1. YAZARLAR

  2. Mücella Yaman

  3. Ramazan, Kulluk ve Muhasebe

Ramazan, Kulluk ve Muhasebe

Ağustos 2011A+A-

 Her gün yeni bir telaş, yeni bir koşuşturma... Bitmeyen ve sonu gelmeyen o çok “önemli” işlerimiz. Neye, nereye yetişmeye çalışıyoruz? Çoğu kez kendimiz de bilmeyiz cevabını. Öyle çok koşuşturuyor, öyle çok yoruluyoruz ki, yaşadığımız vaktin değerini fark etmiyor, algılayamıyoruz bile.

 Ya da birazcık telaşemiz azaldığında tatil planları yapmaya, “Nasıl daha kaliteli boşa zaman geçirebiliriz”in hesabını yapmaya başlıyoruz. Zamanımızı daha boş nelerle doldurabiliriz? Sonra, “of sıkıldım”lar başlar, vakit geçmiyor bir türlü, ne yapsak da sıkılmasak, ne yapsak da doyursak şu doymak bilmez benliğimizi. Öylesine dolduruyoruz ki bomboş uğraşılarla o “en değerli sermayemiz” olan vaktimizi.

O vakit ki, Allah, adına ant içiyor.

Ve’l asr!

Asra/zamana yemin olsun ki!

Hangi zamanın adı yok; her zaman, her an, her yıl, her yüzyıl…

Yaşadığımız, nefes alıp verdiğimiz her an bu zamanın içinde değil mi? Ve sonsuz kudret ve ilim sahibi olan Rabbim, o ana, o zamana ant içiyor. Farkına varalım, değerini idrak edelim diye… Aldığımız her nefesin hakkını verelim, yaşadığımız her anı daha değerli kılalım diye… Ve öyle bir an geliyor ki, zaman, daha bir değerleniyor.

Hani dedik ya bitmiyor o çook, çok önemli işlerimiz. İşte o önemli işlerden sıyrılabilmiş, eşini, çoluk-çocuğunu, birlikte zaman geçirebileceği, derin sohbetler edip dünyanın gidişatını tartışabileceği arkadaşlarını, tüm eğlence seçeneklerini, daha müreffeh yaşam standardını bir kenara itmiş ve tüm bunlardan arındırdığı; o üzerine ant verilen vaktini, bir mağara köşesine çekilerek, yanına aldığı azıcık azığı ve suskun tevekkülüyle Rabbine, O’nu bilmeye, tanımaya, O’nunla ünsiyet kurmaya adamış O sevgili kula bir çağrı geliyor. Bir mesaj, bir uyarı…

İKRA diyor görevli melek.

İkra! Oku!

Yaratan Rabbinin adıyla oku!

‘An’ değerleniyor, daha da değerleniyor, artık hiçbir şey eskisi gibi değildir, olmayacaktır da bundan sonra ey Muhammed! Oku!

‘Zaman’, meleğin seslenişiyle, muhatabını kavrayıp sıkması ve ilk ayetlerin inzaliyle artık daha da değerli bir hale dönüşüyor.

Oysa bizim ne çok önemli işlerimiz ve ne de az o önemli işlerimize bir türlü yetmeyen vaktimiz var! Ya da bazen tam tersine bir türlü geçmek bilmeyen ne yapsak da doldursak diye boş yere harcadığımız vakitlerimiz…

Ve o an, o, en olağanüstü zaman dilimi…

Muhakkak ki biz onu Kadir Gecesinde indirdik.

Onu, o kerim kitabı, Kur’an-ı Kerim’i… Rabbimizin yeryüzüne rahmet olarak gönderdiği sevgili resulü aracılığıyla, bizlere rahmet olarak indirdiği, bizim için yol gösterici ve hidayet rehberi olan o muazzam mesajlar bütünü olan kitabı. O ki, kitapların en değerlisi, en öğreticisi, en eskimezi olan Kur’an. Ve yine kitabın kendini vasıflandırdığı tüm o güzel vasıfların sahibi.

İdrak edebilir misin, nedir o Kadir Gecesi?

O gece bin aydan hayırlıdır!

Üzerine ant verilen vakit daha da değerlendi, kat be kat arttı kadri, değeri. O öyle bir gece, öyle bir vakit ki daha değerlisi yok. O gece bin aydan yani uzunca sayılabilecek bir insan ömründen, bizim ölçümüzle yaklaşık seksen üç sene gibi bir vakitten daha değerli. Öyle bir gece ki fecre değin esenlik, fecre değin selamet, fecre değin huzur ve rahmettir.

Öyle bir zaman dilimi ki semanın tüm sakinleri, melekler ve ruh yeryüzüne inerler ve zamanı, yeryüzünü; insanın sebep olduğu haksızlıkların kuşattığı, görmek, duymak istemediğimiz pek çok acının, fenalığın sardığı arzı ve zamanı, paha biçilemez, değeri ölçülemez bir kadre kıymete dönüştürürler.

Ve bizler… Üzerine ant verilen zamanı bozuk para misali harcayan bizler, bu değeri hissetmekten, algılamaktan, Kitab-ı Kerim’in ifadesiyle idrak etmekten öylesine uzağız ki.

Rabbimizin bize en büyük nimetlerinden belki en önemlisi, ‘an’a tanıklık etmenin, ‘an’ı idrak etmenin ve ‘an’a tanıklık ederken bize bahşedilen idrak ve algılama yeteneğiyle, ‘an’ı yaratanı tanımanın, bilmenin ne büyük bir nimet olduğunu, insan hayatını diğer canlıların yaşantısından ayırıp farklılaştırdığını, anlamlandırdığının bilinmesi. Gel gör ki, insanın, nasıl olup da meleklerden daha değerli olabildiğini ve ahsenî takvim üzere yaratılmanın anlamını anlamıyor, algılayamıyor, farkına varamıyoruz.

Öylesine günübirlik, öylesine çok ve öylesine önemli meşguliyetlerimizden zaman bulup da Rabbimize yönelmek, O’na yaklaşmaya çalışmak bizim için o kadar zor ki…

Peki ya güzel ahlakın timsali Resul (s)… O bunu nasıl yaptı? O da toplumundaki pek çok kişiden biriydi, önemli meşguliyetleri, pek çok sorumluluğu olan biri. Onun yaşında ve konumunda olan pek çok kişi mal mülk peşinde ya da makam mevki için koşuştururken, bitmek tükenmek bilmez heveslerini doyurmak için uğraşırken, o neden bunların hiçbirini değil de bir mağaraya çekilip tefekküre dalmayı seçti? Onu farklı kılan neydi? Rabbini tanıma, bilme isteği mi? Evet, diyebilirsiniz ki, bu kişisel bir seçimden çok öteydi. Evet, ona yalnızlık sevdirildi. Ve o seçilmişti. Ve evet belki Rabbimiz bizlere böyle bir sorumluluk yüklemiyor. Şükürler olsun ki bize bir mağaraya çekilin ve orada her biriniz ayetlerin inzalini bekleyin demiyor Yüce Rabbimiz. Ağır yük onun omzuna yüklendi. Keza vahye muhatap o idi. Vahyi bize ulaştırmakla mükellef kılındı.

Ve bize yaşadığımız her ‘an’a tanıklık etmeyi öğretti. Kıldığımız her vakit namaz, o vakte tanıklık değil midir? Ve kıldığımız her namaz bizim adımıza şahitlik etmeyecek midir?

Rabbimiz vahiy aracılığıyla bize kendisini O’nun öğrettiği, bildirdiği şekilde anarak, bedenimizi, ruhumuzu arındırmayı ve ibadetle geçirdiğimiz her anın sıradanlıktan kurtularak adeta kutsandığını öğretti.

Ve Ramazan ayına girmekte olduğumuz şu mübarek zamanlar, günler… Ömrümüz vefa ederse bir oruç ayını daha karşılayacağız coşkuyla. Ve oruç ayına ibadetle, oruçla, namazla tanıklık edeceğiz inşallah.

Ve yine koca bir yılın en değerli gecesine. Allah Resulü’nün (s), “Ramazanın son on gecesinde arayınız.” buyurduğu Kadir Gecesine, o, bin aydan daha hayırlı, daha değerli vakte yaklaşıyoruz adım adım.

“Melekler ve ruh o gece Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.” (Kadir Suresi, 97/4)

Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz ki biz uyarıcılarız. Her hikmetli iş, tarafımızdan emredilerek o gece tespit ve tayin edilir. Şüphesiz ki biz, Rabbinden bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Muhakkak Allah her şeyi işitir ve bilir.” (Duhan, 44/3-6)

“İnanarak ve sevabını Allahu Teâlâ’dan umarak Kadir Gecesini ihya, zamanın farkında olmadır, günahların affedilmesi umuduyla anı kuşanmadır.” (Buhari-Müslim)

Yeryüzünü saran kuşatan zulümden dert yanmaz mıyız? İslam âlemini örten kara bulutlardan, Müslüman kimliğine sahip diye hayatı altüst olan veya son bulan milyonlarca insan için üzülmez miyiz?

Peki, neden, neden bu en değerli vakitleri, bu tüm emir ve işlerin karara bağlandığı, bunca değer atfedilen, zamanı daha güzel, daha dolu dolu, daha çok dua ederek, yakararak; her anını, her salisesini idrak ederek, farkına vararak yaşamayız?

Neden hem kendimiz, hem sevdiklerimiz, hem haline içimizin acıdığı İslam âlemi için, ümmetin ıslahı için dualarla, yakarışlarla geçirmeyiz?

Çok önemli işlerimiz var değil mi?

Bitmeyen iftar davetlerimiz, tıka basa doldurulmayı bekleyen midelerimiz var. Bitmeyen bayram temizliklerimiz var. Bu mübarek ay adeta yeme içme partileri için bir fırsat. Ve bir de geçmiş Ramazanlar, bayramlar daha eğlenceliydi şimdi de o eğlenceyi yakalayalım, yaşatalım mantığıyla bol bol eğlence imkânlarının arayışı... Popüler kültür hepimizi kendine dönüştürüyor maalesef. Eğlence varsa ancak var olabiliyoruz adeta. Eğlence yoksa biz de yokuz.

Peki ya manevi hislerin doyurulmasının verdiği huzur, Allah’a yakın olmaya çalışmanın, O’na ibadetin insana kattığı itminan… İnanan kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulmaz mı?

Sevgili Müslümanlar sizlere sesleniyorum. Gelin vaktimizi, üzerine ant içilen vaktimizi değerli kılalım. Rabbimizin vaktimize verdiği değeri, kadri idrak edelim. Hiç olmazsa Ramazan ayı vesilesiyle yakarışla, yönelişle, kulluğumuzu daha çok hissederek bir başlangıç yapalım. Vahyin indirildiği gecelerde, Rabbimizin bizi sapkınlık ve şaşkınlık içinde bırakmayıp bize kendisini nasıl tanıyacağımızı, kendisine nasıl yöneleceğimizi öğretmesini dileyelim. O’na, bize verdiği bu en önemli nimet için bir daha şükredelim, hamd edelim. O, en güzel ‘an’a tanıklık etmek için çabalayalım. Çünkü bir dahakine ulaşamayabiliriz; zira bozuk para gibi harcayacak kadar ucuz, basit değil emanet olan zamanımız.

Asra andolsun insan hüsrandadır...

Zamanın değerini anlamadan geçiren, zamanı Rabbinin istediği, öğrettiği şekilde geçirmeyen; hülasa, iman, amel, hakkı ve sabrı davetten uzak olan İNSAN, HÜSRANDADIR!

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR