budur. Toplum olarak hemen hemen her kişi ve kesimin bu eylem için hareketlendiğini görmek büyük bir kazanç olarak kaydedilmelidir.

Yardım edenler ya bizzat kendi elleriyle ya da güvenli aracı kişi veya kuruluşlar üzerinden hedefe varmayı seçerler. Kendi olanakları yoksa eğer güvenli kişiler aranır, seçilir ve ulaşılır. Bu noktada araya giren aracı kişi veya kurumların görev ve sorumlulukları başlar. Emaneti alan, koruyan ve emaneti sahibine ulaştırmak üzere harekete geçen bu ehliyetli kişi ve kurumların hesap almak ve (yardım eden kişi veya kuruluşları bilgilendirmek üzere) hesap vermek hususunda sergilediği şeffaflık ve itina onların toplumsal siciline işlenecektir. Bu bilinçle hareket eden kişi veya kurumlar, kendi onurunu korudukları gibi ulaşmak zorunda oldukları hedef kitlenin hakkını da korumuş olurlar. Aksi halde büyük kayıplar yaşanacaktır.

Yardımın en önemli tarafı olan hedef kitleye gelince… Acıyı iliklerine değin hisseden bu mazlum ve mağdur insanların görülmesi, duyulması, anlaşılması ve onlara hassasiyetle dokunulması gerektiği herkes tarafından bilinmelidir. Aksi halde onları inciterek yapılan amelin heba olmasına vesile olabiliriz.

Fiilî olarak yapılan yardım kadar dil ve dua ile yapılan yardımın da değeri hatta yapılan yardım sırasında sergilenen jest ve mimiklerin dahi önemli olduğu aşikârdır. İlgisiz, önemsiz ve itinasız bir yardımın kişileri yaralayacağı ve pek işe yaramayacağı da bilinmelidir.

Yardım götüren aracı kişi veya kuruluşların yardım ulaştırmak ile kendilerini göstermek arasında sıkışmamaları da kayda değer bir konudur. Teşvik etmek, bilgilendirmek ile fotoğraflarla görünür olmak telaşını birbirine karıştırmamak gerekir.

Hâsılı, burada yük ve sorumluluk daha çok yardım ulaştıran aracı kişi veya kuruluşlara düşüyor. Amelin heba olmaması ve yerine ulaşması onların sorumluluğu altındadır. Güvenilir, hesap veren ve emaneti sahibine ulaştıran; kısacası sorumluluk bilinciyle hareket eden aracı kişi veya kuruluşlar hem Allah hem de insanlar nezdinde muteber olmaya devam edeceklerdir.

6 Şubat'ta gerçekleşen depremler tarihte eşine az rastlanır yıkımlara sebep oldu maalesef. Türkiye'de 11 ili ve İdlib bölgesini kapsaması afetin çok geniş bir coğrafyaya yayıldığını gösteriyor. Yıkımla baş başa kalan ve zorda kalmış mazlumlara yardımı; insani-ahlaki bir görev olarak kabul etmekle birlikte İslami kimliğimizin bize yüklediği bir sorumluluk olarak görmekteyiz.

Tüm bu sebeplerden ötürü Batman ÖZGÜRDER olarak birebir şahit olduğumuz bu büyük afetin ilk gününden itibaren bölgede olmaya çalıştık. Yıkımın büyüklüğünün farkına vardığımız her bir dakika daha hızlı hareket etmemiz gerektiğine işaret ediyordu. Bu nedenle ilk olarak en yakınımız olan Diyarbakır'a temin edebildiğimiz kadar battaniye, su ve ekmeği götürmekle çalışmalara başlamış olduk.

Depremin ikinci günü sabah hızlı bir şekilde istişaremizi yaptık. İmkânlarımızın da bilincinde olarak bu geniş bölgede her yere yetişemeyeceğimizi, genel merkezimizle de koordine içinde -Batman Şubesi olarak- bir alanda yoğunlaşmamızın daha verimli olacağına karar verdik. Bu sebepten dolayı en hızlı ulaşabileceğimiz ve yerel unsurlarla da temas kurabileceğimiz Adıyaman'ı birinci hedef, İdlib bölgesini de direkt temasta olan kardeşlerimize maddi destek verecek şekilde ikinci alan olarak belirledik.

İlk günün sonunda deprem bölgesinden gelen haberler gereğince acil ihtiyaç duyulan ekmek, su ve battaniyeleri yüklediğimiz TIR’la ikinci gün Adıyaman'a vardık.

Her şey olağanüstü bir hızla gelişiyordu, aynı gün içinde karar alıp bir TIR malzeme topluyoruz ve o akşam deprem bölgesine gidiyoruz. Bu normalde gerçekleşmesi mümkün olmayan bir durumdu, ancak sonradan gördük ki hemen hemen Türkiye'nin birçok ilinde bu hızla ve bu ölçüde yardımlar yola çıkmıştı. Bu olay insana olan bakışımızı birçok yönden tekrar değerlendirmemiz gerektiğinin fırsatı olarak görülmesi gerekiyor.

Gelen yardım malzemelerini derneğimizde topladığımız gün insan zinciriyle eşyaları içeri aldığımızı gören bir teyzemiz araç başındaki kardeşlerimizden birine: “Oğlum ne topluyorsunuz böyle?” diye soruyor. “Deprem bölgesine yardım malzemesi gönderiyoruz.” yanıtını alan teyzemiz hiç düşünmeden kar yağışına rağmen üstündeki kabanı çıkarıp kardeşlerimize teslim ediyor. Teyzemize nazikçe buna gerek olmadığı ifade edilmesine rağmen teyzemiz arkasına bakmadan oradan uzaklaşıyor.

Adıyaman'a yönelik yardımlarımızı bu andan itibaren Adıyamanlı kardeşlerimizle birlikte temin ettiğimiz yarı-yıkık bir depoyla yeniden başlatmış olduk ve irtibat içerisinde olduğumuz gerek ÖZGÜRDER şubeleri ve gerekse dernek dışında birçok kardeşimizin katkılarıyla sahadan yardım malzemelerini birebir ihtiyaç sahiplerine ulaştırma imkânı bulduk.

İlk birkaç gün ülkenin birçok ilinden seferberlik ruhuyla deprem bölgesine gönderilen binlerce TIR, insanımızın zor zamanda gösterdiği refleks açısından birçok olumluluk içeriyor. Sahiplenilmediği için sokaklara bırakılan birçok malzeme ekranlarda olumsuz bir imaj olarak gösterilse bile bu durum depremzede kardeşlerimizin imdadını duymayıp tepkisiz kalmaktan binlerce kat daha iyidir. Varsın birçok şey israf olsun, yeter ki “Kimse bize bir şey göndermedi!” denilmesin. Şuna da inanıyoruz ki tüm bu “israf”lar beş yıldızlı bir otelin birkaç günlük israfından daha fazla değildi.

Arama kurtarma ve yardım çalışmalarının yeterince hızlı ve koordineli olmamasının bir sebebi “kibirli devlet” mantığının terk edilmemesidir. Depremin ilk birkaç günü afetle ilgilenen bir kısım kurum yetkililerinin ağzında “Devletimiz her şeye yetişiyor!”, “Her şey kontrol altında!” ezberleri hiç eksik olmadı. Afet çok büyüktü ve dünyada hiçbir devletin bu kadar büyük yıkıma yetişmesi mümkün değildi. En azından sivil toplumdan ve imkân sahiplerinden yardım talep edilebilirdi ve bu devleti küçültmezdi. Sivil toplum kurumlarının ve halkın olaya dahli kendi inisiyatifleriyle olmuştur. Tarihsel bir refleks olarak “Devlet ihtişamını göstermelidir!” mantığı müstağnileşen bir tutuma yol açabiliyor.

Allah'a şükürler olsun ki sahada genel anlamda İslami STK’lar organizasyonlarıyla öne çıktılar. Bu, gurur verici bir durum. Arama kurtarma ekipleriyle, aş evleriyle, yardım dağıtma ekipleriyle, gönüllü elemanlarıyla depremzedeye en yakın onlar oldular. Yoruldular, aç ve uykusuz kaldılar. Tabiî ki sahada başkaları da vardı ama İslami kuruluşların varlığı bir başkaydı. Elhamdülillah.

İlk günden itibaren Adıyaman’da sahada görev alan Batman’dan kardeşimiz Osman Sevim’in izlenimlerini aktarmak istiyorum:

"Öncelikle depremin olağanüstü büyüklüğü ve hacmi, sıkıntıların büyüklüğüne kaynaklık etti, bunu teslim edelim. Sarsıntı, yıkım, enkaz, ölüm ve çaresizlik çok büyüktü ve bu, bulaşıcı bir hastalık gibi insanların kalbini deldi geçti. Her insan, kurum ve kuruluş etkilendi. Yaşayan, gören, duyan herkes “hasar gördü”.

Adıyaman merkezde ilk edindiğimiz izlenim, bu olağanüstü yıkımın beraberinde getirdiği olağanüstü şok hali idi. İlk ulaştıklarımızın çoğu ‘yaşayan ölüler’ gibi, ilaçla uyuşturulmuş hastalar gibi çöken binaların etrafında oturuyor, dolanıyor veya yardım bekliyorlardı. Çaresizliğin verdiği yıkım tepeden tırnağa hissediliyor ve görülüyordu. Elektrikler yoktu, binalar ıssız ve karanlıktı. Ekmek, su, battaniye, ateş ve yakacak bir şeyler bulabilenler şanslıydı! Acı, ölçülemeyecek derecede büyüktü yani.

Götürdüğümüz yiyecek-içecek ve giyecekleri hemen dağıtmak istedik. Hem gece hem de sabahın erken saatlerinde götürdüklerimizi dağıttık. Yardım almak için sıraya giren veya girmek istemeyen insanların (ki çoğu birkaç saat öncesine kadar varlıklı ama o anda ise kimsesiz, tüm varlıkları yok olmuş insanlardı) yüzlerindeki umutsuzluk ve belirsizlik izleri peşimizi bırakmadı.

İkinci günün sabahında yıkılan belediye binasının bulunduğu sokaktan başlayarak birkaç sokağı gezdik. Sağ kalan ve evlerinin enkazı başında bekleyenler vardı. İş yerleri olduğu gibi duruyordu. Yağma ve talana şahit olmadık.

Günler geçtikçe kendine gelen, uyanan, tepki vermeye başlayan ve ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanlar gördük sonra. Akın akın gelen yardım TIR’ları yüreklerimizi coşturdu. Her yerden ve her kesimden fedakâr, cefakâr ve gayretli insanların alanlarda görülmesi takdire şayandı. Düzenli bir şekilde dağıtılan yardımlar çoğunlukta idi ama dağıtıcı araç ve aracılar olmadığı ve bulunamadığı için yüklerini cadde ve sokaklara bırakanlar da vardı. Bu vesile ile gelen yardımların koordine edilmesi, birkaç yerde toplanması ve oradan ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasının farziyeti bir kez daha görüldü.

Bu birkaç günden sonra daha bilinçli ve daha koordineli hareket etmeye ve ihtiyaca göre malzeme ayarlamaya/hazırlamaya ihtiyaç var. O yüzden ya doğrudan ya da dolaylı kişiler üzerinden bölge ile kesintisiz bir ilişki ve iletişim sağlanmalıdır. Yeterli malzeme, kadro ve dağıtıcı araca sahip hem resmî hem de sivil kurumlarla ilişki ve iletişime geçip onlarla koordineli çalışılabilir.

Son olarak, bu tür durumlarda sorumluluk bilincini yüklenerek elimizden, dilimizden, yüreğimizden geleni esirgemeden paylaşmanın ve sunmanın bilinciyle hareket etmeli; her şeyin ve herkesin Rabbi olan Allah’ın rızasını umarak gayret göstermeliyiz."

Aynı şekilde Batman ÖZGÜRDER adına sürekli sahada ve en önde olan Latif Rüzgar kardeşimizin değerlendirmesi şöyle:

"Sahaya indiğimiz andan itibaren Batman’dan ve bölge illerinden bize gönderilen malzemeleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Sahada çok zor şartlarda mücadele ettik. Eksi 15 derece soğuklarda geceledik. Gün geldi dışarda yattık ama yine de kardeşlerimizi yalnız bırakmadık. Her gün birazcık da olsa yaralarını sarmak için çaba harcadık. Ekip ruhu ile sahada çalışmalar yaptık, yardımın ulaşmadığı kimse kalmasın diye diğer STK’ları sahada ziyaret edip bilgi alışverişinde bulunduk.

Deprem ve benzeri afetlerde daha hızlı hareket etmenin yollarını aramalıyız. Çok acil bir şekilde bir araya gelip mutlaka hızlıca istişareler etmeli ve en kısa zamanda afet bölgelerine gidebilecek gönülleri seferber etmeliyiz. Gençlerimizi mutlaka arama kurtarma ve ilk yardım ile ilgili eğitimlere göndermeli, arama kurtarmalarda kullanılacak ekipmanları hazır bulundurmalıyız.

Böylesi durumlarda eğer gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsak tek gündemimiz bu olmalı, şartlarımızı zorlamalı, fedakâr ve adanmış bir ruhla hareket etmeliyiz. Şunu da unutmamamız lazım ki tembellik, korku ve cimrilik ile başarı gelmez.

Sahada pek çok duygusal anlara şahitlik ettik. Namaz kılarken önümüzde ağlayan amcayı, ölmüş annesinin başucunda ağıt yakan kız çoğunu, “Çocuklarımı ve eşimi enkazdan kurtarmadan hiçbir şey yemem.” diyen teyzeyi gördük.

Çok üzücü manzaraların yanı sıra çok güzel örnekliklere de şahitlik ettik. Sahada yardım dağıtırken “Sadece şu eksiğim var, başka bir şey istemiyorum!” diyen ablaları da “Teşekkür ederiz, bize yardım geldi; başka yerlere götürün!” diyen teyzeleri de gördük.

Yakınlarını kaybetmesine rağmen acısını içine gömüp sahada her türlü mücadeleyi verenleri de gördük ama depremi fırsata çevirmeye çalışan fırsatçıları, vicdansızları, üç gün içerisinde %70 - %100 oranında fiyat artışı yapan esnafı da gördük.

Belki normal hayatta çok titiz olup da artık çaresizlikten bir battaniye, bir ekmek, bir su alabilme derdine düşen kadınları; dün her şeyi olup da bugün bir çorba kasesi için saatlerce sıra bekleyen beyefendileri de gördük.

Cuma namazı için camideydik. Hutbeyi dinlerken önümdeki amcanın hüngür hüngür ağladığını gördüm. Namaz bittikten sonra dayanamadım “Hayırdır amcam, neden ağlıyorsun?” diye sorunca bana baktı ve yine ağladı: “Oğlum, ben dört çocuğumu kaybettim!” deyince dayanamadım, amcaya sarıldım ve birlikte ağladık. Sahada olmak çok farklı bir şey.

Ah Adıyaman vah Adıyaman

Her yer toz duman

Betonların altında binlerce can

Her aileden üç, beş kurban

Ah Adıyaman vah Adıyaman

Uyan insanoğlu uyan

Bak yaklaşıyor ahir zaman

Allah’ı her zaman an

Ah Adıyaman vah Adıyaman"

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR