Safımız Belli Olsun
Ekim sayımızda Türkiye’de ispiyoncu, ihbarcı mantığın yaygın bir siyaset tarzı olarak farklı kesimler nezdinde rağbet gördüğüne dikkat çekmiş, ülke sathında güvenlikçi anlayışın güçlenmesiyle bu geleneğin daha da berbat bir hal aldığını vurgulamıştık.
Konuyu gündemleştirmemize vesile olan hadise Cübbeli lakabıyla maruf şahsın çıkartıldığı ekranlarda selefi derneklerin silahlandığına dair asparagasıydı. Kim tarafından vazifelendirildiği bilinmeyen bu zatın herhangi bir bilgiye dayanmayan, dedikodu malzemesinden müteşekkil iddialarının zaten bir dizi karalamanın doludizgin sürdüğü bir vasatta İslami camia hakkında şüphe ve düşmanlık atmosferini koyulaştıracağı uyarısında bulunmuştuk.
Ne yazık ki mezkûr zat-ı namuhterem yapıp ettiği üzerine düşünmek yerine uyarımız karşısında daha da çirkefleşti ve yine hangi engin bilgi ve birikimiyle konuk edildiği anlaşılamayan ekranlarda bu defa bizi de hedef alan ithamlar sıraladı.
Haksöz-Haber sitesinde konuyla ilgili yeterli açıklamalar yapıldığından burada konunun ayrıntılarına tekrar girmeyi gerekli görmüyoruz. Ama doğrudan dergimizi de hedef alan söylemlerinden ötürü kimin nerede durduğunun kısaca altını çizmekte yarar görüyoruz.
Daha çok ahlaki ve ticari faaliyetleri sebebiyle kamuoyu gündeminde tanınan malum zat ve benzerleri genelde kendilerinden farklı anlayışa sahip Müslümanları, İslami çevreleri hedef alan tutumlarıyla tanınmaktadırlar. Kâfirler ve zalimler ise her zaman ellerinden ve dillerinden emindirler. Sorulduğunda tağutları tezkiyeden de kaçınmazlar.
Haksöz ise otuz yıla yaklaşan yayın hayatı boyunca kınayıcıların kınamasından korkmadan hep hakkı söyleme çabası içinde olmuştur. Kendisiyle birebir aynı çizgiyi, aynı hattı paylaşmasa bile her durumda zalimlerin, münafıkların saldırılarına maruz kalan Müslümanların ve tüm mazlumların yanında saf tutmuştur.
Bu doğrultuda elbette bidat ve hurafelere gömülmüş bir anlayışın mensupları ile sahih bir İslam anlayışına tabi olma gayretindeki Müslümanlar arasındaki akidevi tartışmada tarafsız değiliz. Ama bu bizi kategorik olarak bir yerde saf tutmaya itmez. Eğer haksızlık bizim anlayışımıza daha yakın çevrelerden gelecek olsa dahi kendimize uzak gördüğümüz anlayış sahiplerinin hukukunu korumaktan geri durmayız.
Nitekim 15 Temmuz sonrası süreçte kendilerini Kur’an ehli olarak vasfeden ve itikadi-amelî çizgimiz itibariyle bize daha yakın duran kimi çevrelerden, şahıslardan, hocalardan sadır olan birtakım çıkışlara tavır aldığımız bilinmektedir. Bu kesimlerden gelen ve 15 Temmuz’un etkisiyle tarikat, cemaat olarak adlandırılan tüm gelenekçi yapılara yönelik düşmanca tutum alışlar karşısında bu tavrın hastalıklı olduğunu, İslam’a da hukuka da ahlaka da aykırı olduğunu hep söyledik. Bunun kardeşlik hukukunun ve mazlumlara yönelik sorumluluğumuzun bize yüklediği bir vazife olduğunun bilinciyle bu tavrımızı inşallah hep sürdüreceğiz.
Rabbimiz bizleri, Resulullah’ın ashabının ve onların yolunu sürdürenlerin temel hususiyetleri mucibince “Müslümanlara karşı merhametli, kâfirlere ve zalimlere karşı ise izzetli ve tavizsiz” olanlardan eylesin!
Bu sayıda yer alanlar:
- Safımız Belli Olsun
- Politik Manevra ile Samimi Arayış Arasında İktidarın Reform Vaadi
- Reform Vaadi ve Gerçekler
- AK Parti’nin MHP İle İmtihanı
- Muhafazakârlar Kemalist İdeolojiye Teslim mi Oluyorlar?
- Salgın Süreci Bize Ne Öğretti?
- Pandemi ve Küresel Borç Krizi
- Arınç Konuştu, Kıyamet Koptu!
- Zihnin Derinliklerine İtilmek İstenen Bir Kavram Olarak İslamcılık
- Modernite ve Post-Modernite Kıskacında Gençliğin Durumu
- Işık Saçan Fenerler Haline Gelmek İçin Yapacak Çok İşimiz Var!
- Esed’in Sahte Konferansı, Rejimin Karanlık 50. Yılına İşaret Ediyor
- Suriye'de Adaleti Sağlamaya Yönelik Küçük Adımlar
- Bir Alman Laboratuvarı Olarak Afrika
- İstihza, Mizah ve Karikatür Krizi
- Aziz Bir Dostun Ardından
- Hz. Sâlih ve Semûd Kavmine Dair Sosyolojik Bir Çözümleme
- Şakşakçılar ve Soytarılar